Amerikalı gazeteci Seymour Hersh 28 Haziran 2004 tarihinde The New Yorker dergisi için “B Planı” başlığıyla uzun bir makale kaleme almıştı. Makalenin oldukça kısa olan giriş spotunda “30 Haziran yaklaşırken İsrail gözünü Kürtlere dikti” ibaresi yazılıydı. 30 Haziran tarihi neden bu denli önemliydi, neyi ifade ediyordu? 2003 yılında Irak’ı işgal eden ABD, 30 Haziran 2004 günü ülkenin yönetimini İyad Allavi başkanlığındaki Geçici Irak Hükümeti’ne terk edecekti. Ancak bu gelişme İsrail’i tedirgin ediyordu. İsrail, Irak üzerindeki İran etkisinin Amerika tarafından hafife alındığını düşünüyor, İran-Irak sınırının kapatılmasını öneriyordu. Amerika açısından durum nazikti. İranlı Şiilerin Kerbela ve Necef gibi kutsal mekânlara yaptığı yolculukları engellemek anlamına gelecek bu kararın getireceği sıkıntılara göğüs germek kolay görünmüyordu. Ayrıca Irak için öngördüğü yeni formatta başat rol oynayacak Şiilerle arayı bozmak hiç işine gelmiyordu. Sonuç olarak Amerika’yı ikna edemeyen bir İsrail gerçeği vardı. İsrail açısından bakıldığında ise çözüm bekleyen bir Irak denklemi. Seymour Hersh’e göre bütün yollar “B Planı”na çıkıyordu.
B planı nedir?
İsrail, Irak üzerindeki İran nüfuzunu bahane ederek ortaya bir plan atıyor, asıl amacına doğru ilerlerken son derece önemli bir aşamaya geçiş yaptığını vurgulamak istiyordu. Adı verilmeyen İsrailli istihbarat uzmanının Seymour Hersh’e ifşa ettiği “B planı”, Kuzey Irak’ta İsrail etkisi altında bir Kürt bölgesi oluşturma ve burayı İran nüfuzuna karşı bir koçbaşı olarak kullanma fikrine dayanıyordu. İsrailli istihbaratçı bunları söylüyordu ama İstanbul’daki CIA ofisinde uzun yıllar yönetici konumunda çalışmış olan Philip Giraldi ile CIA eski karşı terör şefi Vincent Cannistraro tarafından dar bir çevreye dağıtılan istihbarat yayını Intel Brief bambaşka endişeleri dile getiriyordu.
“Türk kaynakları Kürt bölgesinde artan İsrail varlığından kaygı duyduklarını mahrem bir şekilde dile getirmeye başladılar. İsrail’in Kürtleri bağımsız bir devlet kurma noktasında cesaretlendirdiği iddiasındalar. Ayrıca Kuzey Irak’ta İsrail tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı istihbarat operasyonlarının İran ve Suriye Kürtlerini hedef almaya başladığını, mevcut rejimlere karşı ayrılıkçı fikirlere destek verdiğini not ediyorlar.”
B planı görüldüğü kadarıyla sadece “Irak üzerindeki İran nüfuzunu” dert edinmiyordu. Bir sonraki aşamaya, A planına giden yolun kaldırım taşlarını da bir yandan döşeme amacı güdüyordu.
Kürt’ten fazla Kürtçülük yapanlar
Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumuna en açık desteğin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından gelmesi şaşırtıcı değil. Erbil, Duhok ve Kerkük gibi kentlerde referanduma destek vermek için sokaklara çıkanların ellerindeki İsrail bayrakları da şaşırtmıyor. İsrail en başından beri bağımsız bir Kürt devletinin en büyük destekçisi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan “İsrail, Kürt halkının kendi devletini kurmak için gösterdiği meşru çabaları destekliyor” ifadesiyle sınırlı kalmayan bir destek bu. Nitekim son ABD ziyaretinde 33 Kongre üyesini etrafına toplayıp “Kürtler cesur, bizim değerlerimizi paylaşan Batı yanlısı bir halk” diyerek Kuzey Irak referandumu için küresel ölçekte bir kampanya yürüten Netanyahu portresi var ortada. Mesut Barzani bile bu kadar etkin değil.
Kürtten fazla Kürtçülük yapmak Netanyahu’ya özgü bir durum da değil. İsrail kamuoyu neredeyse blok halinde aynı fikirde. İsrailli eski bakanlardan, Netanyahu’nun en büyük rakibi olarak gösterilen Gideon Sa’ar, düzenlediği basın toplantısında şunları söylüyordu:
“Bölgenin bizim gibi azınlık unsurlarından olan Kürtler, geçmişten bu yana İsrail’in en güvenilir, en uzun süreli müttefikleri olageldiler. 100 yıl önceki Sykes-Picot anlaşmasıyla devre dışı bırakılan ve Saddam Hüseyin gibi, Esed gibi despot liderlerin zulmü altında inleyen Ortadoğu’daki azınlıkların bağımsızlıklarına kavuşmaları için onlara destek vermemiz, onlara cesaret aşılamak gerekiyor. Ayrıca haritaya iyi bakılırsa Kürtlerin bölgede radikal İslam’ın yayılmasını engelleyecek bir baraj olduğu görülebilir. Nitekim DEAŞ tehlikesine karşı savaş verenler de öncelikle onlar oldu. Kürtler hiçbir zaman İsrail karşıtı, Siyonizm karşıtı bir çizgiye girmediler. Yahudi toplumu ve İsrail devletiyle iyi ilişkileri sürdürmeye devam ettiler. İsrail hükümeti ABD içerisindeki baskı unsurlarını kullanmalı ve milli mücadele verdikleri son derece kritik şu anda Kürtlere payanda olmalı.”
İsrailli General Yair Golan da Washington Ortadoğu Politikaları Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
“Bölgedeki istikrarsızlığa bakıldığında, bu bataklığın ortasında sağlam ve kararlı bir Kürt devleti hiç de fena bir fikir olarak durmuyor. Özellikle 1960’lı yıllardan bu yana İsrail ile işbirliği içerisinde oldukları düşünüldüğünde.”
Kürt devleti mi, yeni bir İsrail mi?
İsrail’in hatırı sayılır düşünce kuruluşlarından Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi uzmanı, Türkiye ve Kürtler üzerine yazdığı kitaplarla bilinen akademisyen Ofra Bengio, 23 Eylül 2017’de Amerikan Yahudi toplumunun etkili dergilerinden Tablet Magazine için yazdığı makalede “Kürt devleti mi, yeni bir İsrail mi” diye soruyor ve şu meramını şu cümlelerle ifade ediyordu:
“Bir Kürt devletinin ‘İkinci İsrail’ olarak nitelenmesi yeni değil. 1960’lı yıllarda Irak’taki Kürt isyanları sürüyorken yine aynı ifade dillendiriliyordu. Bağımsız bir Kürt devletini İsrail ile birlikte anmak birkaç art niyeti içinde barındıran bir fikir. Öncelikle İsrail ve gelecekteki bir Kürt devletinin meşruiyet zeminini tartışmalı hale getirmek, Arap ve Müslüman devletleri her iki devlete karşı seferber etmek, çoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşan Kürtleri sözde Siyonist bir proje olarak bir Kürt devleti fikrine karşı soğutmak, muhalif yapmak ve tıpkı İsrail’e karşı kuruluşundan bu yana yapılageldiği gibi bir Kürt devleti düşüncesine de aynı muameleyi yapmak, Ortadoğu’yu yangın yerine çevirecek bir oluşum olarak dünya kamuoyuna propoganda etmek. Bu fikir, aynı zamanda bir tehdidi de içinde barındırıyor. Çevre ülkelerin İsrail’e karşı sürekli savaş halinde olması ve bir Kürt devletini bekleyen akıbetin de ancak bu olacağı.”
İsrail’in saldırı üssü olacak
Bölgede kurulacak bir Kürt devletinin İsrail için ifade ettiği anlamı Seymour Hersh 2004 yılında haber veriyordu.
“Eski İsrail istihbarat yetkilisi Irak işgalinden itibaren İsrail’in Kürt komando birliklerine son derece gizli bir harekât planına sahip kendi komando birliği Mistaravim’le eşgüdümlü hareket edebilecek seviyede eğitim verdiğini itiraf ediyor. İsralli istihbaratçı, Kürtlere verilen eğitimin temel amacını, Amerikan komando birliklerinin bölgede yapamadığı sızma, istihbarat toplama ve gerek Sünni gerek Şii olsun Irak’taki direniş liderlerine suikast yapma eylemlerini gerçekleştirmek olarak dile getiriyor. Tabii ki henüz şu ana dek bir eylem yapılıp yapılmadığını öğrenemedim. Ancak İsrailli yetkilinin şu sözü önemli: Büyüyen Kürt-İsrail ilişkileri Türkleri endişeye sevketmiş durumda. Onların endişesi, Irak’ta bu eylemleri yapabilecek kapasiteye gelen Kürt komandoların Türkiye’ye sızıp benzer eylemler düzenleyebilme ihtimali.
Üst düzey bir Alman istihbaratçı ise İsrail’in Kuzey Irak’ta kendisine yeni bir hareket üssü edindiğini, buradan İran ve Suriye’deki Kürt toplumunu kışkırtmaya dönük istihbari ve operasyonel bir güce eriştiğini vurguluyor. Suriye ve Lübnan istihbaratı Suriye’deki protesto gösterilerinde İsrail istihbaratının parmağına işaret ederken karışıklığın daha ziyade Türkiye sınırında ve Kuzey Irak’ta çıktığına dikkat çekiyorlar. Lübnan Enformasyon Bakanı Michel Samaha ise elde ettikleri deliller ışığında “İsrail’in Kürtleri Irak, Suriye, Türkiye ve İran’da savaşa hazırladığını ve bunu komando operasyonları şeklinde programladığını” ifade ediyor.
Mesele gerçekten Kürtler mi?
İsrail-Kürt dergisinden Deeno Daniel, Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi’nin kıdemli uzmanlarından İsrailli akademisyen Ofra Bengio ile bir röportaj yapmıştı. Daniel büyük bir hevesle Bengio’ya şu soruyu sordu: “Kürt ulusal ve kültürel gelenekleri hakkında bir proje hazırlayıp İsrail Radyosu’nda bir Kürtçe bölümü açmayı teklif edebilir miyiz?” Başka ülkelerdeki Kürt azınlıklardan ve onların verilmeyen haklarından bahseden Bengio bakın 200 bin Kürt Yahudisinin yaşadığı İsrail’de Kürtçe radyo açılmasına nasıl bakıyordu? “Böyle bir teklif için ben hazırım. Birinin bana Kürtçe öğrenme konusunda yardımcı olmasından hoşnut kalırım. Uluslararası topluma acı çeken bu toplum hakkında bir şeyler söylemek için bunu isterim. Ancak İsrail medya kanallarında bir Kürtçe departmanı açmak imkânsız. Çünkü İsrail çok milletli bir ülke. O zaman her millet kendi kanalına sahip olmak ister ve işler çığırından çıkar. Ayrıca bölgedeki başka ülkeler de böyle bir şeye sıcak bakmazlar, bu onları tedirgin eder.”
Kendi ülkesindeki Kürtler için bir radyoyu çok gören Bengio “Umarım diğer ülkelerdeki Kürtler haklarını elde ederler ve işgalcilerinden yakında kurtulup özgür olurlar” demeyi ihmal etmiyordu. Bizim buralarda bu zihniyete ne denir, bilirsiniz. Kullan-at politikası…
A planında Kürtlere yer yok
İsrail’in 2003 yılındaki Irak işgaliyle birlikte gündeme gelen B planının, Türkiye’nin güneyini boydan boya kuşatacak bir Kürt devleti olduğu artık yadsınamaz bir gerçek. Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de İsrail’in etkisi gün gibi açık. Suriye’nin kuzeyinden bir PKK sözcüsü basın mensubunun, Tamar Hüseyin İbrahim’in şu söylediklerine bakın.
“İsrail, Yeni Suriye’de artık güvenebileceği bir müttefiğe sahip. Kürtler bu ittifaka hazır durumda.”
B planı Kürtleri heyecanlandırıyor olabilir, ancak İsrail için nihai plan bu değil. Bölgeye dair İsrail’in nihai planını öğrenmek isteyen açıp mukaddes kitapları Tevrat’a bakabilir. İsrail’in A planı Tekvin kitabının 15. babında yazılı.
“O günde Rab, İbrahim’le ahitleşip dedi ki: – Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri, Kenizzileri, Kadmonileri, Hititleri, Perizzileri, Refaları, Amorileri, Kenanlıları, Gırgaşileri ve Yebusileri senin soyuna verdim.”
Nil’den Fırat’a Büyük İsrail projesi, Tevrat’ta yazan Vadedilmiş Topraklar’dır. İsrail’in A planı işte budur. Vadedilmiş Topraklar’da, İsrail’in A planında Kürtlere yer yoktur.