Antarktika’da kurulacak olan üssün stratejik anlamda Türkiye’ye yararı ne olacak? Yani neden orada olmalıyız?
Önce şunu sormak lazım. Hangi ülkeler var? Bakıyoruz Amerika, Rusya, Çin, İngiltere yıllardır orada… Genelde “E onlar olur, vardır” cevabını duyuyoruz. Bu mantık Türkiye’nin daha kudretsiz bir ülke olduğunu peşinen kabul eden acizlik mantığıdır. Hemen diyoruz… “Polonya, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna da var.” Türkiye olarak bu ülkelerden ne eksikliğimiz bulunmakta? Madem ki, “Hattı diplomasi yok, sathı diplomasi vardır; o satıh da tüm dünyadır” sözü Başbakanımızın ifadesidir; o halde Antarktika, uluslararası diplomasi varlığımızın en güzel gösterilebileceği masadır. Mesele sadece penguenlerin yumurtasının çapı/ağırlığı yahut balinaların kuyruklarının görselliği değildir. Haberleşme uydularından ara istasyonlar vasıtasıyla daha fazla veri elde edilmesinden tutun iyonosfer, frekans, meteor, fizik, astrofizik bilimlerine varıncaya kadar birçok önemli alanlar vardır. Bu alanlarda faaliyet göstermek ülkemizin ihtiyacıdır. Zira orada bulunan, imkânı olan ülkeler yıllardır bu tür çalışmaları gerçekleştirmektedir.
Aslında bölge üzerindeki hukuki durumu düzenleyen Antarktika Anlaşması 1959’da hazırlanmış. Ancak Türkiye bunu 50 yıl sonra imzalıyor. Neden bu kadar geç kaldık? Bu zaman kaybı bize neler kaybettirdi?
“Çok yavaş davranmış” diyorsunuz… Hayır, davranmamış bile. Yani yavaş da olsa bir faaliyetin olması gerekir. Bizim çalışmalarımıza kadar ortada kavram dahi yoktu. Sebebine gelince; Türkiye’nin geçirdiği iç ve dış siyaseti, ekonomisi, sosyal durumu göz önüne alınıp, düşünülüp cevabını vermek gerekir. Sınırdaş ülkelerle olan meseleler yahut deniz ötesi sadece Kıbrıs meselemiz, terör vs… Demek ki ya vakit bulamadık, ya da birileri ilgilenmemize mani oldu.
Piri Reis’in haritalarında var
Geç kalmışlık konusu önemli. 1513 yılında Piri Reis o güney bölgesine yaklaşmış ve Antarktika’ya yakın Güney Amerika Patagonya bölgesini haritasına çizmiş. 500 yıl bir ayrı kalmışlığımız var diyelim. Zaten olmadığınız müddetçe geç kalmışlıktan bahsedilemez. Şimdi varız. Kaybettiğimiz şeylere gelince, anlaşmaya taraf olup 18 sene boş bırakmışız yerimizi. Bu arada birçok kararlar alınıp, her geçen gün çoğalan ülkeler arasında mekanizmalar kurulmuş. Antarktika hakkında her türlü kararı ifade edip, karar kıldırıp, kabul ettirme durumundan bahsediyoruz. Türkiye bu zamana kadar olmadığından, sadece “istişari olmayan” ülke kategorisinde. 52 ülke taraf olmuş, 31 ülkenin üssü var ve 30 ülke istişari hakkı olan ülke. Hedefimiz ülkemizin İstişari Ülke konumuna geçmesini sağlamak.
‘Buzlar Ülkesi’nde olmak stratejik vizyon demek
Türkiye’nin Antarktika meselesindeki konumu ve hikâyesi bize aslında bu tür konularda adım atmak hususunda hep geç davrandığımızı da hatırlatıyor. Buradaki esas problem olarak neyi görmeli? Bir yanda bilimsel bir gereklilik bir yanda da stratejik bir adım… Antarktika meselesi ikisini birden kapsıyor…
Uzay teknolojisi hakkında çok değerli bilim insanlarımız mühendislerimiz olmasına rağmen Türkiye’nin uzay teknolojisiyle varlığı, “kendine ait” ürünü, uydusu yeni yeni gerçekleşmekte. Demek ki siyasi ve ekonomik bağımlılıklar, ülkemizin farklı konulardaki hamlelerini gerçekleştirmekte önemli bir etken. Antarktika, dünyanın en uzak konumunda bir kıta. Orada olmak her şeyden önce stratejik vizyon demektir. Ekonomik değerlendirmeler sonra gelmektedir. Zira dünya ülkeleri arasında ekonomisinden kayda değer olarak bahsedemeyeceğimiz devletler, on yıllardır Antarktika’da faaliyette. Halen daha ülkemiz mühendislik fakültelerinde Glasyoloji (buzul bilimi) diye bir alan yok. Hâlbuki dünya, iklim, çevre dediğimiz konular çok önemliyse bu alanda da bilim insanlarımız olmalı. Dolayısıyla konuları ile ilgili çalışma yapabilecekleri coğrafya şartları bulunmalı. İşte Antarktika bu konuda gerekli olan her şeyi veriyor.
Antarktika’nın hukuki durumu oldukça karmaşık. Bir yandan da Antarktika’da hak iddia eden devletler var. Bölgenin madeni zenginliklerini de biliyoruz. Özellikle de tatlı su kaynaklarını…
1961 Antarktika Anlaşması her türlü meseleyi gidermiş değil. Birçok eksiklikleri ve tenakuzları olan bir anlaşma metni. Bu eksiklikler zaman içinde bir dizi yeni kararlar ve protokollerle gideriliyor. Anlaşma metni deklare edildiği zamana kadar 7 ülke bölgede toprak talebinde bulunuyordu. İngiltere, Fransa, Şili, Arjantin, Norveç, Avustralya, Yeni Zelanda. Amerika ve Rusya ise kendilerinin de toprak hakkı olduğunu fakat bunu muhafaza etmekte olduklarını beyan etmişti.
Hindistan’ın önderliğindeki diğer ülkeler bu gerekçenin kabul edilemeyeceğini ve bölgenin herhangi bir ülke/devlet egemenliğinde olmadığını, insanlığın yeri ve bölgesi olduğunu iddia etti. Şimdilik resmi statüde bölge hiçbir ülkenin toprak hakkı olan yer değil. Kıta insanlığın yeri. Fakat sivil organizasyonların arkasında devletlerin tüm imkânları, politikası, diplomasisi bulunuyor. Antarktika anlaşması belki sadece “askeri silahsızlanma” konusunda etkili bir anlaşmadır diyebiliriz. Zira bölge askeri mevcudiyetten tamamıyla uzak.
Orada ne tür bilimsel çalışmalara katılacağız? Bölgedeki üssümüz ne zaman tamamlanacak? Bu konudaki çalışmalar ne durumda?
Türk bilim tarihi açısından ilk defa resmi olarak Türk üniversitesi, Türk programı yani her şeyi ile tüm kaynak ve programı ile “milli” olan “Antarktika Bilim Seferi” 2013 yılında gerçekleşti. Memorandum ile üslerini bize açan ülkelerin Antarktika’daki yerleşkelerinden yararlanıldı ve 2 bilim insanımız 45’er günlük çalışmalar ile Antarktika’da kaldı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Doç. Dr. Orhan Dede Polat, jeofizik ve sismoloji bilim akademisyeni olarak çalışmalar yaptı. Antarktika Livingston adasında “deprem istasyonu” kuruldu ve 150’den fazla deprem verisi elde edildi. Akabinde, İstanbul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yakup Çelik jeolog olarak çalışmalarda bulundu. Bölgeden getirilen su, taş-kaya, kum-toprak, yosun vs. numuneler ülkemizde 13 farklı üniversitenin gerekli bölümlerine teslim edildi.
İlk adım Davutoğlu’ndan
“60. Güney Paralelinin güney Okyanus Havzası” hakkında yani kısaca Antarktika hakkında en önemli anlaşma 1959’da hazırlanıp, 1961’de imzaya açılan Antarktika Anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya göre kıta insanlığın ortak malı. Ancak bölgede hak iddia eden sayısız devlet var. Türkiye ise anlaşmayı 1995 yılında AB uyum müktebesatı çerçevesinde imzalamış. Göstermelik olarak kalan bu imzadan sonra resmi ilk adım 2014 yılında gelmiş. Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından ‘Antarktika Antlaşması Çevre Koruma Protokolüne Katılımımızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’ Bakanlar Kurulu’nda imzalanarak TBMM’ye sunulmuş. Ancak yasa tasarısı yenilenen seçimler nedeniyle kadük kalmış. Şimdi amaç 34 ülkeden oluşan İstişari Ülkeler’in arasına girmek. Çünkü üs kurarak dahil olabileceğimiz İstişari Ülkeler, bir nevi bölge hakkında söz söyleme önceliğine sahipler.
Su savaşları olabilir
Antarktika’daki sayısız maden ve büyük tatlı su rezervleri kıtayı daha da önemli hale getiriyor. Zira dünyanın tatlı su rezervlerinin yüzde 67’si bu bölgede. NASA’nın izlediği tek bir buz dağının Kaliforniya’nın yüzlerce yıllık tatlı su ihtiyacını karşılayacağı saptanmış. Suudi Arabistan ise 1980’li yıllardan bu yana buzul alanlarından kopan buz dağlarının su sıkıntısı yaşayan ülkelere çekilebileceği fikrini çeşitli konferanslarda tartışmaya açıyor. Bölgede söz sahibi olmak, gelecekte yaşanma ihtimali olan su savaşları adına oldukça önemli.
Kritik yıl 2048
Geçirilen her dakika Türkiye’nin aleyhine. Zira 1998’de hayata geçirilen Antarktika Anlaşması Çevre Koruma Protokolü, 50 yıl sonra 2048’de ortadan kalkacak. Ardından da bölgenin hukuki durumu yeniden gözden geçirilecek. Bizim kıtada araştırma üssü kurmamız, istişari ülke konumumuz bu noktada önemli olacak. Yeni düzende biz de sözümüzü söyleyeceğiz.