TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Hasan Turan Gerçek Hayat’ın İsrail’in işgalini “Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılmayı planlıyoruz” sözleriyle yorumluyor. Turan, Türkiye’nin tüm Müslüman aleminin davası olan, bin yıldan fazla Müslümanların hükmettiği Kudüs’e yapılan saldırılara elbette kayıtsız kalamayacağını belirterek, “Bizler bölgede rol kapma ya da şov yapma peşinde değiliz. Türkiye olarak bizler yaşanan acıların, trajedilerin, hukuksuzluğun ve korsanlığın tüm bölge ülkelerine, tüm bölgeye ağır zarar verdiğine inanıyoruz” diyor. Turan, önümüzde günlerde Dostluk grubu olarak, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan tek yürek tek ses olarak Türkiye’yi temsil ederek Kudüs’e gitmeyi ve Cuma namazı kılmayı planladıklarını söylüyor.
İsrail’in son olarak Mescid-i Aksa’da baş gösteren terörize yaklaşımını nasıl yorumluyorsunuz? Müslümanların kutsal mekanlarına yönelik bu saldırıların, “terörle mücadele” gerekçesiyle açıklanması sizi ne ölçüde ikna ediyor?
Büyük İskender esir aldığı Dionides’e : “Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabiliyorsun?” diye sorar. Dionides “Ben bir gemi ve beş – on adamla bu sularda ihtiyacımı karşılamak için korsanlık yapıyorum. Sen yüzlerce gemi, yüzbinlerce askerle dünyayı yağmalıyorsun. Üstelik o kadar zenginsin ki, ihtiyacın olmadığı halde bunu yapıyorsun. Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için korsan diye adlandırılıyorum sen ise aynı şeyi çok büyük bir donanmayla yaptığın için imparator olarak adlandırılıyorsun.” Aslında şu an için değişen bir şey yok. İsrail arkasına almış olduğu küresel güçlerle Filistin topraklarını parça parça gasp ediyor. Kendi mabedini, kendi evini, kendi topraklarını koruyan Filistinlileri ise terörist ilan ediliyor. İsrail terörle mücadeleyi bahane ederek Müslümanların kutsal saydıkları mekânlara saldırıyor, bir nevi devlet terörü estiriyor. İsrail’in terörle mücadele gerekçesi, aklı başında olan hiçbir Müslümanın ve vicdanı olan hiçbir insanın kabul edebileceği bir olay değildir. İnanç hürriyetini ibadet hürriyetini, insan haklarını hiçe sayarak sapkın politikalarını devam ettiren İsrail; Rabbimizin mübarek kıldık dediği Mescid-i Aksadan, Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Nebi’nin Miraç’a yükseldiği etrafı bereketlendirilmiş, Hazreti Ömer ve Selahaddin’in fethettiği şerefli Kudüs’ten, Hazreti İbrahim’in geçtiği, Hazreti Yusuf’un kuyuya atıldığı, Hazreti Yakup’un iki gözü iki çeşme, biricik oğlunu beklediği kutsal topraklardan elini çekmeli ve insanlık çizgisine geri dönmelidir.
Barış dünyaya egemen olacak
İsrail’in kutsal mekânlarına yönelik saldırılarına karşı en net ve sert tavrı Türkiye gösterdi. Türkiye, önümüzdeki süreçte nasıl bir politika izleyecek?
Türkiye’nin ve tüm Müslüman âleminin davası olan, bin yıldan fazla Müslümanların hükmettiği Kudüs’e yapılan saldırılara Türkiye elbette kayıtsız kalamaz. Bizler bölgede rol kapma ya da şov yapma peşinde değiliz. Türkiye olarak bizler yaşanan acıların, trajedilerin, hukuksuzluğun ve korsanlığın tüm bölge ülkelerine, tüm bölgeye ağır zarar verdiğine inanıyoruz. Daha fazla acı yaşanamaması için tüm samimiyetimizle emek harcıyoruz. Türkiye dün olduğu gibi bugünde yarın da dünyadaki üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü savunacaktır. İnanıyorum ki hukukun üstünlüğünü savunduğumuz sürece er ya da geç barış dünyaya egemen olacaktır.
Fitneler sebebiyle biraraya gelemiyorlar
Konuya uluslararası camianın yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? Başta büyük devletler olmak üzere diğer ülkelerden neden ses çıkmıyor?
Tarihin belli dönüm noktaları vardır. Osmanlı’nın Filistin’den gidişi, o coğrafyada hiç dinmeyecek savaşların, kan, gözyaşı ve kargaşanın da başlangıcı olmuştur. Kudüs’ün elimizden çıkışı tarihin akışını nerdeyse tersyüz etmiştir. Küresel güçler yani ifade ettiğiniz büyük devletlerin ses çıkarmamasının nedeni çok açık ve net. O coğrafyanın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini elde edebilmek ve asırlardır o bölgenin hadimi, hâkimi ve hamisi olmuş Türklerin tekrar o coğrafyada güçlü olmaması için o bölgeye huzur gelmemeli. Bununda kargaşa ve kaostan geçtiğini çok iyi bildikleri için kan ve gözyaşı hiç dinmiyor. Churchill bölgenin haritasını cetvelle çizerken, kuşkusuz bölgenin tarihini de göz önünde bulundurmuştu. Türk, Kürt ve Arap ittifakının bölgeye dayatılan harita için “tehdit” oluşturacağını elbette Churchill de biliyordu. Son 100 yıldır, Türklerle Arapların yakınlaşmasının engellenmesi, sürekli yapay krizlerin çıkarılması, “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” yalanının ısrarla vurgulanması ve yaygınlaştırılması elbette tesadüf değil. Türklerle Kürtlerin, PKK maşasıyla birbirine düşman haline getirilme çabaları da tesadüf değil. Birbirlerine dost ve kardeş olan Müslüman halklar ve devletler zamanında oynanan oyunlar fitneler sebebiyle bir araya gelemiyor. Bunun neticesinde gür bir ses çıkmıyor.
Filistin’e neler yapıldı
Türkiye, Filistin’in kalkınması ve insani yardımların ulaştırılması konusunda da en büyük çabayı harcayan ülke konumunda. Filistin için neler yapıldı ve yapılacak?
Türkiye; özellikle AK Parti Hükümetleri döneminde Filistin’e 500 milyon dolara yakın yardım etti. TİKA’nın 2005 yılında açılan Filistin Ofisi aracılığıyla eğitim, sağlık, acil yardım, su ve kamu sağlığı, üretim sektörü, ortak tarihi mirasın korunması ile idari ve sivil altyapının güçlendirilmesi gibi alanlarda bugüne kadar 389 proje hayata geçirildi. Bu projelerden 195’i işgal altındaki Batı Şeria’da, 71’i Doğu Kudüs’te, 123’ü de abluka altındaki Gazze Şeridi’nde gerçekleştirildi. Batı Şeria’nın Tubas şehrinde beş yıldır hizmet veren ve ülkenin en modern hastanesi konumunda bulunan 30 yataklı hastane de Türkiye’nin Filistin’e kazandırdığı eserler arasındadır. Batı Şeria da 6 okul açtık. Gazze’de ülkenin en modern zeytinyağı fabrikasını kurduk. Gazze’de 26 su kuyusu inşa edilerek 500 binden fazla kişiye temiz içme suyu sağladık. İslam komutanı Selahaddin Eyyubi tarafından Müslümanların gücünü göstermek için 1187 tarihinde başlatılan ve İsrail’in 1967’de Doğu Kudüs’ü işgaliyle sona eren Nebi Musa Şenlikleri Türkiye’nin katkılarıyla 2014 yılından itibaren tekrar yapılmaya başlandı. Filistin’de devam en birçok proje bulunmaktadır. Bu projelerden en önemlileri Gazze’de bu yıl tamamlanması planlanan 180 yataklı modern bir hastane ve 13 milyon dolara mal olacak 320 daireli toplu konuttur. Türkiye her ramazanda olduğu gibi bu ramazanda da Filistinli kardeşlerine yardım etti. Bu ramazan ayında abluka altındaki Gazze’ye Şefkat adlı gemiyle AFAD koordinasyonunda toplanan, 50 bin gıda kolisi, 5 bin ton un, 100 ton bisküvi ve kek, 50 bin muhtelif giyecek, bin bayramlık giysi, 18 bin 100 oyuncak, 32 bin kırtasiye seti ve çocuklar için bayram hediyesi olarak bin 10 bisiklet ulaştı. Bizler Filistin davasını unutmadık, Filistin’e yardım ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.
Kardeşler hesaplaşmaz, helalleşir
Filistin’in kendi içinde birlik ne kadar sağlanabildi? Bu kadar zor şartlar altında Filistin’de görüş ve yol ayrılıklarının giderilmesi için neler yapılıyor?
Türkiye; Filistinli grupların kendi arasında birlik ve beraberliklerini sağlamasını arzu ediyor. Bunun içinde birçok girişimde bulundu ve bulunmaya da devam ediyor. Cumhurbaşkanımızın Filistinli kardeşlerimize çok güzel bir çağrısı var: “Kardeşler hesaplaşmaz, helalleşir” Evet bizlerde tekrar ediyoruz gelin birlik olun. Hesaplaşmayın helalleşin. Sizler bir olduğunuz müddetçe hiçbir kuvvet, hiçbir engel karşınızda duramaz. Milli şairimiz Mehmet Akif’in ifade ettiği gibi “Girmeden bir millete tefrika düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” İçinde bulunduğumuz problemlerin, zafiyetin ve olumsuz durumların ana kaynağı birlik ve beraberliği sağlayamamamızdır. Bunun için İslam coğrafyasının önce kendi içinde birliği sağlamış olması gerekiyor.
İmkan meselesi değil, iman meselesi
İsrail’e ilişkilere de bakacak olursak, Mavi Marmara olayının ardından Tel Aviv yönetimi, Türkiye’nin taleplerini karşıladı ve ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Önümüzdeki süreçte ilişkilerin normal seyrinde devam etmesi için İsrail’den beklentiler neler?
Öncelikle Mavi Marmara’da şehit olan kardeşlerimizi rahmetle minnetle anıyorum. Bizim Kudüs’le ve Mescid-i Aksa’ya olan gönül bağımız Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi imkân meselesi değil iman meselesidir. Bizler için kutsal olan bu yerlere yapılan saldılar, bizlerin kabul edebileceği bir olay değildir. Bizler; Filistin tarafını her zaman asli müttefikimiz olarak görmekle birlikte, İsrail’i hakka ve adalete uymaya davet etmişizdir. Filistin’in hak ve hukukunu gözetmek bizlerin birinci vazifesidir. Filistinli kardeşlerimizin hukukunu uluslararası düzemle savunmak, takip etmek bizim geleneksel politikamızın gereğidir. İsrail kutsal saydığımız mekânlara ve Filistin’in hukukuna riayet ettiği sürece İsrail’le ilişkilerimiz normal seviyede devam eder. Yoksa İsrail dünyada ve Ortadoğu’da barışı tehdit eden bir ülke olarak yerini almaya devam eder.
İslam’ın lekelenmesine müsaade etmeyiz
Batı dünyasının bölgeye yönelik yaklaşımlarının ne kadar sorunlu olduğu İslam ile terörü özdeşleştirme çabalarında da göze çarpıyor. İslamofobinin son yıllarda hızla yükselmesinin nedeni nedir? Türkiye’nin bu konuda ne tür çabaları var?
Batı dünyasının İslam ile ne kadar sorunlu olduğunu İslam ile terörü özdeşleştirmesinden anlaşılıyor. Batı dünyasının İslam dünyasına yönelik çifte standartlı tutum ve davranışını asla yerinde bulmuyoruz. İslamofobinin bir enstrüman olarak elde tutulup Batı dünyasının dini ve tarihi sebeplerle ayrımcı ötekileştirişi ve sömürgeci yaklaşımcı tavrını politik olarak ifade edilmesinden rahatsızlık duyuyoruz. Müslümanları terörist olarak tanımlayan teröristleri tanımlarken İslam ile zikreden bir anlayışı asla kabul etmiyoruz. Biz nasıl Avrupa’daki bir terör olayını dinsel bir takıyla eşleştirmiyorsak, o dinin terör ürettiğine dair beyanda bulunmuyorsak hiç kimsede bizim dinimizi ve dinimizin mensuplarını terör ile takdim etmesine razı olmayız. Batılılar bu durumu uluslararası bir politika olarak kullanıyor. İslam adına kurulduğu söylenen ve her ne hikmetse İslam coğrafyasında faaliyet gösteren en fazla zararı İslam coğrafyasına veren bu örgütlerin bir çoğunun batılı istihbarat teşkilatları tarafından kurulduğunu ve desteklendiğini biliyoruz. İslam adına kurulan bu örgütler şuanda İslam coğrafyasını istikrarsızlaştırmak suretiyle batılıların işgaline zemin hazırlamaktadır. Türkiye olarak yapılmak istenen her faaliyetin farkındayız ve ona göre göre tedbirlerimiz alıyoruz. Batı eskimiş bayatlamış bu tür yöntemden vazgeçmeli. Son ve Hak din olan ve insanlığı kurtuluşa erdirecek İslam’ın lekelenmesine müsaade etmeyiz.
Aksa özgürleştirilecek
Bölgede Filistin’in yanı sıra Suriye, Irak ve Katar krizleri de var. Bu krizler sadece ilgili ülkelerin anlaşmazlığından mı kaynaklanıyor. Perde gerisinde başka etkenler mi var?
Bölgedeki krizler aslında komşu olan ülkelerin anlaşmazlığından kaynaklanmıyor. Bizleri anlaşamaz hale getiren küresel güçlerin o bölgedeki taşeron örgütler aracılığıyla yaptırdığı eylemlerden kaynaklanıyor. Bölgedeki karışıklık ve istikrarsızlık Müslüman âleminin birlik ve beraberliğinin önündeki yegâne engeldir. Biliyorlar ki Müslümanlar bir oldukları zaman, Türk Nureddin Zengi ve Kürt Selahattin Eyyubi, Kudüs’ün umudu oldu ve Kudüs, Türklerden, Kürtlerden, Araplardan oluşan bir ordu tarafından fethedildi. Biliyorlar ki Bölgeye huzur getirecek, Mescid-i Aksa’yı özgürleştirecek yegâne ittifak, dün olduğu gibi, bugün de Türk, Kürt, Arap ve Farslılar ittifakıdır. Yani Müslümanların güç birliğidir. İnşallah Rabbim o günleri bizlere gösterecek.
Cuma namazı kılmayı planlıyoruz
Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mescid-i Aksa’ya sık sık gidilmesi yönünde mesaj verdi. Mesajında tam ne demek istiyor, Filistin Dostluk Grubu olarak önümüzdeki günlerde yapacağınız projeler veya işler nelerdir?
Cumhurbaşkanımızın Mescid-i Aksa’yı ziyaret çağrısı Tüm İslam Âleminin ortak paydada buluşturma çağrısıdır. Bizlerin ilk kıblesi olan 400 yıl ecdadımızın hükümran olduğu topraklara yabancı gözüyle asla bakamayız. Her ne kadar bugün hâkimiyetimiz altında olmasa da bizim vatanımız sayılır ve İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi “Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır” Bizler Kudüs’ü vatanımızdan saydık öyle de bildik. Türkiye-Filistin Dostluk grubu olarak her zaman; Üstad Nuri Pakdil’in ifade ettiği gibi Kalbimin yarısı Mekke’dir, yarısı Medine’dir, üzerinde bir tül gibi Kudüs vardır diye düşünüyoruz. İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’ya gitmenin ziyaretten öte ibadet olduğuna inanıyoruz ve bir nevi sahip çıkma olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde Dostluk grubu olarak, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan milletvekillerimizle beraber tek yürek tek ses olarak Türkiye’yi temsil ederek Kudüs’e gitmeyi ve Cuma namazı kılmayı planlıyoruz, bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bizler Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali doğru bildiğimiz yolda durmadan, yılmadan, yorulmadan yürüyeceğiz. Hak yol uğruna verdiğimiz mücadelemize aralıksız devam edip Filistinli kardeşlerimizin yanında olacağız.