Bundan yıllar önce Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta, iki kişinin yan yana yürümekte zorlanacağı kadar dar sokakları olan Burc el Barajiyah Mülteci Kampı’ndaki bir evde 70 yaşındaki Amira Hanım, koynunda sakladığı bir anahtar göstermişti bana. Evin duvarını kaplayan dev bir Kubbetu’s Sahra posteri vardı ve Amira Hanım hem anahtarına hem de postere aynı hüzünle bakıyordu.
Anahtar Batı Kudüs’teki evlerinden zorla çıkarıldıklarında geri dönecekleri ümidiyle yanlarına aldıkları evlerine aitti. Kapılarını sıkı sıkıya kilitlemişlerdi; nasıl olsa Arap alemi onları bu işgalcilere karşı müdafaa edecek ve geri döneceklerdi. Ancak böyle olmadı. Filistin meselesini daha da yönetilebilir kılmak isteyen Filistin ağaları onları kamplara doldurdu. Amira Hanım ve milyonlarca Filistinli emanetlerini torunlarına bıraktı ve dünyadan ayrıldılar.
Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana yaşanan bu kriz, nesillerin tam ortasına gelip kuruldu. 1948 veya 1967 haritaları üzerinde kıyasıya pazarlıklar yaşandı, soğuk metinler okundu ama hiç kimse, Balfour Deklarasyonu’nu her gün ve her saniye evinin, okulunun, sokağının, hayatının içinde yaşayan 14-15 yaşlarındaki mülteci çocukları önemsemedi. Babalarından veya dedelerinden Hayfa’daki portakal bahçelerini, Yafa’daki muhteşem Akdeniz kokusunu dinleyerek büyüdüler ve kampların dar sokaklarında bazen Hamas’ın, bazen Fetih’in veya FHKH’nın toplantılarına gittiler. Çoğu zaman birbirleriyle de çatıştılar ama kimsenin ama hiç kimsenin umurunda olmadılar.
Amira’lar da görecek mi?
Ramazan’ın ikinci Cuma gününü Kudüs’te geçirmek için Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’na geldiğimde, neden bilmiyorum, aklımda Amira Hanım ve dev labirentli kamplarda kalan Filistinli mülteciler vardı. Onlar sanırım uzun süre daha Kudüs özlemlerini havasız ve ışıksız kamplardaki evlerin duvarlarında Kubbet’us Sahra posterleriyle dindirmeye çalışacak. Bu mümkün mü? Gri pasaportum beni pasaport kontrolünden sonra saatler sürebilecek sorgudan kurtarsa da ekipten birkaç kişi o meşhur odaya alındı. İçlerinde TRT Arapça’dan Hişam da var ve sorunumuz Hişam’ın bir Mavi Marmara yolcusu olması. İsrail’in Mavi Marmara aktivistlerine koyduğu ülkeye giriş yasağı bulunuyor ve onun deport edileceğinden neredeyse eminiz. Ancak son dönemde iki ülke arasında yumuşayan ilişkiler Hişam’ın deport edilmesini engelledi.
Aksa’ya akın var
İsrail işgal yönetimi, Ramazan ayında 30 yaş altı Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya girmesini yasaklıyor ancak her Ramazan’ın ikinci cuması bu yasak askıya alındığından yüzbinlerce Filistinli Mescid-i Aksa’ya adeta akıyor. Biz de bu insan denizinin içindeyiz. Yaşlı, genç, kadın, çocuk göz alabildiğince insan sabahın çok erken saatlerinde Aksa’yı üç taraftan çevreleyen kapalı çarşıdan ilerleyip avluya girmeye çalışıyor. Adım adım…
Yüz binlerce kişi aynı adımlar
Kadınlar çocukları sırtlarına sarmış, babalar omuzlarına oturtmuş vaziyette yürüyerek ulaşmaya çalışıyorlar. Hepsinin büyük özlemi gözlerinden okunuyor. Ara ara kalabalıktan biri yüksek sesle “Salli ala nebi” diye bağırıyor ve binlerce kişi bir ağızdan salavat getiriyor. 3 büyük dinin kutsalını sırtlanan Kudüs’te, tüm Hristiyan mezheplerinin kutsal olarak kabul ettiği Kıyamet Kilisesi’nin, Selahaddin Eyyübi’nin evinin, Hz. Ömer’in şehre ilk girdiğinde namaz kıldığı yerin yanından geçiyor binlerce Filistinli. Mescid-i Aksa’ya ulaşacaklar…
Ürdünlülerden iman testi
Mescid-i Aksa’ya açılan son kapıda, uluslararası anlaşmalar gereği Ürdün Vakıflar Bakanlığı’nın güvenlik görevlileri nöbette. Vazifeleri, İslam dininin en kutsal yerlerinden biri olan Mescid-i Aksa’ya bir gayrimüslimin girmesini engellemek. Beni ve arkadaşlarımı gözlerine kestiren Ürdünlü görevliler Fatiha Suresi’ni okumamızı istiyor. Bir nevi iman testi. Testten başarıyla geçip yüzyıllara meydan okuyan kapıdan girdiğimizde gözlerimiz ışıl ışık kamaşıyor. Kubbetu’s Sahra tam karşımızda. Amira Hanım’ın evinin duvarını süsleyen o efsane…
Bitmek bilmeyen özlem
İçeri daha erken girmeyi başaran Filistinliler güneşten yanıp kavrulmamak için evlerinden getirdikleri çarşaflardan çadırlar bile kurmuşlar. El Halil’den gelen 60 yaş üstü Farda Bey’in gözleri dolu dolu. “Ya Rab!” diyerek dualar okuyor. Ramazan ayının ikinci cumasında, Mescid-i Aksa’ya akan insan denizinin her damlasının gözünde bitimsiz bir öfke, inanç ve özlem var. Bu insanlar, kontrol noktalarını aşarak, kimlik teftişlerinde horlanmayı, aşağılanmayı hatta sebepsiz gözaltına alınıp hapse atılmayı göze alarak geldi Mescid-i Aksa’ya. Cuma namazının ardından akşama kadar burada kalacaklar. Akşam oruçlarını açtıktan sonra teravih namazlarını da kılarak ayrılacaklar. Çoğu bir yıl boyunca belki bir daha Mescid-i Aksa’ya gelemeyecek. Şimdi bu özlemlerini dindiriyorlar. Bu durum büyük ve çevredeki tüm Filistinlilerin katıldığı, hürmet ettiği bir gelenek halini almış durumda. Ayrıca bir sivil itaatsizlik ve şiddetsiz bir intifadanın da göstergesi gibi. Bu yürüyüş, İsrail’in Kudüs’ü başkent yapma planına karşı yüzbinlerce Filistinlinin sessiz bir başkaldırışı aynı zamanda.
Mescid-i Aksa Müslümanlarındır
Bu başkaldırış Mescid-i Aksa’nın imamı Şeyh İkrime Sabri’nin okuduğu hutbede adeta ete-kemiğe bürünüyor. Sabri, İsrail askerlerinin silahlarının gölgesindeki Kudüs’te şöyle haykırıyor: “Mescid-i Aksa sadece Müslümanlarındır!” İsrail işgal yönetiminin ve aşırıcı Siyonistlerin Mescid-i Aksa’ya ait Burak Duvarını, Ağlama Duvarı olarak kullanmasını da sert bir şekilde eleştiriyor Sabri. Cuma hutbesinde, Bu duvarın Mescid-i Aksa’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu yineliyor. İnsanlar, Cuma namazının ardından eski şehre açılan kapılara ulaşmak için sıcağın altında saatlerce santim santim yürümek zorunda kalınca, çatılara çıkan Filistinliler, binlerce kişinin üzerine soğuk sular dökerek onları serinletmeye çalışıyor. Normalde 10 dakikalık yol, 2 saat sürüyor ama hiç kimsede en ufak bir şikayet sezilmiyor.
***
Çarşıda Türkçe konuşsanız yeter
Şunu söylemek gerekiyor, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz ay yaptığı Mescid-i Aksa vurgusu buralarda oldukça teveccüh görüyor. Erdoğan, Kudüs’e yapılan ziyaretlerin istatistiğini eleştirerek “Müslümanlar olarak Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı sık sık ziyaret etmeliyiz. Yüzbinler niçin Mescid-i Aksa’yı ziyarete gitmesin? Hiç bahane yok, gitmelidir. Oradaki kardeşlerimize vereceğimiz en güçlü destek Kudüs’teki varlığımız olacaktır” demişti. Erdoğan’ın konuşmasının ardından o heyecan Aksa’nın girişinde küçük bir kahve tezgahı işleten Muhammed’e kadar ulaşmış durumda. “Buraya gelip çarşıda sadece Türkçe konuşsanız bize yeter, güç verir” diyor.
***
İsrail’in en önemli silahı: Şikel
İsrail’in Kudüslü Müslümanlara kurduğu baskı kendini sadece namlularla göstermiyor. Ekonomi de Kudüslü Müslümanlara karşı bir silah olarak kullanılıyor. Hayat gerçekten çok pahalı ve bu atmosferde tutunmak gerçekten çok zor! Kudüs’te Yahudiler 30 bin Şikel’e varan milli gelirle yaşıyor ancak ortalama bir Müslüman 3 bin Şikelle geçinmeye çalışıyor. Neredeyse on katı! Şikel ile Türk Lirası hemen hemen birbirine eşit ve bir pet şişe su 6 Şikel! Ancak buna rağmen yüzbinlerce Filistinli Kudüs’ü terk etmemekte karar