İsrail’de yapılan 9 Nisan erken seçimlerinin sonuçları açıklandı. Buna göre Benjamin Netanyahu’nun Likud Partisi 36 sandalye ile sandıktan birinci çıkmayı garantiledi. Netanyahu’nun etrafında kümelenmiş İsrail aşırı sağının 120 sandalyelik Knesset’teki 65 sandalyeyi kazanması bir gerçeğe işaret ediyor. İsrail Başsavcısı Avihay Mendelbit tarafından hazırlanan 57 sayfalık iddianame İsrailli seçmenin kararını demek ki pek etkilememiş. Oysa Netanyahu hakkında hazırlanan 3 ayrı dosya vardı. 4000 numaralı dosyada “rüşvet ve görevini kötüye kullanma”; 1000 ve 2000 numaralı dosyalarda ise “yolsuzluk ve yine görevi kötüye kullanma” suçlamaları bulunuyordu. Şubat ayının son günlerinde açıklanan iddianamenin Netanyahu’ya seçimi kaybettireceği söylenirken imdada Trump yetişti. Ortada fol yok, yumurta yokken birden İsrail’in Golan işgalini ABD yönetimi olarak tanıyacaklarını duyurdu.
Golan hamlesi işaret fişeği
7 Nisan günü ABD Başkanı Donald Trump, kendi partisine mensup Amerikalı Yahudiler topluluğuyla bir araya geldi. Görüşmede Golan kararını nasıl aldığını açıklayan Trump’ın dile getirdiği bir detay fazlasıyla dikkat çekiciydi. Trump kararın Netanyahu ve İsrail yönetimi açısından tam bir sürpriz olduğunu, İsrail tarafının böyle bir hamleyi beklemediğini ifşa etti. Aynı görüşmeye ilişkin diğer detaylar da gözden kaçmayacak cinstendi. Trump, Netanyahu için Yahudilere “Sizin Başbakanınız” diyordu. Ülkesinin İsrail Büyükelçisi David Friedman’dan bahis geçtiğinde ise “Sizin büyükelçiniz” ifadesini kullanıyordu. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Göreve seçildiği günden bu yana “Demokles’in kılıcı” gibi tepesinde sallanan Rusya soruşturması’nın Golan kararıyla eş zamanlı olarak ilk defa Trump’ın lehine bir seyir izlediğini hatırlatalım.
AIPAC etkisi
Ayrıca yine Golan kararıyla eş zamanlı başka bir etkinliği dikkatinize sunalım. ABD siyasetini doğrudan en fazla etkileyen lobi gruplarının Yahudilere ait olduğunu bilmeyen kalmadı. Yahudi lobisinin en etkin kurumu ise AIPAC, yani Amerika İsrail Halkla İlişkiler Komitesi. 25 Mart’ta başlayan komitenin yıllık toplantısına on binler düzeyinde katılımın yapıldığı dile getiriliyor. Komitenin bu yılki gündemine bakıldığında üç ana konu göze çarpıyor.
– ABD yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması,
– Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak ilanı
– İsrail’in güvenliği
Bu yıl yapılan toplantıya Demokrat Partili başkan adaylarının katılmaması bilhassa dikkat çekiyor. Durumu Demokrat Partili kongre üyesi İlhan Ömer’in AIPAC’e ilişkin yaptığı açıklamalara yormak elbette mümkün değil. Mevzu daha derinlere gidiyor. Evet, Ömer’in dediği gibi AIPAC parayla Amerikan kongre üyelerini resmen satın alıyor. Fakat bu defa gündemde AIPAC-Trump ilişkisi söz konusu. Bu kez mesele sadece para değil. Belki Yahudilerin, belki de Trump’ın teklif ettiği bir takas söz konusu. “Rusya soruşturmasına karşılık İsrail işgallerinin tanınması.” Böylece haklarında açılan soruşturmalarla koltuklarında zor günler geçiren iki siyasetçinin (Trump-Netanyahu) ortak bir hedefe kilitlenmesi sağlanmış oluyor.
Batı Şeria: Seçim vaadi
Küresel trafik polisi rolünü ABD’deki Yahudi lobisinin kulağından tuttuğu Trump figürü yapıyorken, Netanyahu açısından “gaza basmak” hiçbir açıdan mesele değil. Nitekim hakkında açılan iddianamelere rağmen, yaptığı onca “yolsuzluk” ve “görevini kötü kullanma”ya rağmen, seçim analistlerinin “bu seçimi kaybedecek” yorumlarına rağmen Netanyahu galip gelebiliyorsa bunu seçim vaatlerine borçlu. Peki, İsrailli seçmene ne vaat etti? Batı Şeria’yı.
Evet, arkasına Trump’ın desteğini alan Netanyahu, seçimlere bir gün kala kameraların önüne geçmiş yine aynı vaadi yapmaya devam ediyordu. Seçimlerden galip çıkarsa Batı Şeria’daki yasadışı Yahudi yerleşim bölgelerini İsrail’e ilhak edecek, yani işgal edecekti. Tıpkı Golan meselesinde yaptığı gibi… 8 Nisan Pazartesi günü İsrail televizyonları rüşvetçi İsrail Başbakanı’nın sesiyle çınlıyordu. “Tüm Yahudi yerleşim bölgeleri İsrail ulusal sınırları içerisine dahil edilecek”ti.
“Onlara bunun gerekli olduğunu söyledim. Bu iş olacak. Fakat bu seçim için ‘yeniden ısıtıp’ gündeme getirdiğim bir şey değil” diyerek meseleyi ABD Başkanı Donald Trump’ın temsilcileriyle istişare ettiğini ifade etmekten kaçınmıyordu. Batı Şeria’nın işgali aşama aşama ve ABD’nin onayı ile gerçekleşecekti. Filistin Özerk Yönetimi’ne bağlı Batı Şeria’da halen 200’den fazla yasadışı Yahudi yerleşimi mevcut ve burada 600 bini aşkın Yahudi yerleşimci yaşıyor.
Araplar her zamanki gibi uyuyor
30 Mart’ta Tunus’ta yapılan Arap Birliği Zirvesi’ni gözünüzün önüne getirin. Golan kararına birliğin Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt tarafından verilen cevabı hatırlayabildik mi? Karar uluslarararası hukuka aykırıymış. Golan Suriye toprağıymış. İsrail kademeli olarak daha fazla Arap toprağı ele geçirmek istiyormuş. ABD, İsrail’i şımartıyormuş. Bu beylik sözlerin hâricinde 22 Arap ülkesinden oluşan “koca” Birliğin tek bir eylem kararı bulunuyor mu? Netanyahu’nun seçim vaadi olarak Batı Şeria işgalini gündeme getirmesine şöyle dişe diş bir karşılık veren bir Arap lideri oldu mu?
Bakın, Arap dünyasında neler döndüğünü size anlatayım. Bir Yahudi hahamı Suudi Arabistan’ı ziyaret ediyor ve izlenimlerini İsrael Hayom gazetesine makale olarak kaleme alıyor. “Suudi halkı çok sevimli. Seçkin bir kültüre sahip” mealindeki yazıyı kitlesel bir propaganda aracı olarak yayan kim, bilin bakalım? İsrail Dışişleri Bakanlığı…
Arapça yayın yapan resmi twitter hesabından ballandıra ballandıra yapılan yayına Suudi vatandaşları tarafından yapılan yorumlar da gayet olumlu. Arap dünyası görüldüğü gibi İsrail ile balayı mevsiminde. Kınamaların sözde kaldığını, daha ötesine varmayacağını aslında her iki taraf da gayet iyi biliyor.
Seçilmişlik ve misyon
Yine gözden kaçırılmaması gereken önemli bir gerçek ise ABD Dışişleri Bakanı Pompeo tarafından dile getirilen seçilmişlik ve misyon meselesi. Hatırlanırsa Yahudilerin Purim Bayramı için Kudüs’e giden Pompeo, burada CBN’e bir mülakat vermişti. Antik çağda Yahudilerin kurtuluşuna vesile olan Kraliçe Ester’e gönderme yapan sunucunun “Yahudiler Purim Bayramı’nda Kraliçe Ester’in Yahudileri yok olmaktan kurtarmasını kutluyor. Trump da, Ester gibi Tanrı tarafından Yahudileri kurtarmak için gönderilmiş olabilir mi?” sorusuna Pompeo’nun cevabı “Bir Hristiyan olarak bunun kesinlikle mümkün olduğuna inanıyorum” olmuştu.
ABD-İsrail ilişkilerinin Trump ile girdiği boyuta bir de buradan bakmak gerekiyor. Bugün Amerikan yönetiminde etkin konumda bulunan Evanjelistlerin pek çoğu aynen Pompeo gibi düşünüyor. Onlara göre Trump Tanrı tarafından seçilmiş bir başkan ve özel bir misyona sahip. Bu özel misyon da Yahudilerin kurtarılması. Hadi çık bakalım işin içinden!