Çocuğunuzun özel hayatına karışın!

Ülkemizde binlerce genç uyuşturucu batağında, binlercesi de bu tehdidin kıyısında geziyor. Son yıllarda kullanımı giderek artan sentetik uyuşturucular, ilk kullanımda dahi ölüme yol açabiliyor. Peki, uyuşturucu madde kullanımı neden bu kadar yaygınlaştı, kullanan kişinin sağlığını ne derece etkiliyor, tedbirler yeteri kadar alınıyor mu, ailelerin çocuklarına yaklaşım tarzı nasıl olmalı? Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk ile son günlerde sıkça gündeme gelen uyuşturucu meselesini konuştuk.


Uyuşturucu madde kullanımı özellikle gençler arasında oldukça yaygınlaştı. Bunun altında hangi nedenler yatıyor?

Uyuşturucu meselesi aslında tüm dünyanın meselesi. Çünkü pazar, tüm dünya. İşin gerçeği bunu pazarlayanlar bütün insanları hedef alıyor. O yüzden uyuşturucu madde kullanımını terör saldırısına benzetmek mübalağa olmaz. Nasıl ki terör de hedef bir kargaşa oluşturup insanları huzursuz etmek. Uyuşturucu madde satışında da aynı şeyleri söylemek mümkün. Gayeleri insanların zihinlerini esir alıp bir süre sonra da bir şeye mahkûm ederek üretkenliklerini azaltmak. Kullanıcı sayısındaki artışı birçok nedenle açıklayabiliriz. Kültürel-ekonomik nedenler, psiko-sosyal, arkadaş çevresi gibi nedenler en çok da ailevi nedenler. Kaotik aile ortamı gençlerin uyuşturucu kullanılmasında en büyük etken.

Gençlere yeni tuzak: Bonzai

Son yıllarda kullanımı artan, sıkça gündeme gelen “Bonzai” adlı uyuşturucu madde var. Nereden çıktı bu Bonzai? 

Aslında Bonzai sembolik bir isim. Farklı isimlerde bir sürü sembolik uyuşturucu madde var. Uyuşturucular temelde bitkisel kökenli maddeler olarak bilinir. Bugün kullanılan birçok madde bitkisel kökenlidir. Tabi kimyanın biraz ilerlemesiyle uyuşturucu maddeler sentetik olarak da elde edilmeye başlanıldı. Sentetik üretildiğinde ise üretim de arttı, çünkü maliyeti çok ucuz. Her kullanıcı eroin-esrar temin edemez ama Bonzai edebilir. Bu maddeye sentetik kannabinoidler deniyor. Kullanıldığında ruhsal değişikliklerin yanında çok ciddi bir şekilde fizyolojik ve psikolojik değişikliklere de neden oluyor.

Ne gibi değişiklikler, kişi üzerinde ne tür etkiler bırakıyor?

Fizyolojik olarak en önemli etki, kalp ritminin değişmesi ve buna bağlı gelişen ani ölümler diyebiliriz. Bunlar kontrol edilemez olduğu için çok ciddi hayati tehlike oluşturuyor. Bu maddeyi kullananlar o esnada bilinç kaybı yaşadıkları için sentetik maddeden gördükleri zararı fark etmiyorlar. Normalde insan, herhangi bir maddeden zarar gördüğü zaman yardım ister. Ama bu maddeyi kullananların durumu böyle değil. İşte, zaman zaman ekranlara yansıyan; yarı baygın halde, ne yaptığını bilmeyen, yardım isteme noktasında bir talebi olmayan yol kenarlarında gençleri görüyoruz. Dolayısıyla bu kişilerin hayati tehlikesi çok yüksek. Elbette herhangi bir uyuşturucu da bireyi ölüme sürüklüyor. Yüksek doz alması ya da dozun yetmemesi dolayısıyla vücudun daha fazla reaksiyon vermesi, bunların bütün uyuşturucu maddeler için de geçerli. Ancak sentetik maddelerde ani ölümler çok daha kolay oluyor.

Uyuşturucu sorunu hepimizin meselesi

Şimdilerde güvenlik güçlerinin uyuşturucu satıcılarına düzenlediği operasyonlar medyada çokça yer alıyor. Sizce tedbir alınmasında geç kalınmadı mı?

Bakınız, ne sadece polisiye tedbirlerle bunu engellememiz mümkün, ne sosyal ne de bireyi ele alarak. Aslında topyekûn bir mücadele gerekiyor. Zamanımızda sınırlar kalktığı için tek ülkenin de mücadelesi yetmiyor. Dünyanın yekvücut olması gerekiyor. Ama biz kendi özelimizde ülkemiz olarak ne yapmamız gerektiğini mutlaka düşünmemiz ve uygulamamız gerekiyor. Bütün bunları yaparken de halk olarak da ortak senkronize hareket etmemiz gerekiyor. Uyuşturucu ile mücadelede halkımız bu mücadelenin içinde olmak zorunda. Çünkü bu devletin ya da STK’nın tek başına halledebileceği bir şey değil.

Peki, uyuşturucu satıcılarına verilen cezalara ne diyorsunuz, sanırım yeteri kadar caydırıcı değil?

Bu hep tartışılan bir mevzudur. Ama biz görüyoruz ki çok ceza veren ülkelerde de farklı şeyler olmuyor. Evet, mutlaka ceza verilmesi gerek ama burada önemli olan bunu talep eden kişilerin ortadan kaldırılması. Bu da bilinçlenme ile mümkün. Gençlere şunu söylüyoruz: Bir arkadaş gurubuna girdiğinizde, çevrenin baskısıyla her şeye “evet” demeyin. Yapalım, ne olacak? Bir kereden demeyin?” Kendi iradenizi kullanın. Bazı şeylere “hayır” demeyi öğrenin.

Rehabilitasyon merkezlerine ihtiyaç var

Uyuşturucu ile mücadelede kapsamında Sağlık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde “Uyuşturucu ile Mücadele Üst Kurulu” oluşturuldu. Sizce bu kurul yeteri kadar işlevsel mi?

Bu üst kurul, birbirinden farklı kurulları ve bakanlıkların senkronize çalışmasını sağlıyor. Bu çok önemli. Emniyet, sadece emniyeti ya da milli eğitim bakanlığı sadece eğitim tarafını değil. Tüm birimler koordineli hareket ediyor bu kurulla. Peki, bu kurul işlevsel mi? Evet, işlevsel. Fakat şöyle bir problem de yok değil. Türkiye’nin bir “bağımlılık haritası” yok, Yani biz Türkiye’de hangi sayıda kullanıcı, kullanıcılar arasında ne kadarı bağımlı olduğunu bilmiyoruz. Bununla ilgili veriler çok eski ve yeterli değil.

Türkiye’de tedavi yöntemleri Batı ile kıyasladığımızda ne durumda? Yeteri kadar personel, bina, malzeme ve tedavi süreci sonrasına ilişkin alt yapı mevcut mu?

Bağımlılık tedavisinin tıbbi ve rehabilitasyon ayağı olmak üzere iki ayağı var. Tıbbi noktada Türkiye iyi bir noktaya geldi. AMATEM denilince insanların akıllarına Bakırköy’deki AMATEM geliyordu. Ama şimdi öyle değil. 20 civarı şehirde AMATEM’lerimiz var. Fakat kullanıcıların, tıbbi tedavinin yanı sıra psiko-sosyal ve rehabilitasyonla desteklenmesi gerekiyor. Bu konuda maalesef eksiğiz. Batı ise tıbbi tedavi noktasında iyi olabilir ama biz de onlar kadar iyiyiz. Batı ülkeleri daha çok STK’lar devletten destek alarak bu işi sürdürmeye çalışıyor. Çoğu devlette, psiko-sosyal destek ve rehabilitasyon merkezleri yok. Türkiye’de de bu konudaki eksikleri gidermeye çalışan bazı kuruluşlar, belediyeler, kendi içlerinde çalışıyorlar ama bu model değil. Bizim mutlaka Türkiye olarak ayakları yere basan bilimsel temele dayalı model oluşturmamız gerekiyor. Bu noktada Yeşilay olarak bizim de çalışmalarımız var.

Ne gibi çalışmalar bunlar?

4 yıl önce aldığımız kararla farkındalık oluşturmanın ötesinde tedavi sürecinde “yol alalım” düşüncesinden hareketle tüzük değişikliğine gittik. Rehabilitasyon tedavi merkezleri açmaya başladık. Biz bunlara “YEDAN” adını veriyoruz. (Yeşilay Danışmanlık Merkezleri) Üsküdar’da ilkini açtık. Sonuçlarımız da gayet iyi. Şimdi Başakşehir, Cerrahpaşa’da ve Şanlıurfa’da var. Hedefimiz bunları yaygınlaştırmak. Herhangi bir bağımlılıkla ilgili sorusu olan “ Çocuğumdan şüpheleniyorum ya da benim çocuğum bağımlı, ne yapmalıyım?” diyen gerek ailelerin gerek bireylerin kendileri bize telefonla (444 79 75) ulaşıyorlar, birinci ayak bu. Bu önemli, çünkü insanımız nereden başlayacağını bilmiyor. İkinci ayakta ise kişiler bireysel olarak da başvurabiliyorlar. Burada hem danışmanlık hizmeti alıyorlar hem de tıbbi tedavileri tamamlanmış ya da devam eden bireyler burada uzman psikologlar eşliğinde psiko-sosyal alıyorlar. Hiçbir ücret talep etmiyoruz ancak Yeşilay’ın da bu noktada destek verecek bağışçılara ihtiyaç var. Hedef tedavi bittikten sonra temiz kalmalarını sağlamak.

“Çocuklarımızın özeline müdahale edelim”

Madde kullanımı ile ailevi ilişkiler arasında nasıl bir ilişki var? Hangi tür aile yapılarında madde bağımlılığı riski daha çok fazla?

Uyuşturucu kullanım riski kaotik aile ortamlarında çok yüksek. Anne-babanın sürekli çatışması ya da ayrılması çocukları yalnızlığa itiyor. Haliyle çocuk evdeki huzur ortamını başka yerlerde arıyor. Arkadaş çevresi de işi hızlandırıyor. Açıkçası sadece ebeveynlerin arasındaki uyumsuzluk değil ön ayak olan. Hiçbir aile bu işten uzak değil, her aile risk altında. “Benim çocuğum yapmaz. Benim aileden çıkmaz” diye bir şey söz konusu değil. Çünkü çocuklar bir süre sonra bizim elimizden çıkıyorlar. Orada ailelere verdiğimiz mesaj şu: Çocuklarınıza ne kadar güvenirseniz güvenin, onları yine de yakın takip alın. Buna her ebeveynin hakkı vardır. Burada “aşırı demokrat” tavrını doğru bulmuyoruz. Bizim çocuğumuz doğru olabilir. Ama girdiği ortam çok önemlidir. O yüzden çocuklarımızın nerede kimlerle beraber olduğunu bilmemiz gerekir.  Çocuklarımızın zaman zaman özellerine müdahale edelim. Zaman zaman telefonlarına bakalım, odasını kontrol edelim. “Ben 15 yaşındaki çocuğun telefonuna bakmalı mıyım?” Evet, bakmalıyız. Çünkü biz anne-babayız. Yanlışı ortadan kaldırmak için yapıyoruz, kendi zevklerimiz ya da meraklarımızı gidermek için değil. Eğer bir çocuk bir yanlışa düştüğünde o an müdahale edilirse kurtulma ihtimali çok yüksek.

Peki, ailesinde bağımlı olan kişilere ne tavsiyede bulunmak istersiniz, ebeveynlerin yaklaşım tarzı nasıl olmalı?

Diyelim ki çocuğumuzun madde aldığından şüpheleniyoruz ya da biliyoruz. “Konuşmayalım, göz arda edelim” Böyle bir şey asla mümkün değil. Karşımıza alıp çocuğa diyeceğiz ki “Biz seni yargılamıyoruz. Biz bir şey öğrendik, bu öğrendiğimiz şey bizim için önemli. Seni çok seviyoruz. Bu problemi beraber çözeceğiz. Amacımız seni cezalandırmak değil” vb. ifadelerle yapıcı olacağız. Ebeveyn olarak eğer sorunun çözümünü bilmiyorsak bir uzmana danışacağız, gerekirse bir hekime gideceğiz. Gençlerin okul haricinde başka etkinlikleri olması gerekiyor. Aileler bu durumda sakin kalabilirlerse mutlaka karşılık bulacaklardır. Gençler kafe köşelerinde sabahtan akşama muhabbetle enerjilerini boşaltamazlar. O yüzden mutlaka ama mutlaka çocukluk döneminden itibaren bir spor yapsın. Spor çok koruyucu bir faktör.

Benzer konular