Haftanın Manzarası #1

Yeni Şafak yazar BBC doğrular!

ABD’nin terör örgütü DEAŞ ile yaptığı ittifak, geçtiğimiz hafta İngilizler tarafından tescillendi. Diğer bir terör örgütü PKK’yı aylardır bölgede ileri karakolu yapan ve “küçük Pentagon” seviyesinde silahlandıran ABD, DEAŞ’la iş tutarken BBC’ye yakalandı. Servis edilen görüntüler bir anda dünyanın dikkatini çekti. Türk medyası bu belgeleri manşet yaptı. Aslında BBC, bu servisle Yeni Şafak gazetesinin aylardır manşetten duyurduğu gelişmeleri de doğrulamış oldu. Malum ABD-PKK ittifakının DEAŞ’lı teröristleri önce Musul’da sonra da Rakka’dan nasıl taşıdığını kamuoyuna ilk kez Yeni Şafak duyurmuştu. Birçok teröristin savaş alanlarından özel uçak, helikopter ya da kara yoluyla güvenli yerlere götürüldüğü bilgilerini okuyucularına aktaran Yeni Şafak, Irak ve Suriye’de birçok üst düzey DEAŞ’lının da özel operasyonlarla ABD tarafından kurtarıldığını değişik zamanlarda yayınladığı haberlerle gözler önüne sermişti. Yeni Şafak’ın gazetecilik başarısının BBC tarafından tescillenmesi elbette güzel bir sonuç fakat ABD-PKK-DEAŞ işbirliğini haber yapmak ve gündeme almak için illa İngilizlerin mi yazması gerekiyordu diye sormak da gerekiyor. Bu arada bu habercilik, Yeni Şafak’ın uluslararası kamuoyunu sarsan ABD’nin Irak’taki Ebu Gureyb hapishanesindeki işkencelerini ortaya çıkarmasını da akıllara getirmeli. Yeni Şafak, işkenceyi yazmış ve 2003 yılında kaydedilen görüntüleri internet sitesinde yayınlamıştı. Cezaevindeki işkence, cinayet ve tecavüz olaylarını belgeleyen bu kanıtları yayınlayan Yeni Şafak, dönemin ABD büyükelçisi Eric Edelman tarafından baskı altına alınmak istenmiş ve tehdit edilmişti. İlginç olan ise Yeni Şafak’ın bu görüntüleri yayınlamasını doğrulayan ise yine İngiliz gazetesi The Guardian olmuştu. Guardian, Yeni Şafak’ın haberinden sonra ABD ordusunun Ebu Gureyb raporunu yayınlamış ve Iraklı tutuklulara işkence yapılırken çekilen fotoğraf sayısı bin 325 olarak açıklamıştı. Bu bilgiler medya ve siyaset hafızası olarak kayda geçmeli.

***

Lucescu’yu da mı Erdoğan göndersin

Fatih Terim’in kebapçı basma skandalının ardından görevi bırakması ile Milli Takım’ı Rusya’daki 2018 Dünya Kupası’na götürmesi için Lucescu’nun kapısı çalınmıştı. Kariyeri başarılarla dolu olan ve Türk futbolunu, futbolcusunu yakından tanıyan Romen teknik adam, 4 maçlık bir dönem için mecburi ve iyi bir tercihti. Fakat olmadı, Lucescu Milli Takım’a oyun olarak hiçbir katkı sunamadığı gibi futbol seviyemizi de düşürdü. Son olarak Romanya ve Arnavutluk ile yapılan hazırlık maçlarını da kaybetti Türkiye. Heyecanını yitirmiş, videodan futbolcu izleyip Milli Takım’a oyuncu seçen, yerli/yabancı futbolcu polemiğine sığınan bir hoca ile şimdi 2020 Avrupa Şampiyonası’na hazırlanıyoruz. Çünkü TFF, geçtiğimiz hafta Lucescu ile “devam” kararı aldı. 72 yaşındaki bir hocadan bahsediyoruz. Şampiyona zamanında 75 yaşında olacağını da mı düşünmüyor futbol idarecilerimiz? Her şey ortada. Bu sorunu da mı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözmesini bekleyeceğiz? Eğer bugün el atılmazsa 2020 de hayal olacak gibi.

***

Cumhuriyet’in yazamadığı DEAŞ haberi

Vatana ihanetle yargılanmayı göze alıp FETÖ’nün Can Dündar’ın ellerine tutuşturduğu görüntüleri “Türkiye DEAŞ’e silah gönderiyor” diye manşet yapan Cumhuriyet’in ipliği bir kez daha pazara çıktı. BBC’nin Rakka kırsalından yayınladığı ABD’nin DEAŞ’ı tahliye ettirdiği görüntüler Türkiye’de hemen her medya organında birinci haberdi. Çok sayıda gazete bu belgeleri manşet yaptı. İlginçtir Hürriyet ve Sözcü ABD-DEAŞ ilişkisini manşet yapmadı, sayfada çok küçük gördü. Belli ki çok hassas davranmışlardı. Aksi bir durum olsa, o haberi nasıl sunarlardı tahmin etmesi kolay. Fakat asıl dikkati çeken Cumhuriyet gazetesiydi. Çünkü bu belgeyi haber değeri olarak bile görmemişlerdi. Cumhuriyet, burada DEAŞ’ı mı yoksa ABD’yi (PKK) mi göz ardı etti bilemiyoruz. Fakat böylesine önemli ve Türkiye’nin sınır ötesi politikasını yakından ilgilendiren bir gelişmeyi haber olarak değerlendirmemek, görmezden gelmek; gazetecilik, habercilik açısından olduğu kadar ABD-PKK-DEAŞ ittifakında ‘sorun görmemek’ boyutundan da değerlendirilmeli. Cumhuriyet’in PKK hassasiyetini biliyorduk, DEAŞ ‘korumacılığı’nı da görmüş olduk sanırım.

***

Yüz gramı 50 kuruş olsaydı keşke

Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ekmekle ilgili hazırladığı yönetmeliğe ilişkin bir basın toplantısı düzenledi geçtiğimiz hafta. Balcı, tüketiciden gelen küçük ekmek talebi doğrultusunda 2012’den sonra 300 gramdan vazgeçilerek 250 gram ve 50 gram katları olarak ekmek üretiminin yapıldığını söyledi. Kamuoyunda “ekmeğe zam mı geliyor” tartışmaları sürerken, Balcı’nın verdiği rakamlara göre ülkemizde üretilen günlük 90 milyon 900 bin adet ekmeğin 4 milyon 900 bini çöpe gidiyor. Gramajların küçültülmesiyle günlük ekmek israfı 6 milyondan yaklaşık 5 milyon adede ‘düşürülmüş’. “Kesinlikle gizli bir zam söz konusu değildir” diyen Balcı, 200 gramlık ekmeğin 1 TL’den satılacağını duyurdu. Bir tartışma böylece bitti ancak ekmek israfı tartışmasının bir an önce başlaması gerekiyor. Ekmeğe kutsal bir değer veren bir toplumda, günde milyonlarca ekmek nereye gidiyor? İsrafın 3 milyonunun fırınlarda, 1,4 milyonunun hanelerde, 0,5 milyonunun personel ve öğrenci yemekhanelerinde gerçekleştiği geçtiğimiz aylarda bir raporla açıklanmıştı. Bu tabloya bakılırsa dört koldan bir ‘ekmek israfı seferberliği’ yapmanın zamanın gelmiş de geçiyor bile! Gramaj keşke 100 grama düşseydi. Çöpe giden “parça ekmek”leri önlemek için dilimle satmak/almak bile gündeme getirilebilir.

***

Altınordu’yu ‘keşfeden’ TFF

Türkiye, uzun süredir yabancı futbolcu meselesini tartışıyor. Öyle ki, konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar ulaştırıldı ve bir çözüm üretmesi beklendi. Sınırsız yabacı oyuncu kuralının fayda ve zararları etrafında dönen tartışmanın henüz makul bir sonuca vardığını söylemek mümkün değil. Yabancı futbolcuların lige ve oynan oyuna üst düzey kalite getirdikleri ortada. 2000’lerde ligimizde boy gösteren Hagi, Alex, Şota, Popescu, şu anda Beşiktaş forması giyen Quaresma ve Talisca gibi isimlerin futbol seviyemizi nasıl yükselttiğini biliyoruz. Fakat bizim temel sorunumuzun yabacı sayısından çok yerli futbolcuları disipline etmek ve vitrine taşımak olduğu gerçeğini futbol camiası bir türlü masaya yatırmıyor. Son 30 yılda dünya vitrinine taşıdığımız bir Arda Turan var, onun da son iki yılı kayıp ve futbol dışı skandalları ile gündemde. Oysa Türk futbolunu ve futbolcusunu zirveye taşıyacak bir model var ve meyvelerini vermeye başladı. Altınordu kulübünün son 3 yılda kendi çapında yaptıkları ortada. Cengiz Ünder’i Roma’ya ve Çağlar Söyüncü’yü Frairbug kazandıran ve dünya futbol vitrinine taşıyan takım Altınordu. Yaş ortalaması 22 ve tamamı yerli oyunculardan oluşan takım, PTT 1. Lig’de mücadele ediyor. 11 maçta 15 puan toplayan Altınordu’nun Süper Lig’e çıkma şansı ise çok yüksek. Fakat bana kalırsa asla çıkmasınlar. Çok büyük paraların döndüğü Süper Lig’e çıkarlarsa rekabet ortamı Altınordu’yu gayesinden uzaklaştırır. TFF, acilen Altınordu’yu modelleyerek Türkiye’nin 7 ayrı bölgesinde futbol akademileri kurulmasını teşvik etmeli. Yabancı oyuncu sınırından ziyade yerli oyuncuları sağlam bir altyapı ile yetiştirecek sistem kurulursa ülkenin futbol ekonomisi 30’undan sonra daha fazla para için takımlarımıza gelen yabancılara akmamış olur. TFF Başkanı Demirören’in geçtiğimiz hafta yönetimi ile birlikte Altınordu tesislerini çok geç kalınmış olsa da ziyaret etmesi bu yüzden önemliydi.

***

“Nitelikli” dershaneler nasıl engellenecek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı bir canlı yayında, “TEOG’un kaldırılması lazım” açıklamasında bulunması beraberinde büyük tartışmaları da getirdi. Kısa zamanda ortaokuldan liseye geçişte uygulanan TEOG sınavı kaldırıldı. Yeni gelen sistemde 8. sınıftan liseye geçerken isteyenin sınava gireceği istemeyenin girmeyeceği bir yöntem seçildi. Sistemin özeti şu: adrese dayalı yerleştirme, isteğe bağlı sınav. Milyonlarca öğrenciyi olduğu kadar ailelerini, arkadan gelen nesli de yakından ilgilendiren bu sistem kamuoyunda büyük yankı buldu, merak uyandırdı ve çok tartışıldı. “Veli Tercihine Bağlı Serbest Kayıt Sistemi” açıklanırken yapılan bir vurgu ise bir hayli tartışıldı. “Nitelik” konusu.. Öğrenciler adreslerine en yakın 5 okuldan birisini seçebilecek ancak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde belirlenecek yaklaşık 600 ‘nitelikli okul’ için merkezi bir sınav düzenlenecek. Bu durumda sistem, mahalli okul – nitelikli okul arasında işleyecek gibi bir tablo çıkıyor ortaya. Ancak henüz açıklanmayan bu nitelikli okullar listesi, herkesin “diğer okullar niteliksiz mi kabul ediliyor” sorusunu dile getirmesine yol açtı. Eğitim kalitesi yüksek liselerin çevrelerindeki evlerin kiralarının yükseldiği, ikametgâh taşıma faaliyetlerinin hız kazandığı konuşulurken, “Milli Eğitim Bakanlığı kendi okullarını sınıflandırmak için ‘nitelikli’ ayırımı yapmak zorunda mıydı?” sorusu da çokça dile getirildi. Bir diğer husus ise şu; nitelikli okullara girmek adına yapılacak sınavlar için yeni bir dershane sektörünün oluşmayacağı garantisi verilmedi. Bir sistemde merkezi sınav varsa adları farklı olsa da mutlaka kurs, etüt, dershane gibi kuruluşlar hemen kuruluyor ve öğrenci avına çıkıyorlar. Açılması muhtemel dershanelerin daha nitelikli ve masraflı olması da kaçınılmaz! Merkezi sınav yerine, belirlenen “nitelikli” okulların kendi sınavlarını yapması gündeme getirilebilirdi.

***

Film gibi yasak!

“Cam film yasağı için Cumhurbaşkanı devrede!” Türk medyası ve kamuoyu bu ve benzeri haber başlıkları etrafında günlerdir bir belirsizliği tartışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yanlış yapıldı” demesiyle yasak fiilen kalksa da kapsamının nasıl olacağı bir türlü netleştirilemedi. En son, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, araçlarda cam filmi yasağıyla ilgili 3 bakanlığın teknik çalışma yaparak kriter belirleyeceğini duyurmuştu. Üç bakanlık, nasıl, ne zaman serbest bırakıldığı ve kamuoyunda hiç tartışılmadan bir genelge ile niçin yasaklandığı belli olmayan bir uygulama için kafa kafaya vermiş durumda. Yasağın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne gitmesi ve onca işin arasında yeni bir meşguliyet üretilmesi ayrı bir tartışma konusu. Yasakla birlikte oluşan mağduriyetler, kesilen cezalar, koskoca bir sektörün geleceği, muhtemel zararlara dair henüz bir açıklama yapılmadı. Bu ülkede eğitim ve sınav sistemi iki ay içinde sil baştan iki ayda değiştirildi, bilgilendirmeler yapıldı.  Cam filmi uygulaması ise film gibi bir hikayeye dönüştü.

***

Suda fiyat indiren koltuğu korur

AK Parti’de istifalardan sonra göreve gelen belediye başkanlarından, İstanbul’da Mevlüt Uysal, Ankara’da Mustafa Tuna, Balıkesir’de Zekai Kafaoğlu’nun ilk icraatları istifa süreci kadar dikkat çekici oldu. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna, başkentin merkez ilçelerinde EGO otobüsleri ile ulaşım hizmetinin sabaha kadar devam edeceğini açıkladı ayrıca metro seferleri de saat 01.00’e kadar uzatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal ise 2018 yılında İstanbul’daki tüm konutlarda su tarifesine yüzde 5 indirim yapılacağını duyurdu. Benzer bir müjde de Balıkesir’den geldi. Yeni Başkan Zekai Kafaoğlu, suya yüzde 25 indirim yapılacağı ve kırsaldan alınan atık su bedelinin iptal edileceğini açıkladı. Bu gelişmeler, “metal yorgunluk yüksek su faturalarına ve sabaha kadar ulaşım hizmet alımına da engel oluyormuş” yorumlarını da beraberinde getirdi. Yeni başkanlar icraatlarıyla henüz koltuğunu koruyan başkanlara da mesaj vermiş oldu.

 

Benzer konular