Biz iyiyiz de gençler kötü mü

Bazı insanları sürekli konuşturmak ve cümlelerini kayıt altına almak gerekir. Meşhur âlim ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunlarından Belkıs İbrahimhakkıoğlu da konuştukça nasipleneceğimiz insanlardan. Son zamanlarda ismini Kudüs platformundaki çalışmalarıyla duyursa da, günümüz gençliğinin sorunları ve onların eğitimi her zaman için aklının bir köşesinde. İrfan ve Medeniyet Hareketi’yle birlikte gençlere yönelik programlar geliştirdiklerini haber alır almaz sorularımızla birlikte kapısını çaldık. Gençlerimize geçmişteki değerlerimizi nasıl nakledeceğiz sorusundan yola çıkarak bir çalışma yapmayı düşündüğünü söyleyen İbrahimhakkıoğlu, topyekûn eğitim seferberliği gerektiğinin altını çizdi. Gençlerin bizim devamımız olduğunu söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Biz çok mükemmeliz de gençler bizden payını alamadı mı” diye bir eleştiri de getiriyor.

Her STK, gençlere yönelik çalışmalar yapar, ancak birçoğu bu çalışmalarda hedefinea ulaşamaz. Siz de gençlere yönelik çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz. Öncelikle böyle bir çalışmanın nereden aklınıza geldiğini sormak isterim.
Gençlere kültürel değerlerimizi nasıl nakledeceğiz, erdemli insan olmanın vasıflarını nasıl kazandıracağız sorusundan yola çıktık. Elbette bunları didaktik bir öğretiyle kavratamayacağımız aşikâr, çünkü sözümüzü kesecek çok araç var. En başta sosyal medya, onu dizginlemek, uzun çabalar sonucunda hayırlı işlerde kullanmak mümkün. Günümüz gençleri arasında inanç dahil, kültürel değerlerde çok ciddi kaymalar var. Deizm, ateizm gibi inançların yaygınlaştığı söyleniyor. Bunların sebeplerine ciddi anlamda inmek lazım. Marifet genç için çalışıyorum demek değil, meseleyi dert edinmek. Gencin bugünkü halini çok iyi kavrayıp, sıkıntısını, ihtiyaçlarını bilip, geleceğini düşünmeliyiz. Öncelikle kendimize “nerede yetersiz kaldık” sorusunu sorarak işe koyulmalıyız. Genç dediğimiz kişi bizim devamımız. Biz kendi hatalarımızı, kendi eksikliklerimizi de kabullenirsek gençlerle aramızda daha samimi bir bağ kurabiliriz.

Genç kuşaklara ulaşıp, tecrübelerinizi aktarmak mı hedeflediğiniz program? Nasıl bir yöntem izlemeyi düşünüyorsunuz?
Gençle arkadaş olabilmeyi deneyelim öncelikle, o bize bir şeyler anlatsın. Eskiden alimler gençleri yetiştirdikten sonra, kendileri onların öğrencileri olurmuş. Çünkü genç bizden zaman olarak da, bilgi olarak da ilerde. Onun dimağı daha açık, daha diri. Bunu kabullenmemiz lazım. Günün birinde bizim ona öğrenci olabileceğimiz şekilde yetiştirmeliyiz genci. Bunu becerebiliyorsak, genç için bir şey yapıyoruz demektir. Bizimki ufak bir adım, önce problemleri tespit edelim, eksikleri anlayalım, kurumların bu yöndeki politikalarını bilelim istedik. Tabi bu bütün toplumu yakından ilgilendiren hayatî bir mesele. O yüzden konuya hassasiyeti olan her çevreyle işbirliği halinde çalışmanın imkânlarını araştıracağız. Önemle üzerinde durduğumuz diğer bir husus, eğitim modellerinin ahlaki temele dayanmadan erdemli insanlar yetiştiremeyeceğidir.

Gençlere düşünmeyi öğretmeliyiz

Evet, sosyal medyada kullanılan dili takip edersek, ahlaki anlamdaki çöküşün farkına varabiliriz. Sosyal medyanın kullanım şeklinde sorumluluk yok, meselenin tahlilini yapmadan, anında laf yetiştirme çabası içerisinde insanlar. Eskiler “boğaz dokuz boğumdur” der, yani dokuz kere süze süze ağzından çıkacak lafı düşüneceksin. Nereye uzandığını, sana nasıl bir sorumluluk getireceğini, insanlara hangi anlamda fayda ve zarar vereceğini, Allah’a karşı nasıl bir vebal doğuracağını düşünüp öyle ifade edeceksin. Sosyal medya düşünmeye fırsat tanımıyor.
Gençleri düşünmeye teşvik ettiğimiz zaman, birçok şeyi fark ettiklerini görürüz. Bizim onlara düşünmeyi öğretmemiz lazım. Gençleri elinizin altında her söylediğinize evet diyen bir çocuk gibi görmeyeceksiniz. Yetişkin bir insan olarak onun da fikirleri, düşünceleri, çözümleri olduğunu düşünmeliyiz. Onu anlamak için de öğüt vermeye kalkışmadan önce konuşturmalıyız.

Lisanımız milli namusumuzdur

Sizlerin dönemiyle kıyasladığımızda şimdiki gençler neyden yoksunlar? Neyle bağları koptu da maneviyattan uzak yaşıyorlar?
İletişim araçları çoğaldı, teknoloji çok hızlı gelişti, dünya artık bizim devrimizde döndüğü hızla dönmüyor. Temel yapı olarak insanoğlu Hz. Adem’den beri rahmani ve şeytani yollarla imtihan ediliyor. Toplumsal olarak birbirimize karşı tavsiyelerimizle, davranışlarımızla rahmani tarafa daha fazla ağırlık veriyorsak, şeytani taraf tamamen ölmese bile geri çekiliyor. Meselâ ayıp günah kavramları. Çok abartılarak vara yoğa kullanılırsa baskıya dönüşür, ama yerli yerince ve kararınca kullanılırsa insanın kendisine çeki düzen vermesine vesile olur, bizi yanlış davranışlardan alıkoyar. Şimdilerde ayıp ve günah tamamen kalktı, saygısızlık normalleşti. Gençlerin ağzı Amerikan tarzı söyleyişlerle yozlaştı. Oysa kullandığımız lisan bizim milli namusumuzdur. Lisanla beraber beynimiz de kalbimiz de bozulur. Biz güçsüz insanlarız, kullandığımız dilin çektiği tarafa kolayca gideriz. Allah’la olan bağımızın sağlamlığı kadar güvenilir olduğumuzu bilmeliyiz. Allah’a karşı sorumluluklarımız aynı zamanda bizi insanî anlamda olgunlaştırır.

Sabır  olmadan olmaz

Yönteminiz, gençleri konuşturup, onlara sorunlarını ve bu sorunlara yönelik çözümlerini buldurma şeklinde mi olacak?
Yarayı deşme anlamında soruyorsanız, bugünkü psikoloji de belki bunu yapıyor, Freudik metotla insanların şuur altını eşeliyor, ama benim kastettiğim bu değil. Problemleri bu kadar büyütmeden, dünyanın ölümlü olduğunu gençlerin kavraması gerekiyor. Ölümlü dünyanın problemleri de ölümlüdür. O halde altından kalkılamaz problemler olarak görüp bunalıma düşmemelerini sağlamak gerekiyor. Yaşadığı her şeyin bir değer olduğunu anlaması ve kendisinin de hayata bir değer katmaktan sorumlu olduğunu kavraması lazım. Bütün bunları düşündürmek de bizim görevimiz. Buradaki asıl metot sabırdır, sabır olmadan hiçbir şey yapamayız.

Çağımızda gençlerin en büyük problemi nedir sizce?
Tek kişilik dünya üzerine kapandıkları bir hayat tarzları var. Yanındaki insanın acı çektiğini görse bile yabancı gözlerle bakıyor ona. Kendine bir sorumluluk düşer mi diye rahatsızlık duyuyor. Birinci sırada bencillik geliyor. Hep almaya alışmışlar, vermeyi bilmiyorlar. Her şey kendi etraflarında dönsün istiyorlar. Bunu köpürten şeylerden biri de, “sen bir tanesin” diyerek telkin ettiğimiz yetiştirme tarzı. En önemlisi de çocuklarımıza kainatın yaratıcısıyla doğru ilişki kurmayı öğretemiyoruz. Bunu halledemezsek hiçbir problemlerini halledemeyiz.

Eğitim seferberliği şart

Orada hassas bir çizgi de var, gençlere bu değerleri vermeye çalışırken, didaktik bir öğretiyle bilgiyi boca ediyoruz. Gençler kendilerinin merkezde olmadığı bu tarz etkinliklerden de sıkıldı…
Doğru ilişki kuramıyoruz onlarla, namaz kılmayı öğretiyoruz ama namazın güzelliğini anlatamıyoruz. İlle kılacaksın diyoruz. Dayatınca da insana itici geliyor normal olarak. Günah sevap çetelesi tutarak, cennetten arazi satın alıyor gibi kuru bir ruhla anlatamayız bunu. İslam’ın derinliğini, ahlaki inceliklerini, ince ayarlarını anlatamadan, onu hissettiremeden verdiğimiz bir eğitim sakat bir eğitimdir.
Bunun yol ve yöntemini bulmak da bize düşüyor. Kendimiz mükemmeliz de çocuklarımıza veremiyoruz diye bir şey yok. Onlara vermeye çalışırken, biz de öğreneceğiz. Bu karşılıklı bir alışveriştir. Hep birlikte üst bir ahlaki anlayışa el ele vererek uzanmak gerekir. Çocuğuyla, genciyle, yetişkiniyle, ebeveyniyle, STK’sıyla seferber olmalıyız. Şimdi bu konularda hassasiyeti olan bir bakanımız oldu çok şükür. Bu Türkiye için büyük bir kazançtır. Bakanımızın dikkatini bu konulara çekebilmemiz gerekiyor. Gencin ahlaki eğitiminden kastımızın ne olduğunu, ruhi tekâmülünde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, eksikliklerimizin neler olduğunu eğitimcilerle konuşup bir rapor hazırlayarak bakanımıza sunmayı düşünüyorum. Bu konuda toplumsal olarak hepimizin katkıda bulunacağı bir seferberliğin olması, üstelik de acil olması gerekiyor.

Çocukların perdelerini çoğaltmayalım

Erdemli bir nesil mi yetiştirmek hedefiniz?
Bizim inancımıza göre insanın fıtratında iyilik var. Kötülük hastalıktır. Her çocuk İslam fıtratı üzerine yani selamet üzerine doğar. Fıtri olan iyiliktir. Zaten Allah’ın bizden istediği de kamil insan olmaktır. Bunun yolu da erdemli insan olabilmekten geçer. Yani din bir vasıtadır, Amaç değildir. Eşrefi mahlûk olmanın kıymetini bilmek, ona doğru yönelmek, ona doğru yol almak. Bundan ben de sorumluyum, sen de. Toplumsal olarak bu işin sorumlusuyuz. A’sından Z’sine kadar her kademede, her yaşta, her insan için evvela derdin teşhisini doğru koyarak işe başlamalıyız.

Gençlere baktığımız zaman bir şeyi ya çok fazla abartıyorlar, ya da hiç görmezden geliyorlar. Ya çok istiyorlar, ya hiç istemiyorlar. Bir ortalama yok. Bu neyden kaynaklanıyor?
Bizden kaynaklanıyor, abartının yolunu biz açmışız. Düğünlere bakın, her gün yeni şeyler icad oluyor. Okul konusu, başarı konusu her şey öyle. Çocuklarımızı takdir edelim, ama dozunu kaçırmadan. Gencin öğrendiği yanlışlıkların temelini biz hazırlıyoruz. Dışarıdan pompalanan olumsuzluklar alanı müsait buluyor ve yerleşiyor. İnsanın dış dünyaya direnebilmesi için, iç dünyasının çok donanımlı olması lazım. Çocuklarımızın dış görüntülerini süslediğimiz gibi onlara kalplerini ve akıllarını süslemenin değerini ve yöntemlerini de öğretmeliyiz. İnsanın güzel ahlakıyla, ilim ve irfanıyla, erdemli davranışlarıyla değerli olacağını çok küçük yaşlardan itibaren kavratan eğitim metodlarına ihtiyacımız var.

Çocuklarla yaşlıları buluşturalım

Kuşak çatışması dediğimiz bir şey var ve bu son yıllarda gittikçe arttı. 5 senede bir kuşak farkı oluştuğu söyleniyor araştırmalara göre. Kuşaklar arası diyaloğu nasıl sağlayacağız?
Biz o bağı çoktan kestik. Anneannelere, babaannelere, büyük aileye tahammül edemedik. İthal kelimelerin ve ithal anlayışların peşine düştük, evlerimizi onlara göre biçimlendirdik. Gökdelen inşa edeceğimize, ortak alanlar inşa etmek gerekirdi. Belediyelerin programlarına baktığımızda, çocuklara ayrı, gençlere ayrı, yaşlılara ayrı program hazırlıyorlar. Bunları birleştiren programlar yapalım ki, yıktığımız, bozduğumuz şeyleri yeniden toparlayabilelim. Her şeyin madde üzerine düşünüldüğü bir zamandayız. Rızık nasıl olsa bir şekilde gelir, ama ruh zenginliği öyle kolay elde edilemez. STK’lar da bunu tam anlamıyla kavrayamıyor. Çünkü herkes kendi inandığı yönden bakarak, çevresindekilere onu empoze etmeye çalışıyor. Bu sebepten dolayı ahlaki bir seferberlik lazım diyorum. Bütün olumsuzluklara rağmen hiç de ümitsiz değilim. Hani kültürümüzde kırk sayısının sembolik bir önemi vardır ya, halis bir niyetle kırk gün bıkmadan usanmadan dile getirip gayret gösterirsek filizlerini vereceğine bütün kalbimle inanıyorum.

Benzer konular