Okyanusta bir damla Halep

Hem bugünkü hem de gelecekteki uluslararası hareketlenmeyi geniş bir pencereden okuyabilen, Suriye’deki hâkim güce yakın bazı kişiler bana haber verdi. O kişiler, dünya devletlerinin bu rejimi koruyup devam etmesi için ısrarcı olacağını biliyor.

Suriye toplumu ve şehirleri tamamen yerle bir edildi. Uluslararası toplum rejimi korudu ve koruyor, yaptıklarını görmezlikten geliyor ve işlediği suçlarda taraf oluyor. İsrail sınırında özgür ve Sünni bir devlet bırakılmadı.

Geçmişte ve şimdi, Suriyeli devrimcilerin tek sloganı “Yanımızda sadece Allah var” oldu. Onlar ilk günden beri biliyorlardı, sanki ruhlarına ilham edilmişti: “Dünya kendi için istediğini onlar için istemeyecekti.”

Devrimden seneler sonra buna olan inanç kesin bir hâl aldı.

Biz eminiz ki Amerika; İsrail’e Golan topraklarını satan ve 40 yıldır bu ülkenin sınırlarını koruyan Esad rejiminden, onun gibi Suriye halkını ezecek bir alternatif bulmadan vazgeçmeyecek.

Uluslararası toplumun sözleri, siyasetçilerin açıklamaları ve basının yaptığı haberler Suriyelilere karşı ihanet ifadeleriyle dolu. Bunları neden yaptıklarını anlayamıyorum. Siyasetçi ve yöneticilerin boş açıklamaları, insanların gözlerine çekilen bir perde sadece. Ölüm ve yıkım makinaları, uyguladıkları cinayet planlarını, Suriye halkının özgürlük talepleri karşısında bir saat bile durdurmadı. Kırmızı çizgileri kendi istedikleri gibi çizip tekrar sildiler. BM Genel Sekreteri büyük endişe yaşadı ve kınamalar yayınladı, toplantılar yapıldı. Ama Suriye’deki durumu konuşmak için Cenevre’ye yapılan seyahatler sadece turistlik amaçlıydı.

Sonuçta elde sadece hayal kırıklıkları ve Suriye halkına yapılan ihanet kaldı. Türkiye, yaraları sarmak için çabaladı ve bu yolda tek başına bırakıldı. Sivil halk, kendi topraklarında Suriyelilere yer temin edip onları barındırdı.

Daha sonra, El-Kaide’nin tabanından ayrılarak oluşan “korkuluk” IŞİD icat edildi. Cennete gitmeye hevesli ve istekli unsurlar, dünya ve ahiret için güzel vaatlerle, daha fazla mal, esir, kan ve aynı zamanda özgürlük gibi birçok sloganla Suriye’ye çekilmeye başlandı. Buna kefaret olarak IŞİD, elemanlarına Suriyeli direnişçilerle savaşma fırsatı hediye etti ve yerli halkın göç etmesi sağlanarak ülke boşaltılmak istendi.

Suriyeli devrimciler, Rejim’le, Hizbullah’ın desteklediği milislerle, İran’la, Afganistan ve Rusya’nın paralı askerleriyle savaştı, ancak bu onları durdurmadı; “büyü” bozulmadı.

Dünyanın ölümcül bir silahtan haberdar olması gerekiyordu. Radikal tarafın elinde olan silahlar, devrimcileri istemeyen kişiler tarafından kullanıldı ve IŞİD bu problemin sihirli çözümü haline geldi.

IŞİD, kendi aşırı gruplarını Suriye’ye yerleştirmek için Suriye halkını kendi yurtlarından çıkardı. Suriyelilerin tamamının inandığı gibi IŞİD, Rejim’le yakın bir işbirliği içinde. Çünkü IŞİD Suriyelilerin topraklarını sahiplendi, mücahitleri öldürdü, Suriye’nin Teluv şehrinde kıvılcımlanan devrim ateşini söndürdü.

IŞİD, Suriyelilerin yardım talepleri karşısında kendi halkının sesini kısmak için siyasiler ve karar verici batı ülkeleri için bahane olarak kullanıldı. IŞİD korkuluğu onları korkutuyordu. IŞİD ile mücadele iddiasında bulunan herkese gerekli silah bütçesi verilirken, IŞİD’e de masa altından destek eli uzatıldı.

IŞİD ve tüm bu paralı askerler, Suriye topraklarını arazi piyasasına çevirdi. PYD’nin gerçek yüzü ortaya çıktı. Aralarında savaş olduğu iddia edilen Rejim ile IŞID’in işbirliği yaptığını öğrendik ve anlıyoruz ki onların arasında sadece ticaret savaşı var. Artık PYD güçleri, Özgür Suriye Ordusu’na karşı olan düşmanlığını ve niyetini saklamıyor. Aksine mide bulandırıcı bir şekilde Araplar ve Kürtler arasında düşmanlık oluşturmak ve özgürlüğü isteyen birlikleri dağıtmak için uğraşıyor.

Dünyanın ve uluslararası toplumun gözü Halep’e, Kastilya Yolu’na yöneldi. Halep ve Halep kırsalını birbirine bağlayan, Türkiye’ye ulaşmak için tek yol olan Kastilya Yolu şu anda bu alanı kuşatan ve bombalayan PYD’nin elinde. PYD Rejim’den Halep ve Kastilya Yolu’nu kuşatıp orada kalan ve direnen Suriyelileri zor durumda bırakarak dışarı çıkarmak istiyor.

Uluslararası toplum ise Halep’teki Suriyelilerin acılarına yapay bir şefkatle bakıyor, üzgün bir şekilde halkın ve kameraların önünde ağlıyor. Sonrasındaysa Suriyelilere sırt çevirip bu acılarla dalga geçiyor.
Bugün Suriyelilerin birçoğu uluslararası toplumun bize yardım edeceği umudunu taşımıyor. Çığlıklarımızı bazı şerefli insanlar dışında kimse duymuyor. Daha öncesinde dünyanın gördüğü, duyduğu ve sustuğu Hule, Guta, Banyas ve diğer katliamlarda ölen çocuklara ağladığımız gibi bugün de Halep’te kanları akıtılan çocuklarımız, kadınlarımız ve insanlarımız için ağlıyoruz.

Varil bombaları yağdırılan İdlib, kuşatma altındaki Humus kırsalı, doğu-batı Guta kampları kana bulandı ama bu acı çığlıkları dünya duymadı. Yine de Suriyeliler büyük zaferden umudunu kesmedi. Bunca yıldır devam eden direniş ve yürüyüşümüz bunu daha iyi anlamamızı sağladı. Rejimi destekleyen büyük devletlerin ordularıyla karşı karşıya geldik. Bütün baskılara, bombardımanlara ve kana rağmen bu zafer, gelecek büyük zaferin habercisi. Şehadet Suriyelilerin gözünde gıpta edilen ve sevinilen bir mana ifade ediyor, yaralanmak ise Allah katında derecenin artması ve iyiliklerin çoğalması demek.

Bizim için yarının kaybı sadece malın ve mülkün kaybedilmesi olacak. Bu, sabır ve rıza gerektiren bir imtihan. Allah’ın rızası ve imtihanı güvenlik içinde, özgür ve şerefli bir hayata giden bu uzun yolda devam ediyor. Suriye devrimindeki bu sebat, samimiyet perdesi altına saklanmış yüzleri, destekleri, insan haklarını ortaya çıkarttı. Suriye devrimcilerinin sabrı, kahramanlıkları hâlâ devam ediyor. Allah’ın inayeti ile tüm dünyanın topladığı kişilerle savaşıyorlar. Bu durum bize cesaret dersi veriyor, vatan sevgisini gösteriyor. Sabır ve fedakârlıkla beraber üzerimizi örten bu zulmün biteceğine inanıyoruz. Adaletsizlik ve karanlığın ardından ferahlığın geleceğine inanıyoruz. Ancak zaferin gelmesi; insanlığın ve zayıfların sözde savunucusu olanların gerçek güzü görünene kadar devam edecek.

Abir En Nahas

Benzer konular