İngiliz İslamı ve Arap rejimleri

29 Mart günü dünyaca ünlü Foreign Policy dergisinde bir yazı yayınlandı. Ola Salem ve Hassan Hassan tarafından kaleme alınan yazıda İslam düşmanlığıyla tebarüz etmiş Batı’daki aşırı sağcı gruplarla ittifak yapan Arap rejimleri konu ediliyordu. Yazı, 2017 yılında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen bir panelde konuşan Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in Avrupa hükümetlerine yaptığı çağrıyla başlıyordu.

Zayed şöyle diyordu çağrısında: “Bir gün gelecek, Avrupa’nın çok daha şiddetli radikallerle ve teröristlerle başbaşa kalacağını göreceğiz. Bunun sebebiyse karar almada gösterilen yetersizlik ve siyaseten doğru sanılanı yapmaya çalışmak. Avrupalılar Ortadoğu’yu ve İslam’ı bildiklerini sanıyorlar. Öbürlerinin İslam adına bizim yaptığımızdan daha iyisini yapacağını sanıyorlar. Üzgünüm fakat bu tam bir cehalet.”

Bin Zayed tam olarak, “Bizim çizgimizin haricinde kalan bütün Müslümanlar potansiyel tehdittir. Bunlar özünde aşırıcı, terörist insanlardır. Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü filan diyerek böylelerine kapıyı açık tutmaya çalışıyorsunuz fakat yanlış yapıyorsunuz. Bizim yaptığımız gibi yapmalı, bunların tepelerini ezmelisiniz” demeye çalışıyordu.

“İngiliz İslamı”na uymayan terörist oluyor

Bu konuşmanın bir ay sonrasında yine Abdullah bin Zayed Fox News’e verdiği demeçte şöyle diyordu: “Kimi ülkelerin terör tanımı yanlış. Onlara göre terörist sayılmanız için silah taşımanız veya insanlara gerçekten korku salmanız gerekiyor. Bizim açımızdan böyle değil. Biz meseleyi bu dar çerçevinin çok ötesinde ele alıyoruz.”

Neymiş o çerçeve?

Bin Zayed’in geniş çerçevesi ne mi? ‘İngiliz İslam’ı’ dışında kalan herkesi terörist ilan etmek! Özellikle de hedef tahtasında Türkiye var. Fahrettin Paşa meselesini çıkaran ismin Abdullah bin Zayed olduğunu gözden kaçırmadan Suudilerin Ukaz gazetesinde yazılanlar üzerine bir kez daha kafa yoralım. Ne diyordu o yazıda ‘İngiliz İslamı’nın sözcüsü:

“Önceki makalelerimde devamlı surette Ebubekir el-Bağdadi’nin devletinden, DEAŞ’ın ikinci devleti diye bahsettim. Çünkü DEAŞ’tan önce kurulmuş, suçları, katliamları ve hatta yıkılışı sonrası askerlerini Arap dünyasından fareler gibi çekmesiyle benzer bir devlet vardı. Kendini sahte bir şekilde Osmanlı Devleti olarak tanıttı ancak gerçekte DEAŞ’ın ilk devleti idi.”
Aynı gazetenin genel yayın yönetmeni, ‘Taşkentli’ bir devşirme de aynı minvalde böğürmeye devam edip Türklerin İslam’ın temsilcisi olmayı bırakın, doğru düzgün Müslüman bile olmadıklarını söyleme cür’etinde bulundu. Taşkent asıllı sonradan Arap olma genel yayın yönetmenine bakarsanız Türkler hâlâ Şaman dinine mensup bir kavim(!).

DEAŞ görmek isteyen aynaya baksın

Kendisini ‘Gerçek İslam’ın temsilcisi sanıp, Osmanlı’ya kılıç kaldıran Harici meşrep İngiliz süprüntüleri hele bir aynaya dönüp baksınlar, DEAŞ kime benziyor? Osmanlı’ya mı, yoksa İslam halifesine kılıç kaldıran, bulduğu herkesin kafasını koparan Harici zihniyetiyle bizatihi kendilerine mi?

O beğenmediğin, çemkirdiğin Osmanlı mukaddes toprakları yüzyıllar boyunca Haçlı istilasına karşı muhafaza etti. Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’dan Medine Müdafii Fahrettin Paşa’ya dek bu uğurda canını, malını sebil etti.
İngilizler ile elele verip Osmanlı’yı yıktınız da, ne oldu? Osmanlı Ortadoğu’dan çekileliberi bir Kudüs’e sahip çıkabildiniz mi? Hodri meydan… Osmanlı bir yana, Arap Birliği’ne mensup 22 devlet bir yana… Şu hakikat kimsenin gücüne gitmesin. Biz Arap kardeşlerimizi, kalbi bizimle atanları elbette seviyoruz. Fakat İngiliz İslamı’nın bayraktarlığını yapan hâinleri Araplar’dan, Araplık’tan ayrı tutuyoruz. Siyonistlerin uşaklığını yapanlar hangi yüzle utanmadan Arap olduklarını iddia edebiliyorlar?

Bunlar gerçektenArap mı?

16 Kasım 2018’de France 24 kanalının Arapça yayınına konuşan İsrailli akademisyen Edy Cohen ne demişti, hatırlayan var mı?

“Bana inanın ki Mısırlılar İsrail’den çok Hamas’tan nefret ediyor. Hamas bizim ortak düşmanımız. Sisi, Ekim ayında yaptığı konuşmada İsrail’i tehdit etmemiştir. Sisi, İsrail’i niçin tehdit etsin ki? O, benden daha Siyonist biri.”

Bakın, bu da yine Edy Cohen’in 2 Haziran 2018 tarihli twitter paylaşımı.

“Şu anda büyük Arap devlet adamları var ki asılları Yahudi’dir. Bunların arkasında dünya masonluğunun desteği bulunmaktadır. Bunların kim olduğunun bilgisi İsrail’de Dimona Nükleer Tesisi’nden daha büyük bir sırdır. Onlardan biri öldüğü vakit şaşkınlığa uğrayacaksınız. Çünkü İsrail devleti bu uzun ömür yaşamış kişinin kemiklerini talep edecek. Bu kişi, (Yahudiler için son derece önemli) Kahinler ailesinin mensubudur.”

Hadi, bilin bakalım kimmiş bu Yahudi asıllı Arap hükümdarları?

‘İngiliz İslamı’nı deşifre etmeliyiz

Wilfrid Scawen Blunt isimli bir İngiliz asilzadesi var. TDV İslam Ansiklopedisi, kendisini “Büyük Britanya İmparatorluğu’na karşı Müslüman sömürgelerin kurtuluş hareketlerini destekleyen İngiliz siyaset adamı ve şair” ifadeleriyle takdim ediyor. Kahire yakınlarında 15 dönümlük bir arazi satın alıp giyimi-kuşamı ve mükemmel Arapçasıyla kendisini Araplık davasına adadığını ifade eden işbu mavi kanlı İngiliz’in perde gerisinde icra ettiği mühim bir vazifesi vardı. İngiliz emperyalizmine başkaldırı kisvesi altında devşirdiği adamlarla İslam’ı içerden vurmak… Nitekim aynı tezin savunucuları olarak bugün de bazı çevreler tarafından kahraman ilan edilen Cemalettin Afgani ve Muhammed Abduh, Blunt’ın iki yakını, has bahçenin gülleriydi. Blunt 1882 yılında “The Future of Islam / İslam’ın Geleceği” adıyla bir kitap yazdı. Bugünü anlama cihetinden çok önemli bir kitap bu. Müslüman münevverin okuması bilhassa elzem. Mavi kanlı İngiliz, kitabına yazdığı önsözün dokuzuncu sayfasında bakın, ne demekte?

“Abdülhamid’in ölümü veya tahttan indirilmesi gerçekleşirse, bu durum şüphesiz hilafetin tekrar Kahire’ye geri dönüşüne işaret olacaktır. Arap düşüncesi, yitirdiği dini liderliği resmi hüviyette tekrar elde edecektir.”

Bu da kitabın seksen dokuzuncu sayfasından.

“İstanbul, bütün zayıf yönlerine rağmen Jöntürk ekolü için canlı bir şehirdir. Hayatın ve ölümün ortaya çıkardığı yeni şartlar Boğaz’ın kıyılarında birbirini takip eder. Jöntürk liberal partisinin tepkisel hareketlerde bulunmaktansa beklemesi daha isabetlidir. Abdülhamid’in ölümü veya tahttan düşmesi, Osmanlı hilafetine karşı bir hareketi derhal harekete geçirecektir.”

“İngiliz İslamı”nın neyin peşinde olduğunu anlayabildik, değil mi?

Benzer konular