”Yolsuzluk bütün çeşitleriyle toplumların altını oyan, onları gelişme yolundan alıkoyan ciddi bir hastalıktır. Biz ülkemizde her vatandaşımız tarafından umut edilen reform ve kalkınma yolunu seçtiğimiz için yolsuzlukla gerektiği gibi, sert bir şekilde mücadele edeceğiz. Bu bağlamda Veliaht Prens başkanlığında kamuda yapılan yolsuzlukları araştırmak amacıyla yüksek bir komite oluşturduk. Allaha şükür ki yolsuzluk yapanların sayısı belli, sınırlı boyutlarda. Bu insanların yaptıkları bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak ne prensleri, ne bakanları, ne iş adamlarını, ne de kamu ya da özel sektörde belli görev ve sorumlulukları olan çalışanları bağlar. Ülkemize katkı yapan vatandaşlarımızla gurur duyuyoruz. Onların yaptıkları işlerde başarılı olmalarını arzu ediyoruz.” Suudi Arabistan Kralı Selman / Yılsonu Basın Toplantısı, 2017
Sanat eserleri alım satımı yapan Robert Simon 2005 yılında bilinmeyen bir sanatçıya ait olan bir tablo satın aldı. Arkadaşı ressam Dianne Modestini’den onu restore etmesini istedi. Dianne, eseri restore etmeye başladığında ender rastlanılan bir keşif yaşandı. Eser, Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi’siydi. Türkçesiyle ‘Dünyanın kurtarıcısı’. Eser meşhur müzayede evi Christie’s tarafından yapılan açık artırmada rekor bir fiyatla el değiştirdi. Uzmanlar, tablo için 100 milyon dolar civarında bir bedel öngörmüşlerdi. Ancak 15 Kasım Çarşamba gecesi, beklentileri fazlasıyla aşan bir müzayede gerçekleşti. Christie’s müzayede evinin kasasına giren miktar, tüm zamanların en kazandıran açık artırmalarından birini haber veriyordu. O gece yapılan satış miktarı 768 milyon doları bulmuştu. Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi’si bir rekora koşmuştu. Uzmanların tahminlerini tam beş misliyle aşan tablo, dünyanın şimdiye dek satışı gerçekleşen en pahalı sanat eseri olarak tarihe geçmişti. Tablo için ödenen miktar ise dudak uçuklatan cinstendi. Tamı tamına 450 milyon 300 bin dolar. Önde gelen sanat uzmanlarından, aynı zamanda Los Angeles şehrindeki bir sanat müzesinin kurucu direktörü Joanne Heyler o gece yaşananları şu ifadelerle özetliyordu.
“Uzun yıllar boyu bu tür müzayedelerde bulundum. Bu derece bir satışa şahit olduğumu hatırlamıyorum. Akıl alacak gibi değildi.”
Akla ziyan parayı ödeyen kim?
Uzmanların biçtiği değerin beş katını ödeyip yaklaşık yarım milyar dolara Da Vinci’nin Salvator Mundi’sini satın alan gizemli sanat hayranı kimdi acaba? “Dünyayı Kurtaran İsa” figürüne o kadar para sayan Katolik Kilisesi olabilir miydi? Kilisede o para ne gezer demeyin sakın. 1935 yılında, bundan seksen yıl önce, ‘Taranta Babu’ya Mektuplar’da ne diyordu Nazım Hikmet:
Papa XI’inci Pi’yi gördüm Taranta – Babu!
Baktım:
ne Azizlerden Jorj’a benziyor
ne Sen Piyer’e.
Onların altın gözlükleri yok
taranmamış
yağlı uzun sakalları vardı
Bunun
taranmamış yağlı uzun
sakalı yok,
fakat altın gözlükleri var.
XI’inci Pi
ki
bir ahırda babasız doğanın vekilidir,
Meryem’e yakın olmak için
nefsi nefisine edip işkence
her gece
mermer sütunlu bir sarayda yatıyor.
Tabloyu satın alan Kilise olsa gerekti. Üstelik “Dünyanın Kurtarıcısı İsa” tablosu işlediği tema itibariyle en çok Vatikan’a yakışırdı. Ancak 7 Aralık 2017 tarihli Wall Street Journal’ı açtığımızda bizi başka bir hikâye bekliyordu. Gazete, eski bir CIA ajanına dayanarak tabloyu satın alanın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman olduğunu iddia ediyordu. Söylenenlere bakılırsa Amerikan istihbaratı 32 yaşındaki Muhammed bin Selman’ın bütün faaliyetlerini yakın takibe almıştı. Gazeteye konuşan eski CIA ajanı Bruce Riedel, teşkilatın Suudi Arabistan masasında uzun yıllar görev yapmış, en kıdemli uzmanıydı. Ve şöyle diyordu:
“Kendi ülkesinde yolsuzluk karşıtı bir kampanya başlattığını ilan eden bir veliaht prensin bir tabloya bu kadar çok para verip satın alması tam anlamıyla bir şok. Şaşırtıcı, insanı sersemleştiren bir tavır.”
CIA ajanı Riedel’e bakılırsa o gün Christi’s müzayede evinin salonunda bulunan isim, elbette veliahtın kendisi değildi. Tabloyu satın alan, veliahtın kuzenlerinden biri, Bedir bin Abdullah’tan başkası değildi. Bedir, vekil alıcı olarak oradaydı. Tabloyu Muhammed bin Selman adına satın almak için orada bulunuyordu.
Kamuoyu Muhammed bin Selman ismi üzerinde neredeyse ittifak etmek üzereyken hemen ertesi gün, 8 Aralık’ta Christie’s müzayede evinden yapılan açıklama şöyle diyordu:
“Christi’s, Leonardo Da Vinci’ye ait Salvator Mundi isimli eserin Abu Dabi Kültür ve Turizm Departmanı tarafından satın alındığını duyurur. Biz, bu değerli tablonun Abu Dabi Louvre Müzesi tarafından kamuoyunun ziyaretine açılacağını görmekten son derece mutluluk duyacağız.”
Para bizim, müze bizim, size ne?
Abu Dabi Kültür ve Turizm Departmanı, Christi’s tarafından yapılan açıklamayı teyit ederek tablonun kendileri tarafından satın alındığını ifade ediyordu ancak Reuters satış için düzenlenen belgeye ulaşmıştı ve aynen New York Times tarafından zikredildiği gibi satış belgesinin üzerinde Suudi kraliyet ailesi üyesi Prens Bedir’in adı yer alıyordu. Yani CIA uzmanı Bruce Riedel’in ifşaatı doğru çıkmıştı. Salvator Mundi resmi olarak Abu Dabi Louvre Müzesi’nin envanterinde yer alıyordu ancak tabloyu satın alan kişi bir Suudi Prensi idi. Ve bir Suudi Prensi, hele hele şu günlerde Muhammed bin Selman’ın onayı olmadan tek bir adım atacak durumda değildi. Zaten Şarkul Evsat Gazetesi eski genel yayın yönetmeni ve Suudi kraliyet ailesine akraba bir isim, Selman el Dusari de sosyal medyada bir Abu Dabi vatandaşı tarafından yazılan ‘Tabloyu satın alan Abu Dabi Kültür ve Turizm Departmanlığı’ şeklindeki mesaja cevaben şunları söylüyor ve konuya son noktayı koymuş oluyordu:
“Söz mantıklı. Para, bizim paramız. Müze, bizim müzemiz. Dünyanın en pahalı tablosu da bizim tablomuz. Peki, bundan size ne?”
Bize ne mi?
Yolsuzluk yaptığı iddiasıyla yüzlerce prensi, işadamını, ülkenin önde gelen isimlerini bir bir evlerinden toplayıp bir önceki kral Abdullah’ın oğlu Muteb gibi el öpüp haracını verenleri serbest bırakan birisi, yarım milyar dolara bir tablo satın alabiliyorsa bir CIA ajanı şu sözleri söylemekte haksız mı?
“Kendi ülkesinde yolsuzluk karşıtı bir kampanya başlattığını ilan eden bir veliaht prensin bir tabloya bu kadar çok para verip satın alması tam anlamıyla bir şok. Şaşırtıcı, insanı sersemleştiren bir tavır.”
İslam’ın en kutsal iki mekânını elinde tutan bir iktidarın, Kudüs meselesinde ABD ve İsrail’in yanında durmayı tercih edip en kutsal üçüncü mekânı sahipsiz bırakmasına bir CIA ajanı kadar olsun eleştiri getirme hakkımız yok mu? Ne demek size ne?
Neresinden bakılırsa bakılsın, tutar yanı olmayan bir durum bu. Kamu malını çalıyorlar diye birilerinin yakasına yapışacaksın, kamu malına zarar vermede onlardan hiçbir farkın olmayacak. Uzmanlar tarafından 100 milyon dolar değer biçilen bir tabloya tutacaksın yarım milyar dolar para sayacaksın. Üstelik sen bunları yapıyorken Ortadoğu inim inim inleyecek, Kudüs’ü savunmak için gencecik çocuklar dayak yiyecek, işkence görecek, sokaklarda ve zindanlarda şehit düşecek.
Ne demek bize ne?
Bir kere o bol keseden harcadığınız para sizin paranız değil. Bütün Ortadoğu’nun o parada hakkı var.
O müze de sizin müzeniz değil. Fransa’nın müzesi. Louvre ismini kullanmak için 30 yıllığına 1 milyar 300 milyon dolar ödemeyi taahhüt ettiniz. Kimi kandırıyorsunuz?