ABD’ye karşı, İran’a mesafeli

Irak seçimlerinde Mukteda Sadr’ın listesinin birinci çıkması, bölgedeki dengeleri de sorgulattı. Sadr’ın milliyetçi kimliği, dış güçlere mesafeli duruşu, ABD ve İran güdümünden kurtulamayan Irak için bir şans mı? Sadr’ın önderliğindeki yönetimde Irak’ta ve bölgede nelerin değişeceği merak konusu.

Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra bir türlü suların durulmadığı Irak’ta 12 Mayıs’ta dördüncü kez genel seçimler için sandık başına gidildi. Halkın hükümetten beklentisinin azalmasının bir göstergesi olarak seçime katılım oranı geçmiş yıllara göre düşüş gösterdi. ABD işgalinden bu yana güvenlik ve istikrarın sağlanamadığı ülkede yaygın yolsuzluk iddialarından rahatsız olan kimi Iraklılar tepkilerini seçimlere düşük katılım göstererek ortaya koydu. Kimisi de bu bozuk düzene karşı olacağını söyleyen ve yeni şeyler vaat eden Şii lider Mukteda Sadr’ın listesini birinci çıkartarak değişime yeşil ışık yaktı.

Irak’taki seçime irili ufaklı yirmi yedi koalisyon ve grup katıldı. Bu seçimin önceki seçimlerden en büyük farkı, bu defa İran’a yakın siyasi parti ve gruplar, hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi. 329 sandalyeyle hükümet kurulabilen parlamentoda Muktedâ Sadr’ın liderliğindeki Sairun koalisyonu 54 milletvekiliyle birinci sırada yer alırken, İran’a yakınlığıyla bilinen ve Haşdi Şabi’nin komutanlarından Hadi Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu 49 ile ikinci ve Haydar el-İbadi’nin öncülük ettiği Nasr koalisyonu 42 sandalye ile üçüncü sırada yer aldı. Tüm partilerin hükümeti kurmak için gereken 165 sandalyeyi bulamaması, çok partili bir koalisyon kurulması gerekliliğini oluşturdu.

MEZHEPÇİ POLİTİKALARA MESAFE KOYDU

Öte yandan bu seçimlerde ilk defa Güney Kore’den getirtilen cihazlarla elektronik olarak oy kullanıldı. Seçim hilelerinin önüne geçmek için yapılan bu uygulama, durumun tam tersi olduğunu ortaya koydu. Seçime hile karıştığı iddiasıyla itirazlar hala devam ettiği için, elektronik cihazlarla sayılan oyların elle sayılma kararı alındı. Bu durum seçimin sonuçlarına etki edebileceği gibi, koalisyonun kurulma süresinin de uzamasına sebep olabilir.

Sonuçların değişme ihtimali olsa da öne çıkan en kesin ihtimal, Sadr’ın ittifakının liderliğinde geniş bir koalisyon hükümeti kurulması. Mukteda Sadr, “Iraklılık” kimliği ve mezhepler üstü siyaset vurgusuyla, iç politikada politik bütünleşme, dış politikada ise hem İran’ın hem de ABD’nin nüfuzlarını sınırlandırmak istemesinden dolayı halkın desteğini kazandı. Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun Sünnilere yaptıkları hala unutulmasa da, İran ve mezhepçi politikalarla arasına mesafe koyması, Irak’ın bu seçimlerde yakaladığı en büyük şansı. Mukteda Sadr’ın listesinin başta olduğu bir koalisyonun kurulması kaçınılmazken, Sadr’ın önderliğindeki yönetimde Irak’ta ve bölgede nelerin değişeceği de merak konusu.

ULEMADAN BEKLENMEYECEK ESNEKLİK

Gençler arasındaki protest ve seküler akımların hızla yayıldığını fark eden Mukteda Sadr’ın, ulemadan beklenmeyecek esneklikte açılıma gittiğini söyleyen İRAM Başkan Vekili Hakkı Uygur, Sadr sonrası Irak’ı neler beklediğini şu ifadelerle açıkladı: “Mukteda Sadr etkili Şii bir figür, karizmasını ailevi bağlarından ve özellikle 2007 sonrasında ABD işgaline karşı Mehdi Ordusu’yla giriştiği direniş hareketinden alıyor. Babasının Saddam Hüseyin iktidarının en zor zamanlarında dahi Irak’ı terk etmemesi ve İran’a sığınmaması, İran’a yakın gruplarca ‘Baasçılık’ ithamına neden olduysa da ailesinden birçok kişi gibi babasının da ‘şehit’ edilmesi taraftarlarınca Mukteda’nın karizmasının nedenlerinden görülüyor. İşgal sonrası eski Baasçı- Sünni gruplarla çatışma esnasında mezhep çatışmasını körüklediği, en azından komutası altındaki grupların cinayetlerini önleyemediği yönünde suçlamalar olsa da, özellikle Mehdi Ordusu’nu silahsızlandırmasından ve İran’a gitmek zorunda kalmasından sonra söylemleri daha kuşatıcı hale geldi.

İRAN VE ABD’Yİ AYNI KEFEYE KOYDU

Maliki hükümetinin mezhepçi politikalarının ve İran’ın güdümüne girmesinin Irak’ı nasıl bir yıkım ortamına soktuğunu fark ettiği için zamanla İran ve mezhepçi politikalarla arasına mesafe koydu ve bu hususta Şii dünyasının en büyük taklit mercii olarak kabul edilen Necef’teki Ayetullah Sistani ile paralel hareket etmeye başladı. Diğer Şii dini-politik yapılanmaların aksine İran ve ABD’yi müşterek olarak yabancı güçler kategorisine sokması İran’da hoş karşılanmadı, özellikle Suudi Arabistan-İran gerginliğinin zirve yaptığı dönemde Arabistan’ı ziyaret etmesi Mukteda’nın yolunu İran’dan ayırmaya çalıştığı yorumlarına neden oldu. Son tahlilde Mukteda’nın Şii dünyasının en güçlü ulema ailelerinden birisinin varisi olarak İran ile bir çatışmaya girmesi mümkün olmasa da, Irak’ın içinde bulunduğu iç çatışma girdabından kurtulması için Sünniler ve bölge ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesini bir zaruret olarak görüyor.

TEK HEDEF ÇATIŞMADAN UZAKLAŞTIRMAK

İç politikada açılıma giden Sadr, Şii fıkhında ‘dokunulması dahi caiz olmayan’ komünistler ve liberallerle işbirliği yapmaktan çekinmedi. Necef’ten bir kadın komünist parti milletvekilini meclise seçtiren Mukteda, üstelik bunu eskiden temsilcisi olduğu Kum’daki Ayetullah Hairi’nin tüm haram fetvalarına ve Velayeti gibi İranlı yetkililerin tehditlerine rağmen gerçekleştirdi. İşgal sonrası Irak siyasetinin çok parçalı yapısı içinde şüphesiz Mukteda Irak’ın tek belirleyici aktörü olmayacak, ancak İbadi gibi denge figürlerinin daha rahat hareket etmesini sağlayacak ve İran’ın baskısını önlemeye yardımcı olacaktır.

Seçime katılım oranlarının gösterdiği gibi halkın sivil siyasetten ümidini kesmesi Irak’ta mezhebi farklılıkları önemsiz hale getiriyor ve tüm siyasal yapıyı tehdit ediyor. Mukteda Sadr’la, gençlere ve milliyetçi güçlere yönelik benzer açılım çabasında olan Ammar Hekim’in çabalarının sonuç vermemesi durumunda Irak’ı çok daha zor ve parçalı bir dönem bekliyor demektir. Önümüzdeki dönemde İran’a mesafeli İbadi, Hekim, Sadr üçlüsünün en önemli çabalarından birisi de kuşkusuz ABD-İran arasındaki artan gerilimi Irak’tan uzak tutmak ve ülkeyi bir çatışma alanına dönüşmekten korumak olacaktır. Söz konusu gerilimin sınırlı da olsa sıcak bir çatışmaya dönmesi durumunda bu güçlerin bir seçim yapmak zorunda kalacakları ileri sürülebilir.”

BAŞBAKAN Şİİ OLMAK ZORUNDA

BİLGESAM Ortadoğu Araştırmaları Sorumlusu Ali Semin, Irak’ta muhalefetin olmadığını, seçilen herkesin hükümet içindeki kabinede yer aldığını ifade ederek, Irak’taki siyasette uzlaşının önemli olduğunu vurguladı. “Bu sistem Amerika’nın 2003 yılından beri getirdiği sistemdir. Bugün istediğiniz kadar bir Kürt partisi olarak ya da bir Sünni, Arap partisi olarak birinci sırada yer alın, hükümeti kuracak, başbakan olan kişinin Şii olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii, meclis başkanı ise Sünni olacaktır. Bunu hiçbir şey değiştirmiyor. Bu yüzden Irak’taki seçimlere sonuçlarından ziyade, etnik ve mezhepsel açıdan bakmamız gerekiyor.

Seçim sonucunda Mukteda Sadr’ın 4’lü ittifak kuracağı ihtimalleri üzerinde konuşuluyor. Mukteda Sadr, kendisi aday olmadığı için, sadece koalisyonun içinde yer alacak. Kendisine en yakın gördüğü Irak eski Başbakanı Abadi’ye destek verebilir. Çünkü Sadr, kontrol edebileceği bir başbakan olsun ister. Mukteda Sadr Irak siyasetinde çok konuşulan bir isim olduğu halde, şu ana kadar Irak’ın siyasi yapılanmasında görev almış değil. Bir liste kuruyor, destekliyor ve o liste kazandığı zaman söz sahibi oluyor. Etkili olmasının sebebi ise; Şii ve din adamı olması, çok ciddi bir taraftarının olması, Iraklılık bilinci, Arap milliyetçiliğinin olması, diğer Şii partilerden farkı da İran’a uzak olması. ABD ile ilişkileri kötüleştiği, körfez ülkeleriyle ilişkileri olmadığı zaman mecburen İran’a yanaşıyor. Irak siyasetinde etkili olmasının en önemli sebebi, milliyetçiliği. Şii bir lider de olsa, mezhebi çok fazla dikkate almaz. Bundan iki yıl önce Mukteda Sadr Irak hükümetinin verdiği reform sözünü tutmadığından dolayı iki milyon kişiyi sokağa dökmüştü. Bu taraftarın içinde Türk, Kürt, Arap ve Sünni de vardı. Mukteda Sadr, Irak’ta Iraklılık bilinci etrafında çatı bir lider olarak karşımıza çıkıyor.”

TÜRKİYE’DEN MUKTEDA’YA SICAK MESAJLAR

Şu an için Irak’ta hiçbir şeyin net olmadığını söyleyen ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü Bilgay Duman, oylar yeniden sayıldığı taktirde dengelerin de değişebileceğini iddia etti. “Şimdilik en fazla milletvekili çıkaran grubun lideri Mukteda Sadr’ın nasıl bir koalisyon kuracağı önemli. Çünkü hiçbir şekilde tek başına hükümet kuramıyor. Seçim sonrasında yaptığı açıklamada kiminle koalisyon yapacağına dair üstü kapalı işaret vermişti. O konuşmada üç grubu açıklamaya katmadı. KYB, Nur Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu, Fetih koalisyonu, onun dışındaki bütün gruplarla işbirliği yapabileceğini söyledi.

Nitekim hemen El Hekim’in lideri olduğu Hikmet listesiyle ve Abadi’yle işbirliği yapacağını açıkladı. Sünnilerde ise Allavi’yle çok yakın temas kurulduğunu biliyoruz. Onun dışında Kürt gruplara baktığımızda da KDP ile bir ittifak ilişkisi olabilir gibi gözüküyor. Fetih listesinin yani Abadi’nin Şii milislerin içinde olduğu listenin pozisyonunu önemli. Fetih listesinin tamamı hükümete girmese de, Mukteda Sadr Şii halkının teveccühünün olduğu Fetih listesini dışarıda bırakma politikası izlemeyecektir. En büyük ihtimal, Hadi Amiri’nin lideri olduğu Bedir Örgütü’nün hükümete katılması.

Türkiye’nin konumuna baktığımız zaman, Mukteda Sadr ile ilgili sıcak mesajlar verdiğini görürüz. Haydar Abadi ile de ilişkileri iyiydi. Burada İran’ın dengesinin nasıl olacağı önemli. İran bu anlamda hem hükümete hem de muhalif kanada bir kanadını sokarak her iki tarafı da dengelemiş olacaktır. Amerika Haydar Abadi üzerinde ısrarla duruyor. Haydar Abadi’nin yeniden başbakan olması ihtimali çok fazlasıyla konuşuluyor. Bu durum Amerika’nın da işine gelmiş olacak. Irak’ta bugüne kadar kurulan hükümetlerin hepsi, Amerika ve İran’ın dengeyi bulduğu noktada oldu. Türkiye’nin de buradaki pozisyonu önemli olduğundan, herkesi tatmin edebilecek orta yollu bir hükümetin ortaya çıkması söz konusu olabilir.

IRAK İÇİN SON ŞANS OLABİLİR

Mukteda Sadr’ın seçimlerde nasıl birinci çıktığı da önemli. Mukteda Sadr kendi tabanına en hakim olan, tabanını konsolide edebilen ve harekete geçirebilen en önemli güçlerden bir tanesi. Mukteda Sadr’ın söylemlerine bakıldığında; devlette yeniden yapılanma isteyen, yolsuzluklara karşı duran, teknokrat hükümeti savunan, Irak’taki devlet kimliğinin sahip çıkılması gerektiğini söyleyen, daha milliyetçi ve dış güçlerin etkisine karşı çıkan bir lider. Böyle bir güç Irak’ta birinci parti oluyorsa, bundan sonraki hükümetin bu yönde politika izlemesi gerektiği anlamına gelir bu. Ve bu Irak için son şanslardan bir tanesidir. Yeni hükümet biraz daha farklı kurulabilir. Çünkü burada Mukteda Sadr’ın rolü olacak ve Mukteda Sadr, kendi listesinde olduğu gibi hükümette de daha bağımsız ve teknokratlara yönelecektir. Bu bir anlamda Abadi hükümetinin yaptığı revizyonların devamı niteliğinde olacaktır. Bir değişim havası var, seçime katılımın bu kadar düşük olması da Iraklıların siyasetten beklentilerinin son derece düşük olduğunu gösteriyor. O nedenle hükümetin yeniden halkı kazanma çabası içerisine girmesi lazım. Irak’ta yeni bir yapı yavaş yavaş hissedilmeye başladı.”

Benzer konular