IŞİD zindanlarında 14 ay

2013 yılı başlarında Irak’tan Tevhid ve Cihad grubu adıyla Suriye savaşına dahil olan ve kısa bir süre sonra önce Irak Şam İslam Devleti ve sonrasında İslam Hilafeti ismini alan IŞİD tüm dünyanın bir numaralı gündemi olmaya devam ediyor. 2014 başlarından itibaren Irak’ta Musul, Felluce, Diyala ve Tikrit gibi birçok yerleşim birimini ele geçiren IŞİD, Suriye’de ise Deir ez Zor, Rakka ve Halep’in kuzeyinde etkin güç konumuna yükseldi. Irak ve Suriye’de ele geçirdiği bölgelerde sergilediği tutum, örgütün 2014 yılından itibaren tartışmaların odağında yer almasını sağlayan ilk husus oldu. Örgütün halkı kâfir gören bakış açısı geniş kitlelerde kabul görmesinin önündeki en büyük engel oldu. Yabancı savaşçılardan örülü örgüt yapısı yerel dinamiklere nüfuz şansını ortadan kaldırırken, şiddet ve korkuya dayalı hâkimiyet şekli tüm IŞİD bölgelerinde egemen oldu. Keyfi yargılama, tutuklama ve infazların ele geçirilen beldelerde tutunma aracı olarak tercih edilmesi yerel halk ve örgüt arasındaki uçurumu derinleştirdi ve bu yöntem önemli göç hareketliliğini de beraberinde getirdi.

Her ânı kabustu

2011 yılından 2014 başlarına kadar Esed Ordusu’na karşı birçok cephede savaşan Mustafa Alluş da IŞİD’in keyfi uygulamalarından dolayı 14 ay zorlu hapis dönemi yaşayan mağdurlardan biri. Halep’in kuzeyinde hileyle IŞİD tarafından alıkonulduğunu ve sonrasında her ânı kâbusa dönen 14 aylık zindan hayatına mahkûm edildiğini söyleyen Mustafa Alluş bu süreçte yaşadıklarını Gerçek Hayat’a anlattı.Başından geçenlere halen inanamadığını, olan bitenin kendisinde onarılmaz yaralar açtığını ifade eden Alluş’un geçirdiği bir yıl, ruh ve beden sağlığında da ciddi tahribata sebep olmuş.

Birkaç şüpheli şahsı teşhis için alıkonuldum

4 yıla yakın Esed’e karşı birçok cephede savaşan Alluş, IŞİD tarafından hapse nasıl atıldığını “IŞİD geldi ve bir süre bizimle birlikte savaştı. Sonra ayrılarak Suriyeli gruplara karşı savaş başlattı. Ben IŞİD’e karşı herhangi bir çatışmaya girmedim. Halep’in kuzeyinde Aktarin bölgesinde IŞİD kontrolü sağlamıştı. Bir gün bir kontrol noktasında beni alıkoydular ve gözaltında tuttukları bazı şahısları teşhis etmem için yardımıma ihtiyaç duyduklarını söylediler. Hapishaneye geldiğimizde ise hiçbir açıklama yapmadan beni de hücreye attılar” sözleriyle anlatıyor.

Akrabalarım sorduğunda bizde değil dediler

Ortadan kaybolmasından sonra akrabalarının onu aramaya başladığını söyleyen Alluş, defalarca bölgede IŞİD kadılarına ve komutanlara başvurup hakkında bilgi istemelerine rağmen, her seferinde “Haberimiz yok. Bizde değil” cevabı aldıklarını ifade ediyor. Alluş bu arada neyle suçlandığından habersiz, salıverilme umudu ile beklediğini, sürekli suçunun ne olduğunu sormasına rağmen kendisinin de hiçbir yanıt alamadığını belirtiyor.

18 yaşında bir çocuk kadı tarafından sorgulandım

Alıkonulmasından 2 ay sonra suçunun Özgür Ordu saflarında savaşmak olduğunun söylendiğini anlatan Alluş, “Ben de Esed’e karşı savaştığımı ve zulüm rejimini devirmek için mücadele ettiğimi anlattım. Onlar için muhalif olmak suçtu ve bizi Müslüman görmediklerini tüm Ceyş el Hür’ün ( Özgür Ordu) mürted olduğunu söylediler” diyor. Bu hükmü veren ve suçlayan kadının (hakim) 18-19 yaşlarında Libyalı bir çocuk olduğunu anlatan Alluş, IŞİD’in normal bir mükellefin dahi bilmesi gerekenlerden haberi olmayan, 3 aylık eğitim verilmiş cahil çocukları kadı olarak görevlendirip, şeriat profesörleri, felsefe, sosyoloji üstadları, Kur’an hafızları ve önemli fikir adamlarını yargılattığını ifade ediyor.

Bir ay işkence sonra sorgu

Alluş hapishanede geçen günlerini şu sözlerle anlatıyor: “Cezaevine yüzlerce insan getiriyorlardı. Hapishaneden sorumlu şahsın şüphe ettiği kişiler direkt hücreye atılıyor ve 1 ay işkence edildikten sonra sorguya alınıyordu. Bu işkence dönemine hazırlık aşaması diyorlardı. Sürekli çığlıklar, inlemeler ve bazen de infaz edilen kişilerin haykırışları ile yaşamak zorunda olduğumuz 2 metre uzunluk ve 60 santim genişliğindeki hücrede, 7 kişi 3 ay geçirdik. Tuvaleti de içinde olan böyle bir hücrede 7 kişinin nasıl yaşayabileceğini düşünmek bile akla ziyan ama biz o şartlarda yaşamak zorunda kaldık.”

24 saatte bir kere tuvalet izni

Alluş, üç ay kaldığı iki metreye altmış santimlik hücreyi arayacak hale geleceğini bilemezdi tabi. Üç ay sonunda 40 santim uzunluk, 50 santim genişliğe sahip, adeta birbirlerini iterek girebildikleri berbat hücrelere tıkıldıklarını anlatırken hüzünleniyor: “Bu bölmelerden 90 tane vardı ve 24 saatte bir tuvalete gidebiliyorduk. İki büklüm beklediğimiz hücrelerden tuvalet iznine çıktığımızda yürüyemiyorduk. Sürünerek gidebiliyorduk. 24 saatte sadece bir ekmek veriyorlardı. Zaten ekmek, su arayan yoktu. Hepimiz infaz emrimizin ne zaman verileceğini bekliyorduk ve kurtulma ümidimiz bitmişti. Zaten herhangi bir vesile ile bırakılan falan da olmamıştı. IŞİD tarafından alıkonulduğumda 118 kilo idim. Orada yaşadıklarımızdan sonra 3. ayda 65 kiloya düşmüştüm.”

Başlıca işkence yöntemi askı ve demir sandalye

Hapiste işkence seanslarının gece gündüz devam ettiğini anlatan Alluş, elleri arkadan bağlayarak baş aşağı gelecek biçimde askıya aldıklarını, en sık tercih ettikleri işkence şeklininse demir sandalyelere oturtarak elektrik vermek olduğunu söylüyor. “Askıda ölen çok oluyordu. Bazen de ölmeyen ancak bitik durumda olan kişileri getirip ortalığa atıyorlardı. O şahıs herkesin gözü önünde çırpına çırpına ölüyordu. Bunu bilinçli olarak psikolojik yıpratma amaçlı yaptıklarını biliyordum. Bazen askıda 8-10 saat tuttukları oluyordu ve bu insanlar ölmese de felç olmaktan kurtulamıyordu. Üçüncü olarak da insanların bellerinden aşağısını gömüp yukarıda kalan kısma yığınla eziyet ediyorlardı. Çığlık seslerinden kimse uyuyamıyordu. Bazen de infaz amaçlı sıkılan silah sesleri ile irkiliyorduk” sözleriyle yaşadığı dehşeti anlatmaya çalışıyor Mustafa Alluş.

Altmış günde bir yer değiştirme zorunluluğu vardı

60 günde bir mutlaka yer değiştirme zorunluluğu olduğunu anlatan Alluş, bunun hem emniyet tedbiri hem de bir işkence yöntemi olarak uygulandığını ifade ediyor. Bir yerde fazla kalan mahkumun kaçış amaçlı planlar yapabileceğini düşündükleri için sürekli bilmedikleri yerlere götürüldüklerini anlatan Alluş, “Halep’in kuzeyinde yer alan tüm hapishaneleri gezdim. Yer altı hapishanesinden zindana dönüştürülen mağaralara kadar onlarca yerde kaldım. Hatta Kubbesin kasabasında dağı oyarak özel cezaevi inşa etmişlerdi” diyor. Bu tedbirlere rağmen kaçmaya karar verdiklerini şu sözlerle ifade ediyor Alluş: “El Bab en son sürgün yerimiz olmuştu. Burada yatan 93 kişiyle her tür riski göze alarak bir şekilde iletişim kurdum. Tek şansımızın kaçmak olduğunu ve işbirliği yaparsak bunu kazanabileceğimize hepsini ikna ettim. Cezaevi yer altında olduğu için tuvalette bir havalandırma kanalı vardı. Birkaç demir bularak 10 gün boyunca nöbetleşe tuvalet molalarında ses çıkarmadan havalandırmadan yukarı doğru kazmaya başladık. 10. günde bizi yukarıya çıkaracak genişlikte bir tünel kazma işlemini tamamladık. Binanın ön girişinde ve koridorda sürekli nöbetçiler vardı. Biz tüneli arka bölümde ve nöbetçinin görmediği noktadan çıkacak bir biçimde kazdık. Hapishanede günlerden hangisidir hangi aydayız bilmiyorduk. Tünel hazır hale geldiğinde cezaevini boşaltmak için zamanımız olabildiğince kısıtlıydı. Plan dahilinde 93 kişiyi yaklaşık 10 dakika içerisinde tahliye etmiştik. Çıktığımızda ilk işimiz saati öğrenmek oldu. Akşam saat 22.00 sularında kaçmayı başardık ve tam 35 dakika sonra IŞİD kaçtığımızı fark etti.”

Korkunç görünüyorduk

Kaçtıklarını anladıklarından itibaren örgütün tüm ilçede sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini anlatan Mustafa Alluş, yayınladıkları ilanla kaçanlara yardım edenlerin derhal infaz edileceğini duyurduklarını, bu nedenle tanıdığı insanlarla irtibata geçmediğini söylüyor. Kaçış macerasını şöyle anlatıyor Alluş: “Kuzey yönünde 7 kişilik mahkûm arkadaş grubu ile ilerledik. Sabah olduğunda ise bir ekin tarlasında saklanarak gün batımına kadar bekledik. Sonrasında diğer arkadaşlar ayrıldı ve tek kaldım. Cezaevi koşullarından dolayı sakallarımız bir metre olmuştu. Korkunç görünüyorduk. Kimse görmesin diye Mart ayı olmasına rağmen yalın ayakla gece boyu yol alıyordum. Gün doğumuyla saklanıp geceye kadar bekliyordum. Nereye gittiğimi, hangi yönde ilerlediğimi bilmiyordum. Hatta 15 gün boyunca aynı dağın çevresinde yürüdüğümü anladığımda yıkılmıştım. Bazı geceler etrafım yırtıcı hayvanlar tarafından çevriliyordu. Elimde sadece küçük bir çakmak ve sopa vardı. Üzerime geldiklerinde sopamı sallıyor ya da kurt ve çakalların gözüne o küçük ışığı tutarak kendimi savunmaya çalışıyordum. Kaçtığım süre boyunca ekin, ot ve ağaç yaprakları yedim.”

25 kişi dışında hepsi yakalandı

“8 Mart günü gerçekleşen firardan sonra IŞİD’in ilan ettiği sıkıyönetim ve acımasız birkaç girişimden sonra bizimle kaçan arkadaşlardan 68 kişi tekrar yakalandı ve hepsi vahşice katledildi. Ben kurtuldum ama diğer arkadaşların yakalanmasından dolayı bu özgürlüğe tam olarak sevinemedim. O insanların hiçbir suçu yoktu ve hiçbirisi bu tekfirci terör örgütünün elinde ölmeyi hak etmemişti.”

Benzer konular