Lübnan Birası, Körfez parası… Filistin resmin neresinde?

Kudüs’ten gelen Anadolu Ajansı muhabirini Bahreyn’e sokmayan zihniyet, pek çok işadamıyla birlikte İsrailli 7 gazeteciyi bağrına basmakta tereddüt etmedi. İsrailli gazetecilerden biri, Kanal 13 muhabiri Barak Ravid, başkent Manama’da yerleştiği otelde bir yandan keyifle birasını yudumlarken bütün dünyaya Twitter yoluyla konferansın adeta özetini geçti: “Lübnan birasıyla Bahreyn… İşte yeni Ortadoğu!”

Bahreyn, Basra Körfezi’nde ‘cirmi kadar yer yakar’ cinsinden küçük bir bir ada devleti. Yüzölçümü hepi topu 765 kilometrekare. İstanbul’un Şile ilçesi kadar. Yarısı yabancı işçilerden oluşan 1 buçuk milyon nüfusa sahip. 15 misli daha büyük komşusu Katar, hatta 25 misli Kuveyt, halen emirlik/prenslik sistemiyle yönetilirken minik Bahreyn’e emirlik hafif gelmiş olacak ki, 2001 yılından bu yana krallığa geçiş yapmış.

Bahreyn’de 25-26 Haziran günleri “Refah için Barış – Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Bölgede Ekonomik Kalkınma, Yatırım” adıyla bir konferans düzenlendi. Konferansı takip etmek için Kudüs’ten gelen Anadolu Ajansı muhabirini ülkeye sokmadı. Sebep belli, Bahyreyn’de dönen kirli iş ve pazarlıkları ifşa etmesinden çekinmeleri. AA muhabiri Esad Fırat’ın Bahreyn’e girişine izin vermeyen yönetim, pek çok işadamıyla birlikte İsrailli 7 gazeteciyi bağrına basmakta tereddüt etmedi. İsrailli gazetecilerden biri, Kanal 13 muhabiri Barak Ravid başkent Manama’da yerleştiği otelde bir yandan keyifle birasını yudumlarken bütün dünyaya Twitter yoluyla konferansın adeta özetini geçti: “Lübnan birasıyla Bahreyn… İşte yeni Ortadoğu!”

ARAP DÜNYASI PARAMPARÇA

‘Refah için barış’ temalı konferansının katılımcıları Bahreyn’in yanı sıra Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Fas olurken koskoca Arap dünyasından sadece 3 red cevabı geldi: Filistin, Lübnan ve Irak. Filistin tarafının Ramallah ve Gazze olarak her iki cihetten kabul etmediği bir etkinliğin meşruiyeti ayrı bir mevzu.

Önümüzdeki fotoğraf şu: 22 üyeli Arap Birliği devletlerinin ABD önderliğindeki Filistin konferansına 7 kabul, 3 red ve 12 çekimser oy çıkmış. 7’ye karşı 15 oranı, yapılan işin ne kadar “sağlıklı” olduğunun en önemli göstergelerinden biri.

Umman hariç Körfez Araplarının tam kadro katılım sağladığı etkinliğin bir tarafında Mısır’ın yer alıyor oluşu şaşırtıcı değil. Mısır hâlen demokratik teamüllere göre yönetilen bir ülke olsaydı başta muhtemelen rahmetli Mursi olurdu ve elbette karşı tarafta konumlanırdı.

Ürdün’e ise diyecek söz yok. Amerika’nın Kudüs kararına verdiği tepki sonucu ekonomik yaptırımlarla cezalandırılan ve çarçabuk hizaya çekilen Kral Abdullah’ın ülkesi, bilhassa Filistin meselesinde bünyesindeki iç çelişkilerle yaşamaya bir şekilde bağışıklık kazanmış durumda. Ürdün, nüfusun büyük oranda Filistinlilerden oluştuğu bir ülke. Fakat Batı cihetinden gelen dayatmalara karşı koyma iktidarı bulunmayan kötürüm bir siyaset anlayışına mahkûm.

KATAR’IN BU RESİMDE NE İŞİ VAR?

Kabul cephesinde kuşkusuz en fazla sırıtan ülke Katar. Kendisine karşı amansız bir kampanya henüz sürüyorken rakip devletler ile aynı hizada görünmenin Katar cihetinden sıkıntılı olduğu âşikar. Fakat hatırlanması gereken bir durum var. Katar bilindiği gibi ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük hava üssüne ev sahipliği yapıyor. Başkent Doha’nın 30 kilometre güneybatısında yer alan El Udeyd hava üssünde 10 bini aşkın Amerikan askeri bulunuyor. Hatırlarsanız geçen yılın Temmuz ayında üssün mevcut hâliyle yetersiz geldiği gerekçesiyle genişletme projesinin temeli atılmış, temel atma töreninde konuşan Katar Savunma Bakanı Halid bin Muhammed el Atıyye aynen şu ifadeleri kullanmıştı:

“ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki muhataplarımız daimi sözünü kullanmakta isteksiz olsalar da biz üssün daimi statü kazanması için çalışıyoruz. ABD ile ister kara, ister hava, ister deniz kuvvetleri olsun tüm alanlarda askerî işbirliği için 2040 Vizyonu planlıyoruz.’’

Katar’ı konferansa ikna eden ülkenin ABD olduğu bu cihetten âşikar. Diğer yandan Katar Filistin konusunda elini taşın altına sokan nadir ülkelerden biri. Eskilere gitmeye gerek yok, çok yeni iki haberi sunmakla yetineceğiz. Gazze’de biliyorsunuz, mahrumiyet her alanda had safhada. Elektrik günde birkaç saat verilebiliyor. 27 Mayıs’ta Katar’da bulunan Gazze’yi Yeniden İmar Komitesi Başkanı Muhammed el-İmadi, İsrail’den gelen 161 numaralı elektrik hattının işletilmesi konusunda Gazze’ye teknik heyet gönderileceğini açıkladı. Heyetin Gazze’deki elektrik krizine çözüm bulmak için taraflarla İsrail’den gelen hattın işletilmesi konusunu görüşeceğini ifade etti.

Katar Emiri bilindiği gibi 7 Mayıs’ta bir açıklama yaparak ülkesinin Filistin’e 480 milyon dolar tahsis ettiğini açıklamıştı. Bu rakamın 300 milyon doları eğitim, sağlık ve altyapı projelerine ayrılmış; 180 milyon doları da acil yardım kapsamında değerlendirilmişti. Nitekim 20 Haziran’da acil yardım kapsamında Gazze’deki 60 bin aileye nakit para yardımı yapıldı. Bu yardımın ne anlama geldiğini 7 kişilik bir haneye bakan 30 yaşındaki işsiz baba Rami Nasrallah’ın şu ifadeleri net bir şekilde ortaya koyuyor: “Küçük meblağ da olsa, bu para bizim şerefli bir hayat sürdürmemize yardımcı oluyor. Bu yardımla kiramı ödüyorum. Açıkçası bu yardım olmasa kirayı nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum.”

YAHUDİ DÂMÂT İSRAİL’İN AVUKATI

“Mevcut ‘katı’ sınırların İsrail’in kendini teröre karşı koruması sebebiyle olduğuna işaret etmemiz gerekir. Herkes suçu İsrail’e atmaya çalışıyor ancak birçok meselede Filistin hükümetinin de mesuliyeti var.” Bu cümleler, Trump’ın Ortadoğu özel temsilcisi dâmât Kushner’in Suudi Arabistan sermayeli Şarkul Evsat gazetesine verdiği mülakatta yer alıyor. Mülakatın tamamını okumaya gerek kalmadan hatta iki gün boyunca konferansta söylediklerini nazar-ı itibare almadan Yahudi dâmâdın meseleye bakışını bu iki cümleden okumak mümkün.

Türkçe’de “Şecaat arzeden Kıpti, sirkatin söyler” şeklinde güzel bir deyim var. Dâmât Kushner’in bu deyime şapka çıkartan şu sözlerine ne demeli? “Bölge meselelerine, dolayısıyla krize fazla bulaşmamış çevrelerden aldığım tepkiler, bu planın ‘çözüm’ noktasında gayet mâkul olduğu şeklinde.”

Politika ve diplomasi çaylağı Yahudi damat, UNRWA (Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı)’na dair söyledikleriyle “Yüzyılın anlaşması” adı verilen planın içyüzünü gayet net bir şekilde ortaya koyuyor.

ABD PLANINDAN İKİYÜZLÜLÜK AKIYOR

Soru şöyle: “ABD yönetimi, sizin de yeni ekonomik planınızda önerdiğiniz programların benzerlerini uygulayan UNRWA’nın mâlî yardımlarını durdurma kararı aldı. Bunu nasıl açıklarsınız?”

Kushner şöyle cevap veriyor: “UNRWA’nın son 25 yılda başlattığı tüm programlara göz attık ve israf, verimsiz ve yozlaşmış sayılabilecek birçok kötü program örneği bulduk. Ayrıca yardımların dondurulması kararını verdik, çünkü Filistinliler ABD ile görüşmeleri askıya alıp ülkemize hakaret ettiler. ABD’nin yardımları bir hak değildir. Dünyada ‘bu tür yardımları’ almaktan mutlu olacak ve daha uygun yerlere kullanacak pek çok ülke var.”

Çaylak damatın söylediklerine en büyük tepki bakın, kimden geliyor? ABD’nin Obama devrindeki Tel Aviv Büyükelçisi, kendisi de bir Yahudi olan Daniel B. Shapiro’dan.

Shapiro şöyle diyor: “ABD yönetimi Filistin ekonomik planının tüm hedeflerini destekleyen, yardımcı programları sona erdirdi. Biz, kendi yatırımlarımızı çektikten sonra şimdi diğer ülkeleri yatırım yapmaya çağırıyoruz.”

BU İŞLER SANA GÖRE DEĞİL

‘Refah için Barış’ konferansında çaylak Kushner’in sunumuna dikkat ettiniz mi? Çapsız dâmât konuşurken ekrana bir Ortadoğu haritası yansıtıldı, fakat haritada sınırlar belli değildi. Bu ne mânâya geliyor? ABD’nin “bağımsız Filistin devleti” diye bir derdi yok. Sınırları bir noktadan başlayıp başka bir noktada biten, bağımsız bir devletin söz konusu olmadığı, muhayyel bir Filistin üzerine ahkam kesmekle hangi mesele çözülebilir?

Bölgede kalıcı barışı tesis etmekten bahsediyorsun, meselenin en can alıcı tarafına dair hiçbir şey söylemiyorsun. Bütün mevzuyu kime ne şekilde menfaat sağlayacağı belirsiz sözüm ona ekonomik projelere bağlamışsın, buna karşı tepki verenleri yok hükmünde görüyorsun. Sonra çıkıp kampanya döneminde oy avcılığına çıkmış bir siyasetçi gibi ucu açık vaatler vermeye devam edip: “Bu çalıştay sizin içindir. Başkan Trump sizden vazgeçmedi. Hepimiz Filistinliler için barış ve istikrar istiyoruz. Bu, yüzyılın anlaşması değil, yüzyılın fırsatıdır” şeklinde konuşuyorsun. Mesnetsiz, kof, bomboş sözler… Hem de bir ekonomi konferansında…

Kabul et Kushner, bu işler sana göre değil! Yılların kabuk bağlamış meselesi pusulayı şaşırmış bir kayınpeder ile yeniyetme bir dâmâdı fazlasıyla aşıyor.

ARAP SİYONİZMİ BİR KEZ DAHA KENDİNİ AÇIK ETTİ

Bahreyn’deki “Barış için Refah” konferansının Arap Siyonizmi’ni bir kez daha deşifre ettiğini söylemek mümkün. Nitekim ev sahibi Bahreyn’in Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmed el Halife bakın ne diyor?
“İsrail’in varlığını sürdürmesi gereken bir ülke olduğuna inanıyoruz. İsrail ile iyi ilişkilere sahip olmayı ve barış yapmayı istiyoruz.”

Suudi Arabistan’ın Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed Al eş-Şeyh ise bildiğin Beyaz Saray sözcüsü gibi: “Aslında bu sorunlar daha önce çözülmüştü. ABD öncülüğündeki uluslararası koordinasyon 1990’lı yılların ortalarında bu çalışmaları yapmıştı.”

ŞİLİ KADAR HAYSİYETLERİ YOK

Kushner Bahreyn’de tek Filistinlinin olmadığı bir ortamda Filistin üzerine ahkam kesip evine dönerken, Mahmud Abbas Ramallah’ta Şili Devlet Başkanı Sebastian Pinera’yı ağırlıyordu. Pinera, Filistin programında İsrail’i küplere bindiren bir hareket yaptı. Mescid-i Aksa ziyaretinde Kudüs İslami Vakıflar İdaresi yönetimini yanına aldı, onlarla fotoğraf verip desteğini gösterdi. Oysa İsrail, protokol metninde Filistinlilerin Şili Devlet Başkanı’na eşlik etmemesini şart koşmuştu. Evet, bazı Arapların ne yazık ki Şili kadar haysiyeti yok. Bir yanda Siyonist Arapların rezil halleri, diğer yanda ise her türlü tebrik ve takdiri hak eden Şili devlet başkanı Sebastian Pinera…

 

Benzer konular