Esed, zulüm ve biz baş başaydık

Guta’da tarihin en büyük katliam ve işkencelerine tanıklık eden Meryem Haddem, 5 yıl boyunca yaşadıklarını Gerçek Hayat’a anlattı. Guta’da Esed’in sadece 2 kez kimyasal kullandığını düşünenlerin yanıldığını söyleyen Haddem, “Bazı bombardımanlardan sonra çok ağır bir koku ve özellikle çocukları etkileyen kimyasal belirtilerle karşılaşıyorduk. Kimse bizden herhangi bir haber alamıyordu ve rejim, zulüm ve biz başbaşaydık. Kendim 2013 ve son kimyasal saldırının canlı tanığıyım. Halen maruz kaldığım kimyasal bombanın etkilerini taşıyorum” diyor.

Egemen güçlerin kirli paylaşım ittifakı olan Sykes Picot anlaşmasına paralel olarak 1918 yılında İskenderun Körfezi’nden Suriye topraklarına giren Fransız işgal güçleri, 1920 yılında ülke genelinde kontrol sağladı. Lazkiye’den Lübnan ve Beyrut’a yönelen Fransızların 2 yıl süren katliam ve işgal sürecinde giremedikleri tek bölge ise Guta olmuştu. Fransızlara karşı topyekün bir direniş destanı yazan Guta Halkı 94 yıl sonra yeniden benzer şartlarla beldelerini tehdit eden işgal unsurları ile yüzleşmek zorunda kaldı. 1. Dünya Savaşı döneminde Suriye’yi işgale gelen Fransızlar, Taşnak, Hınçak, Dürzi ve Nusayri çetelerden büyük destek gördü.  Suriye’de 28 yıl kendisine sadık manda yönetim sayesinde sömürge unsuru olarak kalan Fransa, 1946 yılında işgal sürecinde en büyük destekçileri olan Nusayri azınlığa ülke yönetimini bırakarak çekildi. Suriye Halkı’nın ceberrut, kukla idareye karşı başkaldırı tarihi olan 2011 yılı Mart ayında muhaliflerin yanında saf tutan Gutalılar 1700 gün süren bir kuşatma ve bitmeyen bombardıman zulmüne maruz bırakıldı.

Guta’da tarihin en büyük katliam ve işkencelerine tanıklık eden Meryem Haddem, 5 yıl boyunca yaşadıklarını Gerçek Hayat’a anlattı. Söyleşi esnasında gözyaşlarına hakim olamayan 52 yaşındaki Meryem Haddem, ‘Esed, zulüm ve biz baş başaydık. Guta zordu ancak orada anne olmak çok daha zordu’ diye konuştu.

Eşimi rejim alıkoydu

Aslen Hamalı olduğunu söyleyen Meryem Hanım Guta-Dumalı olan eşiyle evlendikten sonra Duma’ya yerleştiğini anlatarak başlıyor söze. Meryem Haddem, kırtasiye toptancılığı yapan eşinin yanında damatları ile birlikte Şam’a yaptığı bir sefer esnasında rejimin milis gücü olan Şebbihalar tarafından kaçırıldığını ve sonrasında cezaevine atıldığını söylüyor. Eşinin sağ olma ihtimali olmadığına inanan Meryem Haddem, “Esed büyük ihtimalle onları öldürdü, bir gün çıkıp gelirse bu olağanüstü bir sürpriz olur” diyor. Büyük oğlunu şehit veren Gutalı anne, “7 çocuğa hem anne hem baba olmak zorundaydım hem de ekmeğin, suyun, havanın olmadığı, bombardımansız tek bir anın geçmediği Guta’da” diyor. Meryem Haddem, Olağanüstü şartlarda verilen hayatta kalma mücadelesini şu sözlerle anlattı:

Ailem gözlerimin önünde eriyordu

“Savaşın ilk 2 yılı özellikle gece saatlerinde sürekli bombalandık. O dönem 1 milyon 700 bin civarında nüfusa sahip Guta’dan ciddi oranda göç oldu. Sonra kuşatma dönemi başladı. İlk zamanlar kaçak bazı yollardan zor da olsa giriş çıkışlar yapılabiliyordu. Sonra bir müddet tüneller kazılarak ihtiyaçlar karşılanmaya çalışıldı. Fakat Esed ve destekçileri varlığımızdan rahatsızdılar. Her yolu deneyerek oradan çıkmamız için 5 yıl boyunca tüm insanlık dışı tüm yöntemleri denediler. Büyük kızımın 2 çocuğu vardı ve ben 9 kişinin hayatta kalması için yemek içmek gibi ihtiyaçlarını karşılamak ile de yükümlüydüm. Bazen günlerce yiyecek hiçbir şey bulamıyorduk. Arpa unundan yaptığımız ekmek dışında hiçbir yiyecek yoktu. Arpa ekmeğini de bulduğumuzda kendimizi şanslı hissediyorduk. Ailem gözlerimin önünde eriyordu. Oğlum bir bombardımanda yaralandı. Yarası her geçen gün ağırlaşıyordu ancak herhangi bir tıbbi müdahale imkanı olmadığı için yara bütün vücudunu sardı. Yiyecek, içecek kaygısını dahi unutmuştum. Oğlum önceden 70 kiloluk yağız bir delikanlıydı ancak 37 kiloya kadar düştü ve yatağa bağımlı hali beni mahvediyordu.

Bodrumlar evimiz olmuştu

Esed ve Rusya terör bahanesi ile 7 yıl boyunca sivillerin yaşadığı evleri vurdu. Bizim Duma’da 2014 sonrası normal bir ev hayatımız olmadı. Daha önceden hiç tanımadığımız ailelerle daha güvenli gördüğümüz binaların bodrum katlarına sığınıyorduk. Bombaların çok yoğun olduğu günlerde ekmek bulmak dışında kimse sokağa çıkmıyordu. Bu dönem bazı tanıdıklarımızı bize yiyecek getirmeye çalışırken şehit verdik. Zaman zaman çocuklarımı sığınaklara gönderiyordum. Orada Kur’an, edebiyat, yabancı dil ve benzeri dersler veriliyordu. Hepsinin kendileri için koyduğu bazı hedefler vardı ancak eğitim çağındaki çocuklarımızın okuma yazma biliyor olmalarını bile büyük bir kazanç sayıyorduk.

Zaman mefhumunu unuttuk

Son 2 yılda zamanımız büyük oranda bina bodrumlarında ve yeraltı sığınaklarda geçtiği için gece, gündüz ve genel olarak zaman mefhumunu unutmuştuk. Şartların getirdiği zorlukları paylaşarak bir anlamda yüklerimizi hafifletmeye çalışıyorduk. Esed, İran ve Rusya, terör bahanesi ile 500 bin masum insanı elektrik, su, ekmek ve havadan mahrum etti.

Zafer çığlığı atmaları alçaklık

Yaşanan onca felaketin ardından bölgeye girdiler. Guta’da zafer çığlığı atmak tek kelime ile alçaklıktır. Orada çocuk, kadın, yaşlı en az 10 bin sivilin naaşı yatıyor. Masum insanların naaşları üzerinde zafer naraları atmaları nasıl bir inanca, karaktere, ahlaka sahip olduklarını zaten yeterince gösteriyor. Biz o toprakların gerçek sahipleriyiz ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımıza nasıl Kudüs’ü, Bağdat’ı, Kabil’i işgal altında kurtuluş bekleyen beldeler olarak anlatıyorsak Guta’yı da işgal altında topraklar olarak anlatacağız. Hepimiz, bir gün viraneye dönen evlerimize dönüp sıfırdan beldelerimizi inşaa etme hayali ile yaşıyoruz.

Rejim defalarca kimyasal kullandı

Guta’da Esed’in sadece 2 kez kimyasal kullandığını düşünenler yanılıyor. Bazı bombardımanlardan sonra çok ağır bir koku ve özellikle çocukları etkileyen kimyasal belirtilerle karşılaşıyorduk. Kimse bizden herhangi bir haber alamıyordu ve rejim, zulüm ve biz başbaşaydık. Kendim 2013 ve son kimyasal saldırının canlı tanığıyım. Halen maruz kaldığım kimyasal bombanın etkilerini taşıyorum. Özellikle de nefes almakta çok zorlandığım zamanlar oluyor.

Türkiye olmasa toplu olarak katledilirdik

Guta’da herkesin ortak inancı buradan sağ çıkamayız şeklindeydi. Dış dünya ile hiçbir bağlantımız olmadığı için kim bizim için ne söylüyor ne yapıyor bilmiyorduk. Tek bildiğimiz Türkiye dışında kimsenin umurunda olmadığımızdı. İlk zamanlar dünyadan ciddi bir tepki gösterilerek kuşatmanın sonlandırılacağına inanıyorduk. Her geçen gün ve ay bu inancımız azaldı ve 2 yılın sonunda kimsenin umurunda olmadığımıza kendimizi inandırdık.

Hayvanları dahi vuruyorlardı

Esed ve Rus uçakları insanlar kadar hayvanları da hedef alıyorlardı. Kırsal bölgelerde onlarca hayvan ahırı tıpkı yerleşim birimlerinde olduğu gibi bombalandı. Düzinelerce büyük ve küçükbaş hayvan bu bombardımanlarda öldürüldü. Korkunç bir öfkeydi bu ve tüm güçleri ile bizim üzerimize kusuyorlardı.”

Çıkarken 20 şehit verdik

Duma’dan çıktıkları gün düzenlenen hava bombardımanında kaldıkları binanın birkaç metre uzağında ki bir başka bodrum katta 20 sivilin öldürüldüğünü söyleyen Meryem Haddum, yol boyunca 7 ayrı kontrol noktasında durdurulduklarını anlattı. Bazı kadınların ziynet eşyalarının rejim askerleri ve şebbihalar tarafından çalındığı bilgisini veren Meryem Haddum, “130 kilometrelik yol 36 saat sürdü ve sadece günlük kıyafetler dışında hiçbir eşya olmaksızın El Bab’a ulaştık” diye konuştu

Benzer konular