Sudan deyince birçoğumuzun aklına ilk gelen yer Sevakin adası. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan ziyareti esnasında 25 Aralık 2017’de resmen talep ettiği ve 99 yıllığına Türkiye’ye kiralanan ada, hem turistik bir liman, hem de askeri bir deniz üssü olarak hizmet verecek. Peki, Sevakin adasının önemi nereden kaynaklanıyor? Adanın 1923 yılına dek hukuki açıdan Türk toprağı sayıldığını hatırlamakla başlayalım o zaman. 1882 yılında Mısır’ın İngilizler tarafından işgali, peşinden 1899 yılında ayaklanan Mehdi güçlerinin bozguna uğratılması sonucu imzalanan anlaşma, bütün Sudan topraklarıyla birlikte Sevakin’i de İngilizlerin insafına terk etti. Oysa Sevakin İslam dünyasının kalbine sarkmak isteyen Batı istilasına karşı öncü karakol olarak 1517’den itibaren dört yüz yıla yakın bir süre görevini fazlasıyla yerine getirmişti. Cidde limanına sadece 200 mil uzaklıktaki Sevakin direnmeseydi Portekizliler belki de Mekke ve Medine’yi çoktan işgal etmiş olacaklardı. Osmanlı yönetimindeki Mısır-Hicaz-Yemen stratejik hattının en önemli dayanak noktası, lojistik merkezi Sevakin oldu. 1869 yılında 8 bini bulan nüfusu Süveyş kanalının açılmasıyla birlikte 1904 yılında 50 bine ulaştı. 1923 yılına gelindiğinde ise adadaki nüfus 4 binin altına düşmüştü. Peki neden?
Sevakin bedel ödedi
1555 yılında Osmanlı’ya bağlı Habeş eyaletinin başkenti olan ada, önemini zaman zaman yitirir gibi olsa da Evliya Çelebi’nin bahsettiği gibi Taş Kale, Orta kale ve Boğaz kale adıyla üç kaleden oluşan muhkem bir askeri garnizona sahipti. Afrika’nın diğer bölgeleri çoktan sömürge olmuşken Kızıldeniz civarının caydırıcı görüntü vermesinde Sevakin’in rolü büyük oldu. Yakın zamanda Türkler gelene dek maruz bırakıldığı perişan vaziyetin nedeni de işte buydu. İngiliz idaresi 1899 yılında Sudan’ı ele geçirdiği vakit Sevakin’den intikam almak için fazla beklemedi ve 1905 yılında Port Sudan liman kentini kurmak suretiyle Sevakin’i unutturmak, tarihin çöplüğüne atmak istedi. Fakat yüz yıl sonra da olsa plan bozuldu. Sevakin derin uykusundan uyandı. Bu da birileri için korkunun başlangıcı demekti.
Malum Arap hattı çıldırdı
Sevakin adasının Türkiye tarafından kiralanması Türkiye karşıtı malum Arap hattını harekete geçirdi. Suudi rejiminin sesi olarak bilinen Ukaz gazetesi ““Hartum, Sevakin’i Ankara’ya veriyor. Sudan, Türkiye’ye sarılıyor” başlığını kullanırken “Türkiye’nin Afrika’ya tamah ettiği” tezini işledi. Bunun üzerine Sudan’ın Riyad Büyükelçiliği “Türkiye ile yapılan Sevakin limanının yeniden inşa anlaşması Arap ülkelerinin güvenliğini tehdit etmiyor” açıklamasını yapmak durumunda kaldı. Kahire’de yayınlanan El Vatan gazetesi de “Beşir dolar karşılığı ateşle oynuyor. Sudan tarih ve coğrafya yasalarını ihlal ederek Mısır’a kafa tutuyor” ifadeleriyle Türkiye karşıtı tavrını net bir şekilde ortaya koydu.
Esed’e yaklaşma taktiği
6 Haziran 2018 tarihinde İngilizce yayın yapan Abu Dabi merkezli Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi The National, ülkenin dışişlerinden sorumlu devlet bakanı Enver Gargaş ile bir röportaj yaptı. Gargaş, Suriye krizinde gerek uluslararası toplumun gerekse Arap dünyasının başarısızlığa uğradığını söylüyor, Suriye’yi Arap Birliği’nden ihraç etmenin bir hata olduğunu ifade ediyordu.
Derken geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ilginç bir sahneye tanık oldu. Esed’in has adamı Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed el Halife kucaklaştı. Şeyh Halid Muallim’e “Kardeşim” diyerek hitap ederken Suriye ile çalışmaya hazır oldukları mesajını vermeyi unutmadı.
Ekim ayı başında Kuveyt’ten yayın yapan İngilizce Arab Times gazetesinin genel yayın yönetmeni Ahmed el Carullah, Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönebilmesi için Şam yönetimine destek verilmesini savunan bir makale kaleme aldı.
Kasım ayına gelindiğinde Umman devleti Şam yönetimiyle enerji alanında yeni imzaların atıldığını duyurdu
Kuşkusuz en ilginci ise Arap dünyasını yakından tanıyan Hintli diplomat M. K. Bhadrakumar tarafından kaleme alınan makale oldu. Asia Times sitesinde yayınlanan makale, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Beşar Esed ile defalarca görüştüğünü iddia ediyordu. Gerçi Bin Selman Esed’in Suriye’nin başında kalmasına itirazı olmadığını daha önce ifade etmiş, İran ile ilişkileri gözden geçirmek kaydıyla Şam’a yeşil ışık yakmıştı.
Beşir-Esed buluşması kime yarar?
Körfez hattının Esed yaklaşımında ani değişim gözlendiği bir vasatta Sudan devlet başkanı Ömer el Beşir’in Şam ziyaretini neye yormak gerekiyor? Bu buluşma kimin işine yarar? Buluşmada verilen mesajların Araplık üzerinden olması ne anlama geliyor? Esed ile görüşme riskini almak yerine Ömer el Beşir’i Şam’a gönderen bir iradenin varlığı mı söz konusu? Sudan bu hamleyle birlikte coğrafyada bir turnusol kâğıdına mı dönüşüyor? Ülke içi muhalefetin ziyarete yaklaşımı bütün bu sorulara cevap arayışında yardım sağlayabilir. Muhalefetteki Ulusal Birlik Parti başkan yardımcısı Fadlallah Nasır’a göre Beşir-Esed buluşmasının iki ülkeye de bir faydası yok. Nasır,“İki ülke de çöken altyapıdan, ekonomik krizden ve barışçıl protesto gösterilerine şiddet uygulamaktan muzdarip. Sudan’ın içinde bulunduğu krize karşı Suriye ve Beşar Esed’in ne gibi bir yardımı dokunabilir?” diyor. Bu bağlamda siyasi analist Salah el Duma’nın söyledikleri dikkate değer.
“Sudan’ın dış politikası; İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgesel oyuncularla gereken durumlarda menfaat ortaklığına gitmek ve böylece ülkedeki ekonomik krizi bir nebze de olsa yatıştırmak.”
Ekmek kriziyle sarsılan ülke
Ülkede son günlerde yaşananlar, Salah el Duma’yı teyit eder nitelikte görünüyor. Ülkede dövizin artışıyla birlikte ekmek temininde ciddi sıkıntılar yaşanmaya başladı. Ülke geneline yayılan protesto gösterilerinde sekiz kişi hayatını kaybetti. Ülkenin doğusundaki Gadarif kentinde olağanüstü hal ilan edildi. Uzun yıllardan beri devam eden Amerikan ambargosunun geçen yıl kalkması bile ülkeyi çok fazla rahatlatmış görünmüyor. Ağustos ayında yüzde 66’ya çıkan enflasyona temel gıda maddelerinin eksikliği eşlik edince hükümet Kasım ayında ekmeğe yapılan hükümet desteğini yüzde 40’a çıkarma kararı almıştı. Bu da bütçeye günlük 10 milyon Sudan poundu (210 bin dolar) ilave yük getirmişti. Fakat bu da krize esaslı bir çözüm getirmekten uzak kaldı. Ülkedeki ekonomik krizin dış politikada yalpalamaya neden olacak vahimlikteki durumu dikkate alınmalı.
Türkiye gerekeni yapmalı
Bu noktada Sevakin üzerinden yeni bir Kızıldeniz ve Afrika politikası üretme peşindeki Türkiye’nin elini taşın altına koyması gerekiyor. Beşir’in Esed ziyaretinin Türkiye açısından çok da hoş görülür bir tarafı olmadığı ortada. Ancak bu ziyareti ülkenin içinde bulunduğu durumu hesaba katmadan anlamanın bir yolu bulunmuyor. Sudan’da istikrarın bozulması, bölgede uzun vadeli yatırımlar öngören bir Türkiye açısından hiç de iyi olmayacaktır. Türk işadamlarının Sudan’daki ekonomik dalgalanmalara set olacak win-win temelli yeni projelere imza atması teşvik edilmeli. Acil durumlar için de Kızılay ve diğer yardım kuruluşları seferber olmalı. Sudan benzeri ülkeler her açıdan daha fazla özen istiyor, bu akıldan hiçbir zaman çıkarılmamalı.