‘Bay Yüzde 5’ Kalust Gülbenkyan

Ortadoğu coğrafyası I. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir türlü istikrara kavuşamadı. Bunda en büyük rol hiç kuşkusuz petrole ait. Ortadoğu halklarına bir türlü mutluluk getirmeyen petrol, daha çok sömürgeci Batı ülkelerine kazandırdı. Kazananlar listesinde gizemli kişiliğiyle dikkat çeken ve bugün pek hatırlanmayan bir isim var: Kalust Gülbenkyan… Yeni enerji savaşları öncesinde, petrol tarihine sıra dışı kişiliğiyle adını yazdıran Gülbenkyan’ın öyküsüne daha dikkatli bakmak hepimizin görevi…

Sömürge tarihinin şaşalı yıllarını çok gerilerde bırakan Portekiz’in başkenti Lizbon’daki “Keşifler Anıtı”nın önünde durduğunuzda, ilk dikkat çeken şey maddi desteğiyle keşifler çağını açan Denizci Henry heykelidir. Biraz daha dikkatli baktığınızda ise Kral Alfonso V ile Pedro Alvares Cabral, Vasco Da Gama ve Ferdinand Magellan’ı görürsünüz. Bunlardan Vasco Da Gama Baharat Yolu’nu ve dolayısıyla Hindistan’ı, Pedro Alvares Brezilya’yı keşfetmiş, Ferdinand Magellan ise dünyanın etrafını dolaşan ilk denizci olmayı başarmıştır.

Batılının bu ilk sömürge keşfinin sonucu milyonlarca Afrikalının Avrupa ve ABD’ye taşınması, ucuz iş gücünün devreye girmesini sağlamıştır. Peşinden gelen sanayi devrimi ise devasa bir enerji ihtiyacını ortaya çıkartmış, bunun sonucunda da mucizevi madde petrole bağımlı bir dünya doğmuş.

Lizbon’da son bulan macera

İlk sömürge serüveni belki büyük savaşlara neden olmamış ama ikincisi, etkileri günümüze kadar gelen büyük savaşlara, imparatorlukların yıkılmasına ve çok uluslu şirketlerin ekonomik mücadelelerine yol açmış. Çünkü dünya petrolünün yüzde 60’ına sahip olan Ortadoğu’nun paylaşılma mücadelesi hiç bitmemiş, her defasında yeniden başlamış.

Lizbon’un her yıl milyonlarca turist ağırlayan Keşifler Anıtı’nın sadece birkaç yüz metre ilerisinde yer alan bir kültür merkezi sadece geniş kubbesiyle değil ismiyle de merak uyandırıyor. Buraya da adını veren Gülbenkyan, ilk dönem sömürgeciliğin olmasa da ikinci dönemin en kilit, en ilgi çekici, en gizemli ismi olarak biliniyor. Ortadoğu’nun binlerce kilometre uzağında, Avrupa’nın en uç noktasında bir Osmanlı Ermeni’siyle karşılaşmak hiç kuşkusuz şaşırtıcı. Peki kim bu Gülbenkyan ve adı Ortadoğu petrolleri için ne anlam ifade ediyor?

19. yüzyılın sonunda başlayıp bütün bir 20. yüzyılda etkili olan petrol savaşlarının tam ortasında yer alan Osmanlı tabiiyetindeki bir isimden bahsediyoruz: Kayseri Talas kökenli bir ailenin İstanbul Acıbadem’de doğup büyüyen oğlu Kalust Gülbenkyan… Kadıköy ile Eminönü arasında geçen çocukluğun ardından Fransa’dan İngiltere’ye, İran’dan Azerbaycan’a uzanan ve en sonunda Lizbon’da son bulan fırtınalı bir hayat. 20 Temmuz 1955’te görkemli Aviz Oteli’nde son nefesini verdiğinde, geride 3 milyar dolar gibi büyük bir servetle paha biçilmez bir koleksiyon bırakan petrol simsarı.

2. Abdülhamid’in imzaladığı petrol arama imtiyazı ile başlayan öykü, Portekiz’in demir yumruk diktatörü Salazar ile kurulan dostluk sonrasında elde edilen vergi indirimleriyle yerleşilen Lizbon’da son buluyor. Londra’da kendi inşa ettirdiği St. Sarkis Kilisesi’ne defnedilmiş olsa da maddi servetinin izlerine Lizbon’da rastladığımız Gülbenkyan hakkında anlatılan efsaneler birbirine taban tabana zıt. Herkesin mutabık olduğu tek tanım ise hiç kuşkusuz “Bay Yüzde 5” ya da “Mr. Five Percent”…

Bay Yüzde 5’in öyküsü

10 yıl süren inşaatın ardından Süveyş Kanalının hizmete girdiği yıl Üsküdar Acıbadem Caddesindeki ahşap bir konakta dünyaya gelir Kalust Gülbenkyan. Osmanlı tahtında Sultan Abdülaziz vardır. 29 Mart 1869’da doğar, 14 Nisan’da Üsküdar Surp Haç Kilisesi’nde vaftiz edilir. Kayseri Talas’tan göç eden zengin bir ailede dünyaya gelmiştir. Kadıköy’deki Aramyan Uncuyan İlkokulu’nun ardından yine aynı semtteki Saint Joseph’in orta bölümünü bitirir ve daha 13 yaşında Fransa’ya gönderilir. Liseyi Marsilya’da, üniversiteyi ise “King’s College”de bitirir. Genç bir mühendis olarak henüz 22 yaşında Kafkasya’da ticarete atılır. Ailenin Bakü’deki işlerini takip eder, petrol işiyle tanışır. Zaten ömrünün sonuna kadar sürdüreceği petrolün önemini çoktan kavramış ama henüz büyük paralar kazanacağı bu alana dâhil olamamıştır.

Bakü ve çevresindeki deneyimlerini Kafkaslar ve Apşeron Yarımadası başlıklı kitapta toplayan Gülbenkyan’ın “Revue des Deux Mondes” dergisinde çıkan yazısının başlığı ise bugün için dahi gerçekliğini koruyor; “Yeni enerji kaynağı: Petrol”… O gün için Bakü, Teksas ve Romanya’dan çıkartılan petrolün başka coğrafyalarda da olduğu biliniyordu, özellikle de Irak’ta…

Gülbenkyan’ın kaderini değiştiren şey biraz da Kafkasya’da yaptığı bu incelemeler ve yazdığı yazılar oldu. Osmanlı Maadin Nezareti ondan imparatorluk topraklarındaki petrolle ilgili araştırma yapmasını istediğinde ışık tünelin ucunda görünmüştü. Zaten Musul ve Kerkük’te varlığı bilinen petrolle ilgili hazırladığı raporlar ve yaptığı çalışmalar Babıali’nin gözünden kaçmadı ve onu petrolle ilgili en önemli isim haline dönüştürdü.

1. Abdülhamid’in etrafında…

Eğitim yıllarını geçirdiği Fransa ve İngiltere’de de etkili isimlerle iletişimi olan, yeni doğmakta olan sektörün öncü firmalarıyla dirsek temasını yürüten Gülbenkyan, II. Abdülhamid’in çevresine girmekte zorlanmadı. Yıldız Sarayı’ndaki Sultan’dan petrol arama imtiyazı koparmak için çalışmalar yürütmeye başladı. Kimine göre Gülbenkyan’ın yönlendirmesiyle kimine göre başka nedenlerle Abdülhamid Han, Musul ve Kerkük’teki petrol bölgelerini şahsi servetine dâhil etmiş ve buraya dönük yabancı şirketlerin ilgisini kontrol altına almıştı.

Uzun iktidarının sonuna yaklaşan Sultan Hamid’in, yönetimi İttihat ve Terakki’ye kaptırmasıyla birlikte petrol ticaretindeki yaklaşım da değişir. Sultan Hamid’in şahsi mülkü görülen Musul ve Kerkük’teki petrol bölgeleri Hazine’ye devredilir ve yabancı şirketlerle pazarlıklar başlar. İlk olarak Deutsche Bank, Musul’daki petrol yatakları için finansman ayırır, sonrasında ise diğer Avrupalı devletler yeni savaşın tarafı olur.

Fırsatçı mı ajan mı?

19. yüzyıl sona ererken Osmanlı coğrafyasındaki petrol savaşının da işaret fişeği yanmıştır. Maliye Nazırı Cavit Bey ve beraberindeki heyet Londra’ya petrol anlaşmaları yapmak üzere yol çıkar. Heyette tanıdık bir isim genç Gülbenkyan da vardır. Sadrazam Sait Halim Paşa’nın çağrısı üzerine Cavit Bey payitahta dönerken görev Gülbenkyan’a kalır. Yabancısı olmadığı şehirde İmparatorluğu temsil eden ve geleceğin en değerli ürünü için görüşmelere başlayan Gülbenkyan ile ilgili bundan sonra anlatılanların pek çoğu anlatıcının siyasi tutumuna göre şekillenmektedir.

Kimileri onu Osmanlı’ya ihanet eden bir fırsatçı, kimileri ise Avrupalı ülkelerin ajanı olarak suçlar amaç gerçek hiçbir zaman bu kadar siyah beyaz netliğe sahip değildir. Çünkü Gülbenkyan sadece bir Osmanlı vatandaşı değil aynı zamanda İmparatorluğun bir diplomatıdır da… Zaten ömrünün sonuna kadar en çok zikrettiği görevlerinden biri de Osmanlı diplomatı olduğu ve Londra’da ticari müşavir olarak görev yaptığıdır. Aynı dönemlerde oğlu Nubar’ın da Paris’e ticari müşavir olarak görevlendirilmesini sağlar.

Sadece adı Türklere ait bir kumpanya

Londra’da günler süren petrol pazarlıkları sırasında Gülbenkyan’ın bulduğu çözüm ilk bakışta rasyonel görünür. Osmanlı’nın menfaatlerini korumak için uzun müzakereler sonucunda National Bank of Turkey’in kurulmasına öncülük eder. İdare Meclisine seçilen Gülbenkyan, daha sonra bankanın sahipliğinde Türk Petrol Kumpanyasının kuruluşunu gerçekleştirir. Adı günümüze kadar gelen Türk Petrol şirketinin kökeninde işte bu Türk Petrol Kumpanyası vardır. Pek çok kişiye göre sadece adı Türk olan bu şirketin ortaklarına bakıldığında gerçeğin de öyle olduğu anlaşılır. Bağdat ve Basra petrollerinin arama imtiyazını alan şirketin en büyük rakibi ise Anglo İranian ismini taşıyan ve Rıza Şah’ın imtiyaz tanıdığı Anglo-Persian Petrol Şirketidir. Günümüzde BP adını alan bu ortaklık ile de Gülbenkyan’ın yolu sıklıkla kesişecektir.

1912 ve 1914 yıllarında imzalanan antlaşmalarla Türk Petrol şirketinin ortaklık yapısı değişir ama henüz ortada bir petrol yoktur. Irak’ın zengin petrol yataklarının paylaşım kavgası verilirken ortada ne bir rafineri ne de çıkartılmış bir varil petrol vardır. Kâğıt üstünde kalan imtiyazın kaderini I. Dünya Savaşı çizer. Bugünkü Shell ve BP ile Alman ortaklığının sağlandığı ilk anlaşma petrole sahip olamadan dağılır. Dünya Savaşıyla birlikte İngilizler önce petrole tek başlarına sahip olmak isterler ama sonrasında Almanların yerine Fransızları dâhil ederler. Türk şirkette Fransızlar da yüzde 25 hisse sahibi olurken Gülbenkyan, yüzde 5’lik hissesine sıkı sıkı sarılmayı sürdürür.

Savaşı kazanan petrolü de kazandı

Dünya Savaşı değil Petrol Savaşı olarak nitelendirilen savaşın ardından Türk Petrol Şirketi bir anda Irak Petrolleri Şirketi olur ama hissedarlar aynıdır. Hatta hisse oranları bile değişmez. Artık Osmanlı devreden çıkmış, genç Türkiye ise denklemin dışında kalmıştır. Royal Dutch Shell ile BP ve Fransız ortaklığına eklenen yeni şirket ise ABD’den olacaktır. Savaşın kazananları petrolün de ortakları olur. Kendine çalışan tek isim hiç kuşkusuz Üsküdarlı Gülbenkyan’dır. Baba Gülbenkyan ile birlikte oğul Nubar da artık petrol ticaretinin önemli aktörüdür. Baba ve oğul Gülbenkyanlar, yeni Cumhuriyetin çıkardığı yurt dışındaki vatandaşların ülkeye dönme kararına uymazlar ve kaçak durumuna düşerler.

Osmanlı tabiiyetini kaybeden Gülbenkyan için yeni ülke İran olur. Zaten petrol ticaretinin önemli aktörü olan ülkeyle temasları vardır. Yeni asrın ilk büyük komisyoncuları bir anda İran’ın ticari müşaviri olurlar ve İran petrollerinden de pay almaya başlarlar. Rıza Şah ile kurulan ilişkiyi sekteye uğratan olumsuz gelişme ise milliyetçi Musaddık’ın bir süre ipleri eline almasıdır. İran petrollerini millileştiren Musaddık, baba ve oğul Gülbenkyan’ın asla affetmediği bir isimdir. İkisinin de ticari müşavirlik görevlerine son verilir.

1914’ten 1953’e kadar Irak Petrolleri Şirketindeki yüzde 5 hissesinden her yıl 1 milyon İngiliz sterlin pay alan Gülbenkyan, dünyanın en tatlı ve kolay para kazanan isimlerinden biri olur. İngiltere ve Fransa arasında mekik dokuyan bu yetenekli adam, 1920’li yıllardan itibaren çocukluk hastalığı olan koleksiyonculuğa da ağırlık verir. Osmanlı eserlerini satın almaya başlar ve paha biçilmez koleksiyonunu kurmaya başlar. Sadece Osmanlı ve İslam sanatlarının eserlerini değil aynı zamanda dünya resim sanatının en iyileri de onun koleksiyonunda yer almaktadır. Hayattaki en büyük övüncü koleksiyonundaki eserleridir artık.

En büyük hayali bir müzeydi

Yaşamının önemli bir bölümünü Paris’te geçiren Gülbenkyan, yaklaşan tehlikeyi erken görür. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da kurulan Vichy Hükümetinde de görev alan Gülbenkyan, savaşın ortasında kalmamak için Portekiz’e geçer. Diktatör Salazar ile kurduğu iyi ilişkiler ve kendisine getirilen vergi muafiyetleri nedeniyle Lizbon’u tercih eder ve ömrünün sonuna kadar kalacağı lüks oteline yerleşir.

Yüzde 5 hissesi sayesinde her yıl gelen parayla tatlı hayatını sürdüren Gülbenkyan’ı heyecanlandıran tek şey kurmayı hayal ettiği müzedir. 1942’de yerleştiği Lizbon’da ölene kadar tam 13 yıl Hotel Aviz’de yaşan Gülbenkyan, koleksiyonunun önemli bir kısmını da Londra’daki British Museum ve National Gallery’e bağışlar. Bir oğlu ve bir kızı bulunan Gülbenkyan, hiç çocuğu olmayan oğlunun da etkisiyle 3 milyar doları bulan servetinin kurulacak vakfa kalmasını ister. 6 bin parçadan oluşan çok kıymetli koleksiyonunun sergileneceği müzeyi de bu vakfın işletmesini vasiyet eden Gülbenkyan, doğduğu topraklardan çok uzakta hayata gözlerini yumar.

Tarihin ilk büyük petrol zengini ve en büyük komisyoncusu Gülbenkyan ile ilgili iddialar hiç bitmez. Avrupa’da Osmanlı Ermenisi olarak tanınan, çok güzel Türkçe konuşan, olağanüstü yetenekli bir işadamı olarak değerlendirilen Gülbenkyan’ın büyük servetinin Ortadoğu’nun fakir halklarının hakkı olduğu gerçeği ise asla tartışılmaz. Yola çıktığında henüz nereye evrileceği tam olarak anlaşılamayan petrol, 20. yüzyılın en stratejik ürünü olarak her devletin ekonomisini etkilemiş ve 21. yüzyılda da bu önem azalsa da varlığını sürdürmüştür.

İstanbul’da müze kurmak istedi mi?

Lizbon’un merkezinde muhteşem bir parkın içinde kurulan Gülbenkyan Müzesi, sadece Türk ve İslam kültürüne ilgi duyanların değil tüm sanat ve tarih düşkünlerinin uğrak yeri. Mimari tasarımı kadar çevre düzenlemesiyle de Lizbon’un en güzel yerlerinden biri kabul edilen Müzede, Osmanlı kitap sanatının en kıymetli örnekleri sergilenmekte. Yaklaşık 6 bin eserin yer aldığı müzenin diğer kıymetli eserleri arasında ise İznik çinileri geliyor. Çini sanatının en güzel örnekleri de Lizbon’da sergileniyor. İran halıları, tablolar, el yazması eserler, kumaşlar ve mücevherler dışında koleksiyonun asıl değerli eserleri ise hiç kuşkusuz tablolardır. Rubens, Van Dick, Rembrant, François Boucher ve Turner gibi Avrupa resim tarihinin efsane isimleri de Gülbenkyan Müzesinin duvarlarını süsler. Zaten onun değişmez mottosu, “Sadece en iyilere sahip olmak”tır.

Gülbenkyan’ın Lizbon’daki müzesini gezenler her defasında bu müzenin neden Osmanlı topraklarında özellikle de İstanbul’da kurulmadığını merak eder. Bununla ilgili dolaşan şehir efsane ise Gülbenkyan’ın İsmet İnönü ile konuştuğıu ama izin verilmediği yönündedir. Hatta bazıları İsmet İnönü’nün “Biz zaten Osmanlı eserlerini ve alfabesini yok etmeye çalışıyoruz, siz müzesini kurmak istiyorsunuz” diye karşı çıktığını dahi hikâye ederler. Oysaki bu iddiayı doğrulayan hiçbir somut veri yoktur. Gülbenkyan’ın doğumunun 150. yılında yayınlanmak üzere biyografisini yazan İngiliz tarihçi Jonathan Conlin, Agos’a verdiği röportajda bu iddianın doğru olmadığını anlatır. Zaten müzede yer alan mektuplar da, müzenin İngiltere ve ABD’de kurulmak istendiğini ortaya koymaktadır. Zaten bu iddianın Ermenistan’a yönelik başka bir versiyonu da vardır. Müzeyi Erivan’da kurmak isteyen Gülbenkyan, adı bir otobana verilmediği için bundan vazgeçmiş. Yapılan araştırmalar Gülbenkyan’ın ne İstanbul’da, ne de Erivan’da bir müze kurma girişiminde bulunduğunu ortaya koyuyor.

Gülbenkyan Türk düşmanı mıydı?

Dünyanın pek çok yerinde Ermeni tarihi ve kültürüyle ilgili araştırmaları destekleyen, pek çok Ermeni Vakfına yardım eden Gülbenkyan’ın aslında Türk düşmanı olduğu ve Avrupalılar ile işbirliği yaparak Osmanlı petrollerine el koyduğunu da iddia eden çoktur. Ünlü romancı Münevver Ayaşlı, Gülbenkyan’ın bütün Ermenilerin başına konan bir devlet kuşu olduğunu düşünür. Ayaşlı, “Dünyanın en zengin adamı haline getirdiğimiz Ermeni Gülbenkyan’ın yalnız kendisi zengin olmamış, bütün ailesini zengin ettiği gibi, Ermeni kilisesini, Ermeni cemaatini, kim bilir belki Ermeni örgütlerini, ASALA ve buna benzer katil mangalarını, Türk hakkı olan petrolle beslemektedir.” sözleriyle hayli tartışmalı iddialarda bulunur.

Diğer cepheden bakıldığında ise Gülbenkyan bencil, hatta 1915 olaylarına da çok mesafeli bir işadamıdır. İsmet İnönü’nün kızı ve Metin Toker’in eşi Özden Toker’in Akis’te yayınlanan yazı dizisinde oğul Nubar Gülbenkyan, Londra’da yaptırdıkları kilisede gerçekleşen ayinde 1915 olayları ile ilgili papazın söylediği Türk düşmanı sözlere sert şekilde yanıt verdiklerini anlatır. Nubar Gülbenkyan’a göre hiçbir zaman Türk vatandaşlığından çıkmamışlar, Türkiye’ye bağlılıklarını da hiç kaybetmemişlerdir. Zaten en yakın dostları arasında Fethi Okyar ve diğer Türk devlet adamları vardır. Hatta oğul Nubar’a göre Türkiye’yi Avrupa’da en güzel şekilde temsil eden kişiler kendileridir. İngiliz Kraliçesi Elizabeth’in de yakın dostu olan Nubar, babasının aksine ömrünü Londra’da sürdürmüş ve Türk toplumuyla bağını hiç koparmamıştır.

Benzer konular