Ülkemizde ismi Avrupa’da peçe takan kadınların aldığı para cezalarını ödemesiyle gündeme gelen iş adamı ve politikacı Rachid Nekkaz aslında iflah olmaz bir insan hakları aktivisti. Onu kah Doğu Türkistan’da Çinliler tarafından idam cezasına çarptırılan 12 Uygur gencini savunurken, kah Fransa’da Ermeni soykırımına karşı çıkanların çarptırıldığı para cezalarını öderken, kah Boko-Haram’ın elinde Katolik bir aileyi kurtarmaya çalışırken görebilirsiniz. Bugüne dek 18 ülkede insan hakları aktivistliği yapan Rachid Nekkaz, şimdi ise Avrupa’da başörtüsü ve peçe takma özgürlüğünün destekçisi olması ile gündemde. Nekkaz, aynı zamanda Sudan ve İran’da başı açık gezmek isteyen kadınların haklarını savunuyor. Kişisel olarak peçe ve burkaya karşı olduğunu söyleyen Nekkaz, mutlak özgürlüğe duyduğum saygı nedeniyle sokakta özgürce giyinen kadınlar için para cezalarını ödemesi gerektiğini ifade ediyor. Kendisi Müslüman olan Nekkaz, Amerikalı eşinin tesettürlü olmadığını da belirtiyor.
–İsminiz ülkemizde, peçe için kesilen para cezalarını ödemenizle gündeme geldi. İnsanlar Rachid Nekkaz kimdir diye meraklandılar…
Ben “Hasibe İnsan Hakları Birliği”nin başkanıyım. Bu kurum Cezayir ve tüm dünyada sivil özgürlüklerin savunuculuğunu yapıyor. Finansal açıdan bağımsız biri olmam sayesinde Cezayir adalet sisteminin insan hakları aktivistlerine, Avrupa’nın peçe takanlara, İran’ın ise başörtüsü takmayanlara kestiği para cezalarını ödeyebilme durumum var.
Peçe ve burkaya destek verme ihtiyacı nasıl ortaya çıktı? Hangi olay duruma müdahil olmanızı sağladı?
Ben imam ya da ilahiyatçı değilim. Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe ve tarih derslerini ciddiye alarak takip etmiş evrensel bir insan hakları savunucusuyum. Büyük filozof Voltaire’in öğretilerine sadığım. Kişisel olarak karşı safta olsam da Avrupa’da başörtüsü özgürlüğünün destekçisiyim. Fakat aynı zamanda Sudan’da ve İran’da tam aksini, başı açık gezmek isteyenleri savunuyorum. 8 Mart 2018’de İran’ın başkenti Tahran’da, kamuya açık alanda başörtülerini çıkardıklarından dolayı hapse atılan 29 kadının serbest kalması için çabaladım. Ben oradayken, Dünya Kadınlar Günü’nde bu kadınları serbest bıraktıkları için İranlı yetkililere müteşekkirim.
Avrupa katliam günlerini özlüyor
-Şu ana kadar bu yasaklar karşısında mağdur olan kaç Müslümana yardım ettiniz ve bunlar için ne kadar para ödediniz?
2010’dan bu yana, Avrupa ülkelerinde yasal giderler de dahil olmak üzere toplamda 1552 cezaya karşılık 315 bin avro para ödedim. Toplamda cezaya çarptırılan kadın sayısı 817. Bunların % 66’sı da aslen Avrupalı olup İslam’a dönen kadınlar.
Size göre özgürlükler ceza verilerek sınırlandırılabilir mi? Özgürlükler kıtası olarak bilinen Avrupa kendisiyle çelişmiyor mu?
Avrupa hükümetlerinin, Katoliklerin “muhalif” dinleri nedeniyle Protestanları katlettikleri zamanlara, 17. yüzyıla ait o zorba tutuma özlem duydukları inancındayım. Bugün aynı devletler, basit para cezaları koyarak kamu özgürlüklerini sınırlayabileceklerini düşünüyorlar. Tabii ki hata yapıyorlar. 2010 yılında kurduğum fon ile bir tek kişinin bile isterse etkili olabileceğini; sekiz Avrupa ülkesinin özgürlüğü ayaklar altına alan yasalarıyla, barışçıl ve yasal yoldan mücadele edebileceğini gösterdim. Fransa hükümetinin bu barışçıl çabaya tepkisi sert oldu. Para cezalarını ödemeye devam ettiğim takdirde, 6 ay hapis ve 45.000 avro para cezası verip beni yıldırmak için yasa çıkardılar. Bu nedenle, para cezalarını ödemeye devam etmek için 181 avro ödemeli, 20 yıl vadeli, faizsiz kredi verme stratejisi geliştirdim. Peçe takan kadına 127 avro para cezası ve 7 günlük hapis cezası öngören Belçika, uyguladığım strateji sayesinde kamuoyunda kötü duruma düşünce ceza kesmeye son verdi. Sokakta peçe takan kadınları 2 haftalık hapis cezasıyla tehdit eden Danimarka da dünya çapında gülünç bir duruma düştü. En kötüsü, önümüzdeki 11 Eylül’de para cezalarını ödemek için Kopenhag’a gidiyorum. Bütün dünya aslında Danimarka’nın Suudi Arabistan’dan bir farkı olmadığını görecek. Bu iki monarşi de özgürlük ve kadın düşmanıdır: Birisi kadını zorla kapatır, diğeriyse zorla peçesini açtırır.
İslamofobi Fransa’nın devlet dini oldu
– Cezayir asıllı bir iş adamı ve politikacısınız. Fransa gibi bir toplumda başarılı bir göçmen kimliği sizce ne anlama geliyor?
Artık Fransız vatandaşı değilim. 2013 yılında vatandaşlıktan çıktım. Fransız hükümetinin ayrımcı, özgürlüğü ayaklar altına alan politikalarından ve Müslüman kadınları sistematik olarak dışlayan adaletsiz yasalarından bıktım; daha fazla dayanamadım. Fransa, kendi yasalarına karşı çıkanların başarılarını takdir eden bir ülke değil. Benim gibi modern ve yasalara saygılı bir Müslüman vatandaş tarafından gülünç duruma düşürülmekten hoşlanmıyor. Bu türden insanlara yasal olsun olmasın her şekilde savaş açmakta tereddüt etmiyor. Fransa, ulusal ve uluslararası kamuoyunun gözünde beni itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptı: Haksız vergi denetimleri, basın yoluyla karalama kampanyaları, medya boykotu, mahkemelerde bir dizi suçlama ve dava hatta bir terörist gibi ülke güvenliğini tehdit edenler listesine kayıt dahil herşeyi denedi. Allah’a şükür, direndim. Fransızların ancak diktatör bir rejime yakışacak baskılarına ve tehdit kampanyalarına karşı her zaman dimdik durdum.
Fransa başta olmak üzere Avrupa’daki İslamofobi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunu geriletmek mümkün mü? Ne yapılması gerekiyor?
Fransa artık 1980’lerin ülkesi değil. İslam ve Müslüman kadın alerjisi bulunan bir yere dönüştü. İslamofobi, Fransa’nın devlet dini olmuş durumda. Ne yazık ki diğer Avrupa ülkeleri Müslüman kadınlara ayrımcılık yapan yasalara 2010 yılından bu yana oy vermek suretiyle bu eğilimi takip ettiler. Belçika, İsviçre, Hollanda, Avusturya, Bulgaristan, Almanya ve Danimarka… Haksız yasaları etkisiz kılmak için Müslüman kadınlara daima yardım edeceğimi, topluma zarar vermeyen bu kadınların giyinme özgürlüklerinin bulunduğunu ve verilecek cezaları seve seve ödeyeceğimi bu ülkelerin hepsine ilettim. Yeri geldiğinde de müdahil oldum.
Barış ödülüne aday
-Özgürlük alanında yaptığınız başka faaliyetler var mı?
Cezayir adalet sistemi tarafından suçlanan insan hakları aktivistleri için para cezaları ödüyorum. Kasım 2009’da Doğu Türkistan’a, Urumçi şehrine gittim. Çinliler tarafından idam cezasına çarptırılan Türkçe konuşan 12 Uygur gencine desteğimi ifade ettim. Fransızların çıkardığı yasaya cevap olarak, Ermeni soykırımına karşı çıkanların para cezalarını ödemek üzere 1 milyon avroluk fon kurdum. Ve Ocak 2012’de bunu anlatmak için İstanbul’a gittim. Nisan 2013’te, Boko-Haram grubu tarafından rehin tutulan Katolik Moulin-Fournier ailesinin serbest bırakılmasını desteklemek için Nijerya’ya gittim. 2000 yılında Bill Clinton ve G7 devlet başkanları ile röportaj yaparak bunu kitaplaştırdım. Bugüne dek 18 ülkede insan hakları aktivistliği yaptım. Tüm bunları “Voltaire’in Peçesi” isimli kitabımda ayrıntılı olarak anlatıyorum. Bugün, 2018 Nobel Barış Ödülü için aday gösterilen 330 kişiden biri olmaktan onur duyuyorum. Bu, verdiğim mücadelenin doğruluğu konusunda beni tatmin ediyor.
***
Partime onay vermiyorlar
Gençlik ve Değişim Hareketi diye bir oluşum başlattınız. Bunun hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Cezayir Cumhurbaşkanlığı için adaylığım sırasında, 2014 yılında “Gençlik ve Değişim Hareketi” adıyla politik bir parti kurdum. Bu tarihten itibaren Cezayir’deki en popüler muhalif ve politikacı oldum. Kaya gazındaki sömürüye ve yolsuzluğa dikkat çekmek için 2014-2016 yılları arasında Cezayir’in çöllerinde, dağlarında 3124 km yol yürüdüm. Cumhurbaşkanı Buteflika partime resmi onay, bana miting yapma izni vermedi. Diktatörlüğün başıma açtığı sıkıntılarla uğraştım. Haziran 2016 ile Mayıs 2018 arası kanunsuz bir şekilde 15 polisin ve resmi araçların kuşatması altında kendi köyümde, kendi evimde ev hapsine maruz bırakıldım. Toplumla ilişki kurmama izin verilmedi. Yakın zamana kadar sadece köyümle havaalanı arasında seyahat iznim vardı. 2014 yılından bu yana ehliyetim yenilenmedi. Ve Şubat 2018’den beri yetkililer, halen geçerli fakat boş sayfası kalmamış pasaportumu yenilemeyi reddediyorlar. Keza iki yıldır Cezayir medyasının boykotuyla karşı karşıyaydım. Diktatör Buteflika 2015 yılında başlattığım ve şimdiye dek 95 kez yaptığım yurt dışındaki Cezayir elçilikleri önündeki protesto eylemlerine son derece kızgın. Bu, Cezayirli politikacıların yolsuzluğuna karşı benim küresel kampanyam.
***
Giyinme özgürlüğünü savunuyorum
-Peçe-burka sizin için ne ifade ediyor? Bu konu hakkında kişisel görüşleriniz nelerdir?
İlk olarak, Avrupa’daki kadınların özgürce kullandığı peçeyi Afganistan’da kadınlara dayatılan burkadan ayırmak gerekiyor. Burka, Afganistan’da kadınların tamamen nesneleşmesini simgeleyen, onları yürüyen bir hapishaneye dönüştüren uygulama. Burka takan kadınlar için asla para ödemem. Aslına bakarsanız, kadınların Avrupa toplumuna entegrasyonunu sınırladığı için peçeye de şahsen karşıyım. Ancak mutlak özgürlüğe duyduğum saygı, sokakta özgürce giyinen kadınlar için para cezalarını ödemem gerektiği anlamına geliyor. “Açık kamusal alanda” giyinme özgürlüğünü savunuyorum. Bununla birlikte, güvenlik nedeniyle alışveriş merkezleri, bankalar, okullar ve idari binalar gibi “kapalı kamusal alanlarda” peçenin yasak olması gerektiğine inanıyorum. Son olarak şunu belirtmek isterim ki Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden mezun olan Amerikalı eşim tesettürlü birisi değil. Ne başörtüsü ne de peçe takıyor.