Mısır’da darbeye karşı direnişin adresi Rabiatul Adeviyye Meydanı’na gidenlerden Esma el-Biltaci, meydana varmadan hemen önce şu şiiri paylaştı:
“Onlar bizi Vetir’de namaz kılarken buldular/ Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular/ Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca/ Allah’ın kullarını çağır da gelsinler yardıma/ Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla.”
Bu paylaşımın üzerinden bir saat geçmeden sırtından ve göğsünden vurularak öldürülen Müslüman Kardeşler Teşkilatı yöneticilerinden Muhammed el-Biltaci’nin 17 yaşındaki kızı Mısır Direnişi’nin simgelerinden oldu. O günden sonra, Sisi’nin önderliğindeki darbe ordusunun Rabiatul Adeviyye Meydanı’nın barışçıl eylemcilerine yanıtı şiddet, işkence ve ölüm olacaktı.
Oysa yıllarca gördükleri baskıya bir karşılık vermek için 2011 yılında harekete geçen ve ilk kez demokratik yöntemlerle Muhammed Mursi’yi seçen Mısırlıların hayal ettikleri yaşadıklarının çok uzağında.
Devrimin ilk günleri umut vardı
2010 yılının sonunda Tunus’ta işsiz bir üniversiteli gencin kendini yakmasıyla başlayan Arap Baharı’nın en önemli durak noktalarından biri Mısır’dı. Mısırlılar, 29 yıllık Hüsnü Mübarek yönetimini ve ülkedeki siyasal ve toplumsal adalet eksikliğini protesto amacıyla 25 Ocak 2011 günü Tahrir’de “Ekmek, Adalet ve Onur” diyerek toplanmıştı.
Milyonlarca insanın sokağa çıkışı sonunda 20 yıldır iktidarda olan ve baskıcı rejimiyle tanınan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek 11 Şubat 2011 günü görevini bıraktı. 2012 yılının Haziran ayında, Mısır, tarihinin ilk özgür seçimlerini gerçekleştirdi. Mısırlıların % 52’si sandığa gitti. Mursi oyların % 51.71’ini alarak Mısır’ın devlet başkanı seçildi.
Mursi’nin başkanlığı bir yıl sürebildi. Mısır silahlı kuvvetleri 3 Temmuz 2013 günü yönetime el koyduğunu ve Mursi’yi görevden aldığını açıkladı. Mursi yerine Abdülfettah es-Sisi göreve geldi. Halk yine sokaklara döküldü ve orduyu protesto etti. Bu protestolarda, Mısır silahlı kuvvetleri güç kullanmaktan çekinmedi ve 1400 Müslüman Kardeşler taraftarını öldürdü. Aynı yılın sonunda ise Müslüman Kardeşler, hükümet tarafından terör örgütü ilan edildi. Ancak Müslüman Kardeşler’in terör örgütü ilan edilmesiyle beraber, ülkenin askeri yönetimi gücünü giderek arttırdı ve Mısırlı solcular ve liberaller üzerinde de baskı uygulamaya başladı. Sisi’nin gücü arttıkça Mısır’ın üzerindeki baskı da arttı.
Hak ihlalleri raporlanamıyor
Mısır’ın cezaevlerinde olanlar tam bir muamma. Mursi yönetimi dışarıya bilgi sızmasını engellemek için büyük bir baskı ve sansür uygularken, binlerce Müslüman Kardeşler üyesi sivil muhalif tutuklu.
Yüksek güvenlikli Akrep Hapishanesi’nde yaşananlar insan hakları kuruluşlarının gündeminde. Sis göreve geldiğinden bu yana 19 yeni hapishane inşa edildi. Birçok mahkûm hapishanedeki kötü uygulamalar, tıbbi ihmal ve işkenceler nedeniyle hayatını kaybetti. 2017 yılında ABD Mısır’daki insan hakkı ihlalleri nedeniyle yaklaşık 300 milyon dolarlık yardımın dondurdu.
Sisi her şeyi mahvetti
Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Ekonomisti Dr. Abdülaziz Alsavi, aradan geçen yedi yılı değerlendirirken, “Mısır tekrar felakete sürüklendi” diyor:
“Mısır’da korkunç bir sermaye var ve bu sermaye sadece belli kişilerin kontrolünde. Halk ise bu sermayeden yoksun bir şekilde fakirlikle mücadele ediyor. Mısır’da yaşanan tüm bu trajedilerin arkasında derin devletin olduğunu çok iyi biliyor ve görüyoruz. Eğer bir tanıdığınız varsa her şeye sahip olabilirsiniz yoksa yoksul ve yoksun bir Mısır vatandaşı olarak yaşamınızı sürdürmeye mahkûmsunuz.”
STK’lara istihbaratçı zorunluluğu
Alsavi’nin işaret ettiği yasaklar ve yoksunluklar sivil hayatta gözlemlenebiliyor. 2017 yılı bu açıdan daha da kasvetli bir yıl oldu. Cumhurbaşkanı Sisi tarafından onaylanan yeni sivil toplum kuruluşları yasasıyla kurulacak tüm yeni STK’lara üyeleri arasında istihbarat birimleri, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı’ndan temsilcilerin olacağı bir üst kurul tarafından onaylanma zorunluluğu getirildi.
Yasaklar bunlarla sınırlı kalmadı. Mısır yönetiminin baskıcı uygulamalarından gazeteciler, insan hakları örgütleri ve siyasiler de etkilendi. 22 Aralık 2016’da Mısır’daki akrabalarını ziyaret etmek isteyen Al Jazeera çalışanı Mahmud Hüseyin ülkeye girişinden iki gün sonra “yalan haber yapma ve ülkede kaos çıkarma” suçlamalarıyla tutuklandı. Aradan geçen bir yılın ardından hakkında bir tutuklama kararı bulunmamasına rağmen Hüseyin’in tutukluluk hali devam ediyor.
Benzer bir durum ülkenin başarılı genç gazeteci ve akademisyenlerinden olan İsmail el-İskenderani için de geçerli. 2015 yılında Almanya’daki German Council on Foreign Affairs tarafından düzenlenen bir çalıştaydan dönen İskenderani havaalanında gözaltına alındı. “Müslüman Kardeşler üyesi olmak” suçlamasıyla yargılanan İskenderani, hakkında henüz bir hüküm verilmemiş olmasına rağmen üç yıldır hapis yatıyor. İskenderani geçtiğimiz aralık ayında ise askeri mahkemeye sevk edildi. Mısır’da 2013’teki askeri darbenin ardından tutuklanan aktivist Ala Abdul-Fettah ve Şevkan adıyla bilinen fotoğrafçı Mahmud Ebu Zeyd’in tutuklulukları ise uluslararası düzeyde yürütülen tüm kampanyalara rağmen sürüyor. Öte yandan “yurtdışından fon almak” suçlamasıyla iki yıldan uzun bir süredir tutuklu bulunan Mada Yayın Grubu başkanı Hişam Cafer’in sağlık durumunun kötüleşmesine rağmen Mısır yönetimi, gerekli tıbbi bakımı sağlamamakla suçlanıyor.
Medya nefessiz kaldı
Sisi iktidarı medya ve insan hakları kuruluşlarının faaliyetlerini de yoğun biçimde hedef almakta. Mısır hükümeti El-Borsa ve Daily News Egypt gazeteleri ile Misr Al-Arabiya ve Cairo Portal haber sitelerini “terörist kuruluşlar” listesine ekledi. Huffington Post Arapça, Al Jazeera, Al-Sharq, Al-Arab Al-Jadeed ve Mada Masr gibi önde gelen 21 haber sitesine erişimi yasakladı. Bu rakam ilerleyen aylarda 452 siteye ulaştı. Darbe yönetimi ayrıca İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün “Mısır Hapishanelerinde İşkence” konulu raporunun yayınlanmasının ardından kuruluşun internet sitesine erişimi de engelledi.
Sisi’nin Mübarek taktiği
Siyasette de darbe rejimin etkileri görüldü. Mart ayında düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Sisi Hüsnü Mübarek’in yöntemini izleyerek adaylara yönelik baskı kurmaya başladı. Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olması beklenen Halid Ali’nin 2017’nin mayıs ayında gözaltına alındı, daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere salındı.
Öte yandan 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Muhammed Mursi’ye yenilen ve eski rejimin önemli aktörlerinden olan Ahmed Şefik, beş yıldır ikamet ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’nden Mısır’a geri döndü ve cumhurbaşkanlığı için yarışacağını duyurdu. Ancak ülkeye dönüşünden günler sonra Şefik yaptığı açıklamayla seçimlerde aday olmaktan vazgeçtiğini belirtti. Şefik’in kararının değişmesinde Mısır’daki istihbarat birimlerinin baskısının etkili olduğu iddiaları gündeme geldi.
Son olarak 2005’ten 2012’ye kadar Genelkurmay Başkanlığı görevini yapan ve Mısır’ın o dönemde ABD ile ilişkilerinde anahtar rol oynayan Sami Anan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağını açıklamasının ardından kısa bir süre sonra güvenlik güçlerince “aracında seyir halindeyken” düzenlenen operasyonla gözaltına alınması, operasyonların ne boyutlara varabileceğini gözler önüne serdi.
Gelinen noktada Mısır, bir senelik demokrasi tecrübesini yaşayamayan eskisinden kötü bir döneme doğru evrildi. Meydanlardaki ekmek, özgürlük, adalet talepleri karşılanmadığı gibi, yoksulluk daha da öne çıkan bir sorun olarak baş gösterdi.
Dr. Abdülaziz Alsavi’nin tespiti yaşananları özetliyor:
“Mısır halkı demokrasi istiyor. Çünkü demokrasi ile yönetilmeyi bir yıl gibi kısa bir zaman için olsa bile yaşadı ve gördü. Mısır halkı demokrasiyi geri istiyor ama bunu silahla yapmak istemiyor. Çünkü Mısır halkı hiçbir zaman savaşı ve kanı sevmedi. Devrim sırasında da halk silaha sarılmadı. Mısır’da binlerce insana işkence uygulayan binlerce insanın ölmesine ve tutuklanmasına neden olan Mübarek bugün masum, Mursi ise bir suçlu gibi hapishanede ve idamla yargılanıyor.”