Twitter’ın sahibi Arap Prensi

Esrar çekmiş prens, babasının parasıyla Amerikan siyasetçilerini kontrol etmek istiyor. Ben seçildiğim zaman bunu yapamayacak.

Donald Trump – 11 Aralık 2015 tarihli tviti

Dünyanın sayılı medya kuruluşlarından El Cezire’nin Arapça kanalına ait twitter hesabı 17 Haziran 2017 Cumartesi günü Türkiye saati ile 10 civarında erişime kapatıldı, birkaç saatliğine de olsa yayın yapamadı. Belki de bir teknik arızaydı ancak yetkililerden bilgi alınamadı. El Cezire’nin konuya ilişkin açıklaması bütün iyi niyetli ihtimalleri devreden çıkardı. Açıklama, “organize bir kampanyanın neticesi” olarak değerlendiriyordu olan biteni. Haksız mıydı? 12 milyon takipçisi olan bir kanalın yaşadığı talihsizliğin, Katar’ın bazı ülkeler tarafından hedef tahtasına oturtulduğu günlere denk düşmesi tesadüf müydü? Hele twitter adı verilen platformun ikinci büyük ortağı, Katar’ı kuşatmaya alan komşunun hatırı sayılır isimlerinden birisi olursa.

Kimden bahsediyoruz? Kurucu sahibi Evan Williams’ın yüzde 43,7 hissesinden sonra Twitter’daki en büyük hissenin, yüzde 34,9’un sahibi Suudi Arabistan Prensi Velid bin Talal’dan.

Büyükannesi Ermeni mi?

Velid bin Talal, 7 Mart 1955’te sahil kenti Cidde’de doğdu. Babası Suud devletini kuran Kral Abdülaziz’in oğlu Talal, annesi ise Lübnan’ın ilk başbakanı Riad el Sulh’ün kızı Muna idi. 60’lı yıllarda ülkesinde Maliye Bakanlığı görevini üstlenen baba Talal, siyasi reform talepleri nedeniyle sürgüne gitmek zorunda kalmıştı. Talal’ın annesi, Velid’in büyükannesi hakkında iddialar vardı. Araplardaki ilk doğan çocuğa nisbet edilme geleneği icabı Ümmü Talal (Talal’ın annesi) olarak çağrılagelen kadının Ermeni olduğu söylenecekti. 19 Mart 2002’de Asia Times’ta yayınlanan “Suudi Arabistanlı Kızıl Prensin Dönüşü” başlıklı makalede John Rossant tarafından dile getirilen iddiaya göre, Ermeni tehciri sırasında altı yaşında olan Munayer, ailesiyle Arabistan’ın içlerine doğru yol almıştı. Henüz 12 yaşındayken Uneyze Emiri tarafından Kral Abdülaziz’e takdim edilen Munayer, üç yıl sonra ilk çocuğu Talal’ı doğuracak ancak çocuk fazla yaşamayacaktı. İkinci çocuğu da erkek olunca kaybettiği ilk oğlunun anısına bebeğe Talal ismi verilecekti. Velid’in babası işte bu çocuktu, ikinci Talal.

Şaibeli bir servet

Petrol gelirleriyle nam salmış bir ülkenin prensiydi. Hanedan üyesi olarak hatırı sayılır bir aylık ödeneğe sahipti. Zengin olmasından daha doğal bir şey olamazdı. Ancak adı anıldığında kapının milyar dolarlardan açılıyor olması iddiaları beraberinde getirdi. 25 Şubat 1999 tarihindeki The Economist makalesi şunları söylüyordu:

“Gizem, onun Citicorp’daki ilk hissesine dek uzanıyor. İfadesine bakarsan bütün parası kişisel yatırımlardan kazanılmış. 1979 yılında babadan alınan 30 bin dolarla başlamış her şey. Daha sonra yine babanın kendisine verdiği ev ipotek edilerek 400 bin dolarlık bir birikime sahip olunmuş. Ayrıca Abdülaziz bin Suud’un torunu olmanın getirisi her ay düzenli alınan 15 bin dolarlık bir maaş var. Yine de sözü geçen bu rakamlar bir Suudi prensi için olsa olsa üst baş parası. Kimseye milyar dolarlık bir imparatorluk sağlamaya yetmez.”

Ve şaibe konusunda başka bir detay… 27 Şubat 2017 tarihli Hollanda gazetesi Telegraaf’ın bildirdiğine göre Velid bin Talal’ın Hollandalı inşaat firması Ballast Nedam’dan 450 milyon dolarlık rüşvet aldığı iddiaları var. Ballast Nedam’ın neredeyse bütün hanedan ailesine rüşvet dağıttığı ancak aslan payını iş bitirici Velid’in kaptığı söyleniyor.

İsrail muhibbi bir Arap daha

Katar krizini çıkaran kişi ve kurumlara dikkatle bakıldığında krizin altında “Made in Israel” damgasını görmemek mümkün değil. Twitter krizinin kahramanı Suudi Prens Velid de bir İsrail muhibbi. Kuveyt’te yayın yapan AWD Haber Sitesi’nin Al Kabas gazetesine dayanarak yaptığı 27 Ekim 2015 tarihli haberde Velid şöyle diyor:

“Bir Filistin İntifadası patlak verirse ben Yahudi toplumu ve onun demokratik arzularından yana olacağım. Ve bütün nüfuzumu Tel Aviv’i suçlamak için harekete geçecek uğursuz bir Arap insiyatifini ortadan kaldırmak için kullanacağım.”

Bir Arap prensinin Washington’da, Londra’da, Tel Aviv de bunları dile getiriyor olması normal. Ancak Arap basınına böyle demeçler vermek sakıncalar doğurabiliyor. Nitekim birisi kulağını çekmiş olsa gerek hemen Filistin pasaportuyla çekilmiş fotoğrafını ekleyip tvit atmakta gecikmiyor. Peki, bu çabalar yeterli mi? Kuveyt resmi haber ajansı KUNA tarafından yayınlanan sözleri hala arşivlerde duruyor.

“Riyad ve Tel Aviv bir şekilde anlaşmalı. Zira Arap-İsrail krizine göre şekillenen Suudi politikasının artık elle tutulur bir yanı kalmadı.”

 

 

Benzer konular