İdlib’e operasyon tehdidi sürüyor. İdlib Suriye’deki tüm dengeleri etkileyebilecek bir bölge. Operasyon düzenlense de düzenlenmese de Türkiye’nin rolü öncelikli. Türkiye burada diplomasiyi öne çıkartarak doğabilecek bir insani felaketi engelleyebilecek tek aktör.
2015 yılından itibaren muhaliflerin kontrolünde olan İdlib, şu anda Esed’e muhalif olan belki de tek bölge olarak kaldı. Astana Görüşmeleri sonucunda güvenli bölge olarak ilan edilen İdlib’te Türkiye’nin 12 adet güvenlik noktası bulunuyor. İdlib bölgesinde muhalif unsurların zaman zaman birbirleriyle çatışma sebebi ideolojik ayrışma değil, daha çok güç mücadelesi. Muhalifler Heyet-i Tahrir el-Şam (HTŞ), Cephet’ül Tahrir Suriye, Feylak eş-Şam ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adıyla farklı kamplara bölünmüş durumdalar. Temmuz 2018 itibariyle Suriye Özgürleştirme Cephesi, Vataniye Cephesi, Ceyş’ül Ahrar, Sukur’üş Şam Tugayları birleşerek Cephet’ül Vataniye-lil-Tahrir (Özgürleştirme Milli Cephesi)’i kurdular. Şu anda İdlib’te HTŞ ve Özgürleştirme Milli Cephesi çatısı altında iki ana kamp bulunuyor. Rusya, İran ve Esed’in İdlib’e müdahale olarak bahane ettikleri HTŞ ve Hurasaddin gibi gruplar Astana süreci dışında bırakılmışlardı. Bu ayrıştırma aslında onları daha da radikalleştirdi ve silahlı mücadeleye devam etmelerine neden oldu.
Esed yönetimi Temmuz 2018’den itibaren İdlib bölgesine yönelik tehdit içerikli açıklamalarına devam ediyor. Esed güçleri ile İran destekli milislerin İdlib harekâtının altında daha çok Rusya’nın güvenlik endişelerinin olduğu söylenebilir. Ruslar, Hmeymim üssüne yapılan İHA saldırılarının kaynağının İdlib olduğunu iddia ediyor. Ayrıca İdlib’te bulunan Kafkasyalı savaşçıların gelecekte Rusya için tehdit olduğunu düşünüyor. Rusya gibi Çin de Türkistan İslam Partisi adıyla bölgede var olan Uygurları kendisi için tehdit olarak görüyor.
Rusya’nın İdlib’te terörist olarak gördüğü bazı grupların ideolojisini silah yok edemeyeceğini anlaması gerekiyor. Rusya’nın, BM’nin resmi bir grup olarak tanıdığı Ahrar-ı Şam’ı bile hedef olarak seçmesi İdlib’te çözümsüzlüğü derinleştirebilir. Rusya son dönemde yaptığı açıklamalarda İdlib’te kimyasal saldırı provokasyonu olacağı ve bu saldırı içerisinde Ahrar-ı Şam depolarının kullanılacağına yönelik açıklamaları dengeleri sarsacak iddialardandır.
Şu anda İdlib’teki Rusya-Çin politikaları önemli tehlikeler içermektedir. İdlib’te gerçek barış ancak Suriye’de barış süreci içerisinde adil bir yönetim ve adil bir seçim olacağına dair garantiler verilmesi ile elde edilebilir. Muhalifler Esed zulmüne maruz kalmayacaklarına inanırlarsa zaten silah bırakmayı da kabul edeceklerdir. Diğer türlü “Siz tehlikelisiniz silah bırakın ama biz Esed’e silah yardımı yapmaya devam edeceğiz” dediğiniz sürece Suriye’ye huzur gelmeyecektir.
İdlib’te silaha başvuranlar veya farklı gruplar kuranlar Esed zulmüne hedef olmamak için bir araya gelmişler, korunma ve güvence elde etmeye çalışmaktadırlar. Esed rejimine karşı mücadelede en etkin aktörün sadece İdlib’te olduğu düşünüldüğünde, 2011’den beri devam eden savaşta bu bölge Esed karşıtlığının şu andaki merkezi konumundadır. İdlib’teki mücadelenin asıl kaynağı ideolojik değil daha çok güvenlikle alakalıdır.
PKK / PYD İDLİB’İ FIRSATA ÇEVİRMEK İSTİYOR
Afrin’de Zeytin Dalı operasyonu başarıyla tamamlandıktan sonra Türkiye, Fırat Nehri’nin doğusunda da Menbiç ile başlayacak operasyonların devam edeceğini duyurmuştu. İdlib’te suni bir kriz üzerinden Esed’e yardım teklif eden PKK / PYD, bölgede bir karmaşa çıkması halinde Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna odaklanamayacağını düşünüyor. Esed ve İran destekli milislerle birlikte hareket ederek Türkiye’ye yönelik cepheyi genişletmek istediği anlaşılıyor. Ayrıca, PKK / PYD’nin Esed’e yardım kılıfı altında yeni anayasa ve siyasi barış sürecinde Esed desteğini de almak istediğini söyleyebiliriz. PKK / PYD, İdlib’te radikal örgütlerle mücadeleye destek olabileceğini duyurarak ABD’nin reklam ettiği DAEŞ’le mücadele eden bir oluşum statüsünü de Rusya, İran, Esed’e kabul ettirmek istiyor.
ABD PYD’Yİ MEŞRULAŞTIRABİLİR
ABD ve AB ülkelerinin İdlib’te yapılacak bir operasyona karşı oldukları yöneticilerinin açıklamalarından anlaşılıyor. AB’nin karşı olmasının en büyük nedeni yeni bir mülteci akınının olması ihtimali, ABD’nin karşı olmasının nedeni ise bölgede Rusya’nın zor durumda kalmasının devam etmesidir. Fakat gelinen süreçte ABD’nin İdlib’e yapılacak operasyonu bahane ederek Fırat’ın doğusunu tamamen uçuşa yasak bölge ilan etmesi ihtimali var. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi halinde ABD, Türkiye’nin PKK / PYD üzerine olası operasyonlarına uluslararası bir engel çıkarmış olacaktır.
TÜRKİYE SORUNU ZAMANA YAYMALI
Arap Baharının başlamasıyla demokratik taleplerin dikkate alınmasını her platformda dile getiren Türkiye, muhaliflerin en güvendiği ülke konumunda. 2015 yılında Rusya’nın Suriye’ye müdahale kararı vermesi sonrası Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir süre kriz hali yaşanmışsa da ABD’nin tavırları dolayısıyla olumlu hava yeniden oluşmuştu. Bu olumlu hava sonucunda Rusya-Türkiye-İran inisiyatifiyle Astana Görüşmeleri başlamış ve Halep, Hama, Humus, Dera gibi bölgelerde Türkiye’nin arabuluculuğuyla muhalifler İdlib’e göç etmişlerdi. Şimdi bu muhaliflerin birçoğunun terörist olarak ilan edilip yok edilmek istenmeleri güven kaybına neden olabilir. Türkiye’ye belki de 1 tane bile kurşun sıkmamış muhaliflerin şimdi Türkiye’nin inisiyatifiyle saldırıya uğrama olasılığı gelecekte Türkiye’nin PKK / PYD ile mücadelesine de darbe vurabilir. Türkiye’nin İdlib sorununu zamana yayarak acele etmeden çözüme kavuşturması bunun için de Rusya ve İran’ı ikna etmesi yolu tercih edilmelidir.
İDLİB’TE TSK GÜÇLENMELİ
Bu süreçte TSK’nin İdlib’te varlığı da güçlendirilerek bölge güvenli hale getirilebilir. Muhaliflerin hâkim olduğu bölgelerde özellikle HTŞ’nin yer değişmesi sağlanarak sınırdan uzak bölgelere yerleşimleri sağlanabilir.
İdlib’e şu anda yapılacak bir operasyon Türkiye’nin gözetim noktalarının varlığını anlamsız kılacaktır. Gözetim noktalarının savaş alanı haline gelmesiyle de Esed ve İran’lı milislerin İdlib içerisine kadar sızmaları mümkün olabilir.
Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla elde ettiği Suriye halkı arasındaki güven, İdlib bölgesindeki kargaşa dolayısıyla tersine dönebilir. Türk gözetim noktalarının güvence ve huzur manasına geldiği ve Türk gözetim noktalarının İdlib’e karşı olası bir saldırıyı engelleyeceği düşüncesi yıkılırsa mültecilerin geri dönüşü gelecek 2-3 yılda mümkün olmayacaktır.
ÇÖZÜM İÇİN DİYALOG LAZIM
Rusya’nın kendi güvenlik endişeleri karşılandığı takdirde İdlib’te geniş çaplı bir operasyonu tercih etmediklerine yönelik açıklamaları var. Rusya’nın güvenlik endişeleri Kafkasyalı savaşçılar ile Hmeymim üssüne düzenlenen saldırıların sona ermesi olarak görülüyorsa da asıl endişenin Esed rejiminin güvenliğini sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Rusya, sıkça dile getirdiği gibi Suriye’deki varlığını Esed’in kalmasına bağlıyor. Cenevre Süreci doğrultusunda yeni anayasa ve seçimler sonucunda Esed’in tek başına güçlü bir yönetim kuramayacağı biliniyor. Bu şartlar altında en önemli muhalefetin İdlib’ten geldiği düşünüldüğünde buradaki silahlı güçleri dağıtmanın gerekliliğine inanıyor. İdlib’te sıcak çatışma Türk ordusu ile Esed ve İran destekli milislerin karşı karşıya gelmesine de neden olacaktır. Bu ihtimal Astana Sürecini çökerteceği gibi Suriye’nin genelinde yeni bir sıcak çatışmanın da fitilini ateşleyebilir. İdlib’te çözüm ancak Heyet-i Tahrir Şam vd. bazı örgütlerin silah bırakmaya ikna edilmesi ile olabilir. Rusya’nın Türkiye’ye baskı uygulayabilmesini engellemek için HTŞ’nin lağvedilmesi tek tercihtir.
HTŞ’nin tavrı tüm İdlib’in ve Suriye’nin kaderini etkileyecek ihtimalleri barındırmaktadır. HTŞ’nin ikna olmaması halinde TSK’nın çok güçlü biçimde İdlib’e girmesi kaçınılmazdır. Bu güç gösterisi hem Rusya-İran’ın PKK-PYD konusundaki desteğini almak hem de Türkiye’nin bölgedeki etkinliği için tercih edilmelidir.
YENİ MÜLTECİ AKINI BAŞLAYABİLİR
İdlib’te olası bir operasyonun sınırlı olacağı Rusya tarafından açıklansa da böyle bir ihtimal bile yüzbinlerce mültecinin Türkiye sınırına yönlenmesine neden olacaktır. Bu şartlar altında İdlib operasyonunun hem siyasi hem askeri hem de ekonomik anlamda tüm yükü Türkiye’ye fatura edilecektir.
Sonuç itibariyle İdlib’e operasyon düzenlense de düzenlenmese de Türkiye’nin rolü önceliklidir. Türkiye ilk olarak uzlaşma yolunu kullanarak bölgedeki radikal grupların ılımlı muhalefete dâhil olmasını veya kendisini feshetmesini sağlamalıdır. Bu yol başarısız olursa TSK’nın güçlü biçimde müdahalesi gereklidir. Bu müdahale yapılırken sivil halkın zarar görmemesine de özen gösterilmelidir. Çünkü böyle bir ihtimal mülteci akınını başlatacağı gibi geri dönüşleri de etkileyecektir. Rusya ve Çin’in kaygıları doğrultusunda bölgedeki Kafkasyalı ve Uygur azınlığın Rusya ve Çin açısından tehdit olmaması adına ara formül üzerinde çalışılmalıdır. Bu formül savaş değil daha çok bölgelerinin değiştirilmesi veya göç biçiminde olabilir. HTŞ ve Hurasaddin gibi grupların sırf kendi çıkarları uğruna Suriye halkının geleceğini tehlikeye atmaması gerekmektedir. Suriye’de ne kadar hızlı siyasi barış sürecine geçilir de seçimler yapılırsa bu durum muhaliflerin lehine olacaktır.
Salih Yılmaz: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi ve Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı