İki yılda her şeyi değiştirdiler
Türkiye-Rusya ilişkileri, Erdoğan ve Putin görüşmeleri ile tarihte görülmemiş bir seviyede devam ediyor ve her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor. Ama önce bir kısa hatırlatma yapalım… Çok değil Kasım 2015’te Türkiye, Suriye’de operasyonlara katılan bir Rus jetini hava sahamızı ihlal ettiği gerekçesiyle vurarak düşürmüştü. Bu gelişme üzerine Rusya, Türkiye’ye bir dizi ekonomik yaptırım uygulamaya başlamış ve ilişkiler tarihin en sıkıntılı dönemlerinden birine girmişti. İki ülke arasındaki kopukluk sadece Türkiye’yi etkilemedi. Bu süreçte Suriye tam bir cehenneme döndü. Oysa, ABD ve AB’nin tehditlerine karşı bölgedeki en güçlü ittifaktı. Türkiye’nin Rusya ile yaptığı hayati önemde enerji anlaşmaları vardı. Tam bir belirsizlik hakimken, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve Putin yüzünü yeniden Türkiye’ye döndü. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri bir ümit darbe gerçekleşir diye beklerken Putin’in Erdoğan’ı arayarak hem destek hem de “bilgi vermesi” ilişkilerin normalleşmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Erdoğan’ın darbe sonrası ilk dış ziyareti de zaten Rusya’ya oldu. İki lider arasında Kasım 2015’ten bu yana yapılan ilk görüşme oldu. Sonrasında tam 9 kez bir araya geldi iki lider. Toplam 10 görüşmenin 7’si son bir yılda üçü ise son bir ayda gerçekleşti. İki lider 15 Temmuz’dan sonra kamuoyuna yansıdığı kadarı ile 19 kez de telefonda görüştü. Peki neler oldu bu yoğun görüşme trafiğinin sonucunda. İlk etapta uygulanan kısıtlamaların tamamına yakını iki ülke tarafından kaldırıldı, ticaret hacmi yüzde 20’nin üzerinde arttı, Türkiye’nin S-400 hava savunma sisteminin alımı için anlaşma imzalandı, Türk Akımı doğalgaz boru hattı projesinin inşası başladı, Akkuyu Nükleer Santrali konusunda önemli adımlar atıldı ve Suriye’de iç savaşın sona erdirilmesi için çok önemli somut adımlar atıldı. Esed’siz ve toprak bütünlüğü korunan, kanın durduğu, terörden arındırılmış, savaştan kaçan halkın yıkılmış varan olmuş olsa da şehirlerine geri döndüğü bir Suriye için Erdoğan ve Putin’in daha sık görüşme yapacağını söylemek mümkün. Her şeyi bir kenara bırakalım coğrafyamızdaki büyük bir meselenin ABD’siz çözüme kavuşması konunun en önemli noktası.
***
Sizin çocuk vatan haini çıktı Ayşe Hanım
“Haram lokma yedirmedim. Abdestsiz süt vermedim. Ben küçükken biliyordum çocuğumun böyle kahraman olacağını. Benim çocuğum Fen Lisesini kazanmasına rağmen, bu vatana hizmet için Polis Kolejine gitti. Vatan sevgisi ile büyüdü benim çocuğum. Onun için benim çocuğum vatanına ihanet etmez. Gurur duyuyorum, başım dik. O da başı dik olarak girdi, kor gibi imanı var onun. Yalandan uzak büyüttüm, paralarla oyalamadım ben onu. Vatan sevgisi var onun içinde. Bir kahraman annesi olarak gurur duyuyorum” Bu sözler, 17-25 Aralık kumpas belgelerini ABD’ye götüren ve karşılığında FBI’den 50 bin dolar aldığını Mehmet Hakan Atilla’nın New York’ta yargılandığı davada itiraf eden eski İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü Komiser Yardımcısı Hüseyin Korkmaz’ın annesi Ayşe Korkmaz’a ait. Ayşe Korkmaz, oğlu Hüseyin 17-25 Aralık kumpasından dolayı hapse atıldığında Çağlayan Adliyesi önünde STV’ye konuşmuştu. Kaydı YouTube’da duruyor. Bir anne evladının arkasında durur elbette. Kapı gibi durur hem de. Kolay değil polis çıkmıştı. Her polis, annesi için ayrı bir kahramandır. Fakat o evlat, bu ülkeyi resmen sattığını ABD mahkemesinde itiraf etti. Annesi, o gün “benim çocuğum vatanına ihanet etmez” dese de evladı “belgeleri ben kaçırdım ve karşılığında FBI’dan 50 bin dolar aldım” dedi. Ne diyelim ki. Vatanını 50 bin dolara satan kişi, annesini düşüreceği utanç halini de düşünmemiştir.
***
Papa uyardı: Şeytanla görüşmeyi kesin
Papa Francesco, şeytanın “sis” gibi bir şey değil, gerçek bir kişi olduğunu söyledi ve “Şeytanla diyaloğa girerseniz kaybolursunuz. O bizden daha akıllıdır” uyarısında da bulundu. Hristiyan dünyasında bir hayli gündem olan bu açıklamasını İtalyan Katolik Kilisesi’nin televizyon kanalında yapan Papa’nın şeytanı tasvir etme biçimi Müslüman dünyası için ise mizah konusu oldu. “Şeytan kötülüktür. Milano’daki sis gibi değildir. Yayılan bir şey değildir, bir kişidir” diyen Papa, şeytanla iletişimden kaçınılması gerektiğini de söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Kesinlikle emin olduğum bir şey söylemek istiyorum. Şeytanla diyaloğa girilemez. Şeytan’la diyaloğa girerseniz kaybolursunuz. O bizden daha akıllıdır. Sizi altüst eder, başınızı döndürür ve kaybolursunuz.” Papa sunucunun “yani şeytanın bir adı ve soyadı olduğunu mu söylüyorsunuz?” diye sorması üzerine de “Evet, eminim” diye cevap verdi.
***
6 yıldır yıkılmayan Esed 15 saniyede bitti
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Mısır ve Türkiye ziyaretlerinin öncesinde Suriye’nin Lazkiye kentindeki Hmeymim hava üssüne beklenmedik bir ziyaret gerçekleştirdi geçtiğimiz hafta. Putin’i karşılamak üzere gelenler arasında Suriye’nin eli kanlı lideri Esed de vardı. Burada yaşananları servis edilen bir videodan görüp izledik. Suriye’de 6 yıldır taş üstünde taş bırakmayan, binlerce masum sivili, çocukları katleden Esed, Putin’i takip etmek için hamle yaptığında bir Rus general tarafından kolundan tutularak durduruldu. Önündeki sarı çizgiyi geçmesi engellenen Esed’in tüm imajının yerle bir olduğu o anları kaydedip sonra da servis eden tabii ki Ruslardı. Esed ancak Putin’in tören alanındaki kabulleri tamamlandıktan sonra görüşme fırsatı bulabildi. Putin ardından da Türkiye’ye geldi. Esed’in artık Suriye denkleminde yeri olmadığını 15 saniyelik bir video ile tüm dünya görmüş oldu.
***
İsrail’in Tavil sendromu!
İsrail askerleri, işgal altındaki Batı Şeria’nın El Halil kentinde pazar günü yaşanan Kudüs protestolarında gözaltına aldığı down sendromlu Muhammed et-Tavil’e de işkence yaptı. Bölgedeki İsrail askerleri tarafından da tanınmasına rağmen gözaltına alınan Tavil, yaklaşık bir saat tutulduğu karakolda kendisine şiddet uygulandığını söyledi. Cesareti karşısında İsrail askerinin ne kadar çaresiz ve ne kadar korkak olduğunu da bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Down sendromlu Filistinli gencin babası da “Muhammed’in durumunu bilmelerine rağmen kendi aralarında attıkları kahkahalarla onu gözaltına aldılar ve dövdüler” diye konuştu. Üzeri aranırken ve İsrail askerleri tarafından itip kakılırken fotoğraflanan Tavil’in görüntüsü beklendiği gibi dünyayı ayağa kaldırmadı. Hiçbir Batı ülkesi down sendromlu bir gence yapılan muameleyi kınamadı. Vicdanları kaşıyan ses ise Türkiye’den geldi. Uluslararası Down Sendromu Federasyonu Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay, Filistinli gencin ailesi ile birlikte Türkiye’ye getirileceği açıkladı.
***
FBI’ı merkeze çektik
ABD’ye kaçan FETÖ’cü komiser Hüseyin Korkmaz’ın “FBI bana 50 bin dolar verdi” itirafı karşısında anında reaksiyon gösteren Türkiye, ülkemizde görevli bulunan ve resmi sayısı 30 civarındaki FBI çalışanları hakkında inceleme başlattı. New York’ta devam eden ve ikinci 17-25 Aralık olarak değerlendirilen kumpas davası, ABD’nin Türkiye’ye nasıl bir tuzak kurduğunu da gözler önüne seriyor. Sınırlarımızda PKK’yı besleyerek gönderdiği silahlar ile neredeyse mini bir Pentagon kuran, Kudüs çılgınlığı ile can damarımıza basan ABD ile müttefiklik ilişkimizin kalmadığı artık aşikar. New York’taki mahkemeden çıkarılmak istenen sonuç ve FETÖ’cülerin itirafları 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki toz bulutlarını da aralıyor aslında ve Türkiye bir irade ortaya koyuyor. Dış istihbaratların cirit attığı değil, FBI’ın merkeze çağrıldığı bir dönemdeyiz. Bu duruş önemli. Peki FBI soruşturması sonucunda ne olacak? Bakın şu yaptırımları konuşmak bile önemli; Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na çağrılan FBI görevlisinden, FETÖ’cü Korkmaz’ın ifadeleri hakkında izahat istendi. FBI ajanlarının özellikle 17-25 Aralık öncesinde ve sonrasında FETÖ’cülerle yasa dışı ilişkileri olduğu tahmin ediliyor. ABD’de ifade veren Korkmaz’ın itirafları ile ortaya çıkan bu bağlantı üzerine harekete geçen Türkiye, yasa dışı irtibatları tespit edilen FBI ajanlarına ilişkin soruşturma hazırlığı sürdürülüyor.
***
Türkiye 4 yılda çok şişmanladı
Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Türkiye’de 2013 yılında 8,3 olan obezite oranının 9,9’a yükseldiğini açıkladı. Bakan Demircan’ın verdiği rakamlar gelecek açısından çok korkutucu. Son 4 yıldaki obezite büyüme oranındaki fark “hızla kilo aldığımızın” göstergesi. İnsan sağlığını etkileyen faktörler belli. Genetik, çevre, beslenme, yaşam tarzı ve hareketsizlik konuları kilo alınmasında belirleyici rol oynuyor. Buna karşın Türkiye’de kötü beslenme, özellikle fast food, aynı zamanda sanayi ürünü besinler herkesi tehdit ediyor. Karbonhidrat ve nişasta bazlı beslenme hızla kilo aldırıyor. Fakat kurumlar obezite ve sağlıksız beslenmeye karşı ortak hareket etmiyorlar. Bir kere hareketli bir toplum olmaktan çıktık. Bakan Demircan da uyarıyor, akıllı telefon ve cihazlar sağlığı olumsuz etkiliyorlar. Teknoloji çağı, hareketli yaşamı bitirdi. Çok basit bir eleştiri olacak belki ama telefon, tablet ve bilgisayardan kafasını kaldırmayan çocuklar sokakta oymamaktan bihaberler.
Demircan’ın şu çağrısı çok önemli: “Tedbir almalıyız. Bu konuda bilim adamlarının bize yol göstereceğine inanıyorum.”
***
FETÖ sokaklardan da kazındı
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Aralık ayı toplantılarının 4. birleşiminde, sokak isimlerine FETÖ düzenlemesi yaptı. İstanbul genelindeki “Gülen” ve “Paralel” gibi kelimelerden oluşan veya anlamsız, gülünç, ahlaka mugayir bulunan 192 yol ve sokak isminin değiştirilmesi teklif edildi. 103’ünün ismi değiştirildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı oy birliğiyle onayladı. İsmi değişen yerler arasında Gülen Caddesi, Hakan Şükür, Zaman, Samanyolu, Sızıntı, Aksiyon, Cihan, Himmet, Hizmet, Dumanlı gibi sokak isimleri de var. Vatandaşlardan gelen şikayetler ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın konuyla ilgili çalışması neticesinde belirlenen sokak isimlerinin değiştirilmesine; AK Parti, CHP ve MHP’li meclis üyeleri hep birlikte olumlu oy kullandı.
***
Mesele Kudüs olmaktan çıktı
Televizyonculuk yavaş yavaş dijitale kayıyor. Bu geçiş birden olmayacak fakat internetten yapılan canlı yayınların hatırı sayılır bir izleyici kitlesi var. Yeni Şafak da bir süredir hem sosyal medyadan hem ve web sitesi üzerinden çok güçlü ve etkili canlı yayınlar yapıyor. Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül ile birlikte haftada bir canlı olarak yaptığımız Sosyal Yorum programı da çok ilgi gördü ve her bölümü binlerce kez izleniyor. İbrahim Karagül’ün özelde Ortadoğu ve dünya siyasetine dair analizleri kısa sürede sosyal medyada seri halde paylaşılıyor. Türkiye’nin öncülüğünde toplanan İKO’nün Kudüs’ü Filistin’in başkenti ilan etmesini konuştuğumuz programda İbrahim Karagül, geleceğe dair kayda geçirilmesi gereken cümleler kurdu. Tespitlerinin bir kısmını başlıkla halinde alıntılamanın doğru olacağını düşündüm:
– İslam Konferansı Örgütünün dünyanın en büyük gücü Amerika’ya meydan okuması bence takdire şayan ve alkışlanacak bir şeydir. Bu eylem, kararlılık ve bu pozisyon alış aslında takdir edilecek bir şeydir. Burada tabii Türkiye inisiyatifi belirleyici. Türkiye böyle bir girişimde bulunmasaydı böyle bir zirve olmayacak, böyle bir karar da alınmayacaktı.
– Türkiye, dünyanın en büyük gücü olan Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı yeni bir denklem, yeni bir güç merkezi olarak öne çıktı. “Ben dünyanın süper gücü bir karar alırsa, bunun karşısında direnirim. Bunun karşısında dururum, yanımda da bir sürü ülkeyi beraberimde taşırım.” Mesele Kudüs meselesi olmaktan böylece çıktı. Mesele Türkiye-İsrail meselesi olmaktan da çıktı. Mesele Türkiye ile Amerika arası hesaplaşmaya döndü.
– İslam’ın ana merkezlerinden biri olan Kudüs’ü işgali meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de Müslüman dünyaya meydan okurcasına bunu yapıyor. Yarın öbür gün İslam’ın diğer kutsallarına da saldıracaklar. Kesinlikle Mekke ve Medine’ye de… Onların kafasında Mekke ve Medine için de bir hesap var.
– Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve o eksendeki bazı ülkelerin zirveyi sabote ettiğini gördük. Tam zirve esnasında onlar Riyad’da toplandılar ve başka bir hesap yapıyorlardı. Kudüs meselesinde biz sadece Amerika ve İsrail’e kızmayacağız. Bizim kızmamız gereken böyle ülkeler var.