Türkiye’de darbelerle sekteye uğrayan demokrasiyi güvence altına almak için 16 Nisan’da referandum sandığına gidilecek. Yeni sisteme “evet” çıktığı takdirde, seçimlerden hükümet çıkmama ihtimali ortadan kalkıyor. Referanduma az bir süre kala, kafalardaki soru işaretlerini gidermek için Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Av. Özlem Zengin’le konuştuk. Son güne kadar soruları tüketerek kampanyayı yürüteceklerini söyleyen Zengin, “vatandaş şimdiye değil, geleceğine oy veriyor” diyor. Zengin’e göre gelecek olan sistem her haliyle mevcut sistemden daha demokratik.
Anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Sisteminin yeterince konuşulup araştırılmadığı, 15 Temmuz sonrasında hızlıca karar alındığı şeklinde eleştiriler var. Bu eleştirilerin gerçeklik payı var mı?
Sayın Cumhurbaşkanımız cephesinden bakıldığında, biz üniversitedeyken Teklif diye bir siyaset ve hukuk dergisi çıkartıyorduk. O derginin bir sayısında 1988 yılında başkanlık sistemini kapak yapmıştık. Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman il başkanıydı. Ona Türkiye için hangi sistemin ideal olduğunu sorduğumuzda, Başkanlık Sisteminin ideal olduğunu söylemişti. Türkiye’de Başkanlık Sistemi tartışmaları yeni değil aslında. Milletin seçtiği liderler tek başına iktidara geldiklerinde, askeri ve sivil bürokrasisiyle çarpıştığı noktadan itibaren, nefes almak için herkesin ulaştığı doğru kanalın Başkanlık Sistemi olduğunu görüyoruz.
AK Parti dönemine baktığımızda Başkanlık Sistemi ne zaman konuşulmaya başladı?
Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan olmasından birkaç ay sonra bir televizyon programında Türkiye için en ideal sistemin Başkanlık Sistemi olduğunu söylediği kayıtlarda var. Asıl hayata geçmesiyle ilgili somut adımlar 2011 seçimlerinden itibaren oldu. En son 7 Haziran seçimlerinde hep bu sistem üzerine konuştuk, yoğunlaştık. Kamuoyuna 2011’deki uzlaşma komisyonundaki tartışmalarla beraber öne çıktı ve 2012 yılında her siyasi parti kendi anayasa teklifini verirken, AK Parti de ilk somutlaşmış teklifini, Başkanlık Sistemi üzerine oturmuş bir anayasa modellemesini meclise sunmuş oldu. Demek ki bu yeni bir tartışma alanı değil. Bugün de baktığımızda şu anki değişikliğin 2012 yılındaki somut tekliften neşet ettiğini görmek mümkün. 15 Temmuz bu konuyu vatandaşın gündemine getirebilmek için daha somut bir zemin oluşturdu. Fakat son derece tasarlanmış, bilinçli, üzerine çalışılmış bir teklif olduğunun altını çizmek lazım.
Bir yürütme çıkarma kaygısı yok
Yeni anayasa değişikliğinin en büyük ve en iddialı vaadi vesayet sistemini kaldırmak mı?
Birden fazla vaadi olduğunu söyleyebiliriz. En temel fark, yürütme bahsinde. Bu değişimin getirdiği şeylerden bir tanesi, sizin sorunuzda olduğu gibi Türkiye’deki vesayetçi yapıyı tamamen ortadan kaldırmak. Aynı anda iki tane sandık kurduğu için, hem yasamayı hem de yürütmeyi aynı anda ama farklı iki sandıkta belirlediği için istikrar getirmiş oluyor. Meclisin teşekkülünde ve yürütmenin oluşmasında vatandaş oy verirken illa bir yürütme çıkaracağım kaygısı taşımadan, yürütme ile ilgili kararını ayrı bir karar, yasama ile ilgili kararını da ayrı bir karar yani iki ayrı irade kullanarak iki ayrı demokratik alan ortaya çıkmış oluyor. Her birisinde de asıl saik, birinde yürütmeyi, diğerinde yasamayı oluşturmak. Şu anki sistemde insanlar yasamaya oy verirken, içinden bir de yürütme çıkma ihtimalini de ön görerek oy veriyor. Bu da özellikle meclisin teşekkülünde daha demokratik bir kararla şekillenmiş bir meclis ve aynı şekilde sorguya suale gerek kalmadan, acaba kim olacak kaygısı taşımadan, daha yolun başında şekillenmiş bir yürütme. Bu da hem ekonomik anlamda hem de siyasal anlamda istikrarı güçlendirecek.
Vatandaş otomatik oy vermiyor
Seçimlerin aynı anda olmasının bir sonucu olarak Başkanla birlikte yine başkanın partisindekiler mecliste çoğunluğu oluşturmaz mı? Demokratik bir sonuç çıkacağının güvencesi ne?
Bunun güvencesi, daha evvelki uygulamalardır. Yan yana birden fazla sandık kurulduğunda nasıl bir tablo çıkmış karşımıza? Yerel seçimlere baktığınızda Belediye Başkanı için, ilçe meclisi için, Büyük Şehir Meclisi için, Büyük Şehir Belediye Başkanı için, Büyük Şehir olmayan yerlerde de İl Genel Meclisi için bir sandık koyuluyor, bazen de muhtarlık seçimleri. Baktığınız zaman en az beş tane sandık var, bu beş sandığın hiçbirisinden aynı oy çıkmıyor. 1999 seçimleri bunun en bariz örneği. O sene genel seçimlerle yerel seçimler birlikte yapılmıştı. Refah Partisi yerel seçimlerde, DSP de genel seçimlerde oyların çoğunu almıştı. Bizim ülkemizde vatandaş otomatiğe bağlanmış bir şekilde oy vermiyor, bilinçli, düşünerek oy kullanıyor. Tam tersine, aynı anda sandığın konmasının çok büyük faydaları var. Kar-zarar hesabı yapılmadan, içinden geldiği iradeyle oy kullanacak. Kimi yürütmenin başı olarak görmek istiyorsa ona oy verecek, hangi siyasi partiyi de çoğunluk olarak görmek istiyorsa ona oy atacak. Doğrusu bu kadar emin olarak bunları söyleyen insanlara şaşıyorum. Nasıl emin olabiliyorlar kişilerin hem cumhurbaşkanlığında hem de mecliste aynı partiye oy vereceğinden? Bunun bir garantisi yok. Milletin iradesine saygı göstermek lazım. Kaldı ki her zaman birinci turda Cumhurbaşkanı seçilmeyebilir. 15 gün sonra sadece cumhurbaşkanlığı seçimi tekrar eder.
Yeni anayasa geçtiği takdirde Cumhurbaşkanlığı hükümet modeliyle vesayet sisteminden nasıl kurtulmuş olacağız?
Dönüp baktığımızda neredeyse yüz yıldır Türkiye’nin darbelerle inkıtaya uğrayan siyasal tarihi içerisinde yaşanan problemlerin tamamında, yasamanın içerisindeki dengelerle oynayarak hükümet etme hali var. Bunun içerisine koalisyonları da koyabiliriz, kasti olarak dışarıdan oluşan farklı gruplaşmaları da koyabiliriz. O sebeple burada asıl mesele daha güçlü bir yürütmeyle beraber, bu yürütmenin aldığı sorumluluk alanı. Sorumluluk alanı beraberinde gelen denetim alanıyla daha da güçlendirilmiş. Aldığı meşruiyete uygun olarak o dinamikleri hayata geçirebilecek güçlü bir yürütme modeliyle Türkiye’nin vesayetçi yapının son kalıntılarını da ortadan kaldırmaya dönük bir sistem olduğunu söyleyebiliriz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da değişecek ve 13 üye olacak. Bu ekibin yarıdan fazlası yani 7 tanesi meclis tarafından seçilecek. Yargıdaki tarafsızlık ibaresi, anayasa mahkemesinden iki askeri üyenin çıkıyor olmasının çok önemli şeyler olduğunu görmek lazım. Olağan Üstü Hal içerisinden sıkıyönetimin tamamen çıkarılması da öyle.
Mevcut sistemden daha demokratik
Çok az konuşulan konulardan bir tanesi de Cumhurbaşkanı adayı gösterilirken hangi yöntemlerin kullanılacağı…
3 tane yöntemi var. Bir tanesi mecliste grubu olan siyasi partiler aday gösterebilecek. Bir diğeri, ki bu iki tanesi çok önemli diye düşünüyorum, en son genel seçimlerde tek başına ya da birlikte yüzde beş oy almış siyasi partiler aday gösterebilecek. Bir diğer önemli konu da yüz bin seçmen kendi imzalarıyla bir aday çıkarabilecek. Şimdi böyle bakıldığı zaman Türkiye’de Cumhurbaşkanı adayı olacak kişilerin bazılarının siyasi kimliği olacak, bazılarının da belki siyasi kimliği olmayacak. Çok renkli bir tablo bizi bekliyor. Vatandaş gittiği zaman tercih ettiği siyasi partiden farklı bir ismi de beğeniyor olabilir. Bunu şu anda bilmiyoruz. Ama şunun altını çizmemiz lazım, bir defa her şeyden evvel Türkiye’de Cumhurbaşkanı adayı gösterme sistemi daha demokratik hale geliyor.
Seçim sistemlerinde bir değişiklik olmadığı için, hala parti disiplini olan bir sistemdeyiz, bunlarda değişiklik olacak mı? Seçim barajı kalkacak mı mesela?
Bunların hiçbirisi Türkiye’de anayasayla değiştirilen düzenlemeler değil, kanunla düzenlenen şeyler. Bunlarla alakalı siyasi partiler kanunu ve seçim kanununda düzenlemeler yapmak lazım. 2012 yılında Sayın Başbakanımızın seçim barajının kalkmasıyla ilgili önerisi olmuştu, pek çok siyasi parti buna o zaman alaka göstermemişti. İleriki süreçte büyük bir ihtimalle özellikle seçim sistemiyle alakalı yeniden düşünülecek. Ama şunu söylemek lazım, bu hali her halükarda mevcut sistemimizden daha demokratik bir uygulamayı beraberinde getiriyor. Yani seçim sistemi, siyasi partiler sistemi değişmeden bu yeni model işlemeyecek demek çok büyük haksızlık olur.
Kafalarda oluşan soruları tüketmek lazım
Sistemle ilgili bir sürü spekülasyon yapılıyor. Anlattığınız şeylerin tam tersi anlatılıyor. Bunların üstesinden nasıl gelecek, doğruları nasıl anlatacaksınız?
Ben de şaşırıyorum nasıl bu yalanları uyduruyorlar diye. Gittiğim her yerde şunu söylüyorum, ben ne söylersem söyleyeyim, toplamda 18 madde var zaten, maddeleri tek tek okuyun. 15 dakikanızı alır en fazla. Hukuk maddeleri herkesin okuyup anlayabileceği şeylerdir. Aynı şey anayasa için de geçerli. Anayasa dediğiniz şey bu ülkede yaşayan herkesi kuşatan bir sözleşme. Bu sözleşmenin maddelerinin okuyarak anlaşılmaması mümkün değil. “Evet” kampanyasının içinde gayret sarf eden insanlara düşen görev, konuştukları her yerde soruları tüketmek. Ben kendi adıma ister “hayır” ister “evet” demeye niyetli olanlar olsun, gittiğim her yerde bana sorulan soruları tüketiyorum. Bu konuda çok da yol alındığını düşünüyorum.
Birkaç soru tüketelim o zaman, niye 550 vekilden 600 vekile çıkıldı?
Milletvekillerinin sayısının belirlenmesiyle ilgili olarak dünyada farklı modeller var. Bir kısım anayasalarda milletvekilleriyle ilgili sayı veriliyor. Bir kısım anayasalarda da sayı verilmiyor, belli bir seçmen sayısına milletvekili veriliyor. Öyle oluyor ki her seçimde milletvekili sayısı değişebiliyor. Gelişmiş Avrupa ülkelerine baktığımızda bazısında 70 bin bazısında 90 bin AB ortalamasında ise 50 bin kişiye bir milletvekili düşüyor. Türkiye’de şu anda bu sayı 146 bin kişiye bir milletvekili şeklinde oluyor. Eğer gelişmiş ülkelerin endeksine uyarsanız, 900-1000 milletvekilimiz olması lazım. 600 vekil sayısı artan nüfusumuzla alakalı bir şey. Temsilde daha az insana daha fazla milletvekili sayısı belirleyerek adaleti tesis etmek için bu sayı getirildi. Dünya standartlarına uygun bir temsil hakkıdır bu.
Gensoru ve güvenoyu parlamenter sistemin sorusu
Parlamenter Sistem üzerinden düşünme eğilimimiz var ve kıyaslamaları buna göre yapıyoruz. Yeni sistemi anlayamamamızın sebebi bu olabilir mi?
Şu neden var, bu neden yok sorularının özünde bunlar var. En tipik örneği, gensoru ve güvenoyunun neden olmadığına dair yöneltilen sorular. Bu soru ancak Parlamenter Sistemin sorusu olabilir. Dünyadaki bütün Parlamenter Sistemlere baktığınızda güvenoyu ve gensoru vardır. Başkanlık Sistemlerinde yoktur. Bu işin mantığına ters. Bir grup hayırcı cephenin kasıtlı olarak bu sorularla kafa karışıklığı yaratmaya çalıştığını görüyoruz. İster milletvekili sayısı açısından, ister meclisteki denetim yetkilerinin kullanılması ve aynı zamanda yüce divana giderken kullanılacak milletvekili sayısı oranları açısından bakıldığında bunların her birinin dünyadaki Başkanlık Sistemleriyle paralel olduğunu görürüz. Bizim onlarla kıyaslamamız lazım. Elbette ki konuyu anlatırken mevcut sistemle gelecek sistemi karşılaştırabiliriz, bunda hiçbir sorun yok.
Çalışmalar nasıl gidiyor? Seçmenin kararını gözlemleme durumunuz oldu mu?
Türkiye’nin her yerinde en önemli gündem maddelerinden bir tanesi referandum. Ben bu alakayı, bu öğrenme gayretini çok değerli buluyorum. İnsanlar basmakalıp bir şey içerisinde değil, anlayarak, bilerek, öğrenerek bu işin içerisinde olmak istiyorlar. İnsanlarımız rahat olsunlar, ben bu ülkedeki insanların ferasetine bütün samimiyetimle inanıyorum. Baktığımız zaman bu resimden “evet” çıkacağını görebiliyorum. Ama bir oran söylemeyi de anlamlı bulmuyorum. Her seçimde, her seçmen tek tek ikna edilmeyi bekler. O sebeple son güne kadar çalışmak lazım. Eğer referandumdan “evet” çıkarsa, bu yeni sistem içerisinde en az fayda, o an karar verenler için olacak. En fazla fayda gelecek nesiller için olacak. Türkiye geleceğine oy verecek aslında.
Korkunç bir tablo bizi beklemiyor
“Hayır” çıkarsa bizi neler bekliyor?
Ben “evet”e konsantre olmuş biriyim. Halka soruyoruz, buradan ne çıkarsa çıksın, sistem açısından baktığınızda Türkiye bir önceki gün gibidir. Bugüne kadar özellikle AK Parti’nin hedefi seçimleri vaktinde yapmak olmuştur. Erken seçim çok istisnai durumlarda olmuştur. Bu referandum neticesinde bir kriz bizi beklemiyor. Sonuçta biz insanlara soruyoruz, kanaatlerini bekliyoruz, kanaat ne olursa bizim başımızın üzerinde. Ama bundan sonrasıyla alakalı her manada korkunç bir tablo anlatmak da bu ülkeye haksızlık. Türkiye’de oturmuş ortak bir akıl, sisteme dair temel değerler üzerine oturmuş demokratik bir ahlak var. Bu ülke ümitleri konuşmayı hak ediyor.
“Evet” çıktığı takdirde ne olacak? Yeni sisteme bir an önce geçmek adına erken seçim ihtiyacı doğar mı?
1 Kasım seçimlerinde 4 yıllığına bir meclis oluşturmuşsunuz. Seçim 2019’da demişsiniz. Türkiye’nin ekonomisi, sistemi bunun üzerine şekillenmiş. Anayasa değişikliğini yaparken de yürürlük maddesi olarak yine iki sene sonrasını söylüyorsunuz. Kaldı ki referandumdan geçtikten sonra “evet” çıkması halinde sadece iki madde yürürlüğe girecek. Bir tanesi 30 gün içerisinde yeni Hakimler ve Savcılar Kurulu oluşacak. Bir diğeri de eğer istiyorsa Cumhurbaşkanı siyasi partisiyle bir bağlantı kurabilecek. Bunların haricindeki maddelerin yürürlüğe girmesi cumhurbaşkanlığı ve meclis seçiminin birlikte yapılmasından sonra olacak. Ama isterse meclis elbette bu seçimi öne alabilir. Yürürlük maddesinde de var. Şu anda öngörülen, beklenen seçim tarihi 3 Kasım 2019.