Haftanın Manzarası #9

Müdür Bey Gerçek Hayat’ı 28 Şubat mahkumlarına yasakladı

Gerçek Hayat dergisi aylardan beri düzenli olarak 28 Şubat mahkumlarının mağduriyetini sayfalarına taşıyor. Kimse kalem oynatmazken Gerçek Hayat sayfalarını ve kapağını 28 Şubat mahkumlarına ayırarak medyaya da sorumluluk yükledi. Fakat yapılan tüm haberlere, kampanyalara, mağdur yakınlarının, avukatlarının devletteki muhatapların kapılarını aşındırmalarına rağmen henüz bir aşama kat edilmiş değil. Hatta garip uygulamalar ve tavırlar da duymaya başladık.

28 Şubat mahkumlarının hemen hepsi Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunuyor. Mahkumları ziyaret eden aileler ve avukatlardan, mağduriyetlerin giderilmesi için yapılan haberlerin cezaevi yönetiminde rahatsızlıklar oluşturduğunu ve Gerçek Hayat dergisinin Bolu F Tipi’nde yasaklandığını öğrendik. Konuyla ilgili görüştüğümüz avukatlar, Cezaevi Müdürü Ferruh Kayalı ve altında yer alan idari kadronun daha önce İslami kimlikli yayınları yasakladığını, son olarak da 28 Şubat mağduru mahkumların sesi olan Gerçek Hayat dergisini içeriye sokturmadıklarını kaydetti. Yine edindiğimiz bilgilere göre; cezaevi yönetiminin aralarında Gerçek Hayat’ın da bulunduğu yasaklı dergiler için “terör propagandası yapıyor, uygun değil” şeklinde skandal bir gerekçesi varmış.

Yayın hayatını terörle ve onun iç-dış destekçileriyle mücadeleye adamış, Türkiye’nin en yerli ve köklü yayın organlarından Gerçek Hayat’ı “terör” ile aynı safta tutan, aynı cümle içinde kullanan cezaevi yönetiminin bu tutumunu hukuki çerçevede sorgulayacağız. 28 Şubat mahkumlarının mağduriyetlerinin giderilmesi için yapılan haberlerin Bolu F Tipi Cezaevi yönetimini neden rahatsız ettiğini ve bu meselenin onları neden bu denli ilgilendirdiğini elbette sorgulayacağız. Bunların yanında, haftalık telefon hakları olan Bolu F Tipi Cezaevi’ndeki hükümlülerin aileleriyle görüşürken “çift taraflı tekmil” denilen saçma sapan, insanlıktan uzak bir uygulamaya mecbur bırakıldığının da bilgisini aldık. Bolu’daki telefon görüşmelerinde mahkûmlar örneğin; “Ben hükümlü Cemil Şahin” diye başlayacak konuşmaya, karşı taraf da “ben Cemil Şahin’in kardeşi Yılmaz Şahin” diye cevap verecek. Eğer bu tekmil verilmezse telefonun kapatıldığını ve başka telefon hakkının da tanınmadığını aktardı yükümlü avukatları. Dergiler yasak, telefonlarda tekmil şartı ve bir sürü keyfi uygulama var. Burası bir Nazi kampı mı, Bolu F Tipi Cezaevi mi?

***

Siyasette yeniden ‘Milli Cephe’ dönemi

Geçmişte AP, MSP ve MHP’nin CHP’ye karşı kurduğu Milli Cephe hükümetleri AK Parti ve MHP ile yeniden kurumsallaşıyor. 2019’daki seçimlerde aday çıkarmayacaklarını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceklerini açıklayan MHP lideri Bahçeli, siyasette yeni bir süreci de başlatmış oldu. Bahçeli’nin çıkışına yanıt ise gecikmedi ve Erdoğan’ın çağrısı ile iki lider ittifak için ilk buluşmayı Beştepe’de gerçekleştirdi. Baş başa 35 dakika süren görüşmeye ilişkin fotoğraflardaki samimi hava dikkat çekti. Erdoğan, Bahçeli’ye süreç içerisinde göstermiş olduğu “yerli ve milli duruşu” hatırlatarak grupta yaptığı teşekkürü bu kez yüz yüze yaptı. Bu duruş sayesinde ülkeyi bölmek ve ayrıştırmak isteyenlerin hedeflerine ulaşamayacaklarının altı çizildi. İki lider, 7 Ağustos ruhunu yaşatmakta kararlı oldukları üzerinde durdu. Zirvede, Erdoğan’ın daha önce parti tabanını “limon sıkmayın” diye uyardığı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin süreç ele alındı. Erdoğan daha sonra partisinin vekillerine görüşmedeki detayları anlattı.

***

1 milyon düveye ihtiyacımız var

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, peş peşe önemli projelere imza atmaya başladı. Özellikle yüksek et fiyatlarına müdahale edilmesi ve bazı market zincirlerinde uygun fiyata kıyma ve kuşbaşı satılmasını sağlayan Bakanlık, şimdi de et ithalatından et ihracatına geçmenin formülleri üzerine çalışıyor. Türkiye’nin gelecekte kesinlikle et ithal etmeyeceğini belirterek “Et ihraç eden ülkelerden birisi haline geleceğiz” diyen Fakıbaba, Türkiye’nin buzağı ölüm oranlarını düşürmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin ortalama 750 bin ile 1 milyon arası düveye ihtiyacı olduğunu söyleyen Fakıbaba’nın formülü şöyle: “Özellikle düve konusunda ithalatımızı artıracağız, danayı çoğaltacağız. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Düve, buzağıyı doğuracak ve biz yerli hayvanımızı artıracağız. 2018, buzağı ölüm oranlarının düşeceği yıl olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’nin düve ihtiyacının karşılanacağı yıl olacak. Düve eksiğimizi tamamlayıp buzağı ölüm oranlarını azalttığımızda, aynen sağlık bakanlarımız, çocuk ölüm oranlarını nasıl azalttıysa ben onları tebrik ediyorum, biz de buzağı ölüm oranlarını azaltırsak emin olun işimiz o kadar zor değil. Bunları başaracak güçteyiz. Bu ülke, bu Bakanlık, bu hükümetimiz yapar.”

***

AYM Twitter’dan tahliyeye kalkıştı

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, FETÖ üyeliğinden tutuklu yargılanan gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın, “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” ve “ifade ve basın özgürlüklerinin” ihlal edildiğine dair oyçokluğuyla bir karar verdi. AYM’nin bugün jet hızıyla gerekçesini yayınladığı bu kararlarla iki gazeteci için de tahliye yolu açılmıştı. Ancak Alpay hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza, Altan hakkında ise 26. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğun devamına karar verdi. 13. Ağır Ceza ret kararı gerekçesinde, AYM kararının Resmi Gazete’de yayınlanmaması ve AYM’nin gerekçeli kararının henüz mahkemeye ulaşmamış olmasını gösterdi. Tahliyelere ret kararı sonrasında ise AYM’nin resmi Twitter hesabından Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararlarına ilişkin, kararların tam metninin AYM’nin internet sitesinde yayınlandığına dair tweetler atıldı. AYM’nin twitter’dan tahliye girişimine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ sert yanıt verdi. AYM’nin yetki sınırını aştığını kaydeden Bozdağ şunları söyledi: “Alpay ve Altan kararıyla (yayınlanan mahkeme açıklamasına göre) Anayasa Mahkemesi; anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aşmış, kendini ilk derece mahkemesi yerine koyarak vaka ve delil değerlendirmesi yapmış; suçun oluşumunu ve delil durumunu değerlendirmiştir.”

***

TSK’da ‘FETÖ’cüyüm’ dalgası

Yüzbaşı Burak Akın’ın “FETÖ’cüyüm” diyerek teslim olduktan sonra serbest bırakılması dönüm noktası oldu. 5 muvazzaf subay daha emniyete gelip etkin pişmanlıktan yararlanmak istediklerini söyledi. Teslim olan subaylardan 3’ü yarbay, 1’i binbaşı, 1’i yüzbaşı. İsimleri gizli tutulan subaylardan, yarbay rütbesinde olan 2’sinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda, yarbay ve binbaşı rütbesindeki 2 askerin de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli olduğu öğrenildi. Diğer ismin de Genelkurmay Başkanlığı’nda yüzbaşı rütbesinde görev yaptığı kaydedildi. Yüzbaşı hakkında daha önce Muğla’da işlem yapıldığı ancak herhangi bir delile ulaşılamadığı için serbest kaldığı belirtildi.

***

Faşizm sarmış HDP’nin dört bir yanını

hasipHDP’nin eski vekili Hasip Kaplan, Türkiye’de hiç rastlanmayan türden ırkçı sözler sarf etti. Twitter’da HDP kurultayı ile ilgili mesajlar yazan “Demirtaş’ın yerine sakın bir Türk göz dikmesin, herkes haddini bilecek” yazdı. İfade büyük tepki çekerken HDP karıştı. Kaplan siyaseti bıraktığını ve HDP’den istifa ettiğini duyurdu. Kaplan’a HDP Genel Merkezi’nin twitter hesabından “Hasip Kaplan Twitter hesabından yapılan ırkçı, ayrımcı ve ötekileştirici paylaşımların HDP anlayışı ve politikaları ile hiçbir ilgisi yoktur. Kınıyor ve ayıplıyoruz” denildi. Sırrı Süreyya Önder, Kaplan’a “İlkel milliyetçilik yani ırkçılık hastalıklı bir duygudur. Bazen Hasip örneğinde görüldüğü gibi insanı insanlığından eder” diyerek cevap verince Kaplan üslubunu daha da sertleştirdi. Bir takipçisinin mesajına “Sırrı gitsin film çeksin” diyerek cevap veren Kaplan, ardından da peş peşe; “HDP kurultayı ile ilgili görüşüm çok nettir. Şaklabanlarla liderler arasında net görüş ifademdir!” Sırtımızdaki ki asalakları ve kamburları dökerek, öz gücümüzle karar vereceğiz! Birileri çok rahatsız, Ama hala nedenini öğrenemedim! Kürt halkının yüzde 90 oy verdiği partimizde lütfen realiteye dikkat edin..! HDP’ye son uyarım, Kürt halkının yüzde 90 oy verdiği partimizde lütfen realiteye dikkat edin!” mesajlarını paylaştı.

***

Şehit torunu Erdoğan

Milli Savunma Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dedesi Mustafa oğlu Kemal’in; askerdeyken şehit olduğunun, arşivlerde “askerde meçhul” ifadeleriyle kesin olarak yer aldığını açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada son günlerde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dedesinin 1. Dünya Savaşı’ndaki Sarıkamış Harekatında şehit olduğuna dair Milli Savunma Bakanlığı arşiv kayıtlarında isminin yer almadığına ilişkin bazı iddialar olduğu belirtildi. Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, “Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan arşiv taramaları sonucunda; Rize Askerlik Şubesi Başkanlığına ait 8355 Numaralı Askerde Kayıp olanlara ait Silahaltı defterinin 213’üncü sayfasında, Rize ili Ulucami köyünden Mutioğullarından lakaplı Mustafa oğlu 1882 doğumlu Kemal’in askerde meçhul 30.01.1337 (Mühür-Osman) şeklinde yazılı olduğu tespit edilmiştir” denildi.

***

Mülkiye Hemşire ameliyata sırtında bebekle girdi

NİJER'Lİ ANNE AMELİYATI SIRASINDA BEBEĞİNİ BIRAKACAK KİMS

Uzun yıllardır gönüllü olarak gittiği ülkelerde, muhtaç insanların yardımına koşan Mülkiye hemşire, Nijer’de ameliyatına katıldığı kadının, kimsesi olmadığı için emanet edemediği 10 aylık bebeğini operasyon boyunca sırtında taşıdı. Bundan 25 yıl önce başladığı mesleğine hala ilk günkü aşkla Eyüp Devlet Hastanesi’nde devam eden ameliyathane hemşiresi Okyay, yapmak zorunda kaldığı fedakârlığı şöyle anlattı: “Bir kadın geldi o gün, elinde bir kâğıdıyla. Dışarıda bir arkadaşımız var ameliyat öncesi işlemleri yapıyor. Kadının ameliyat olacağını söyledi. Bebeğiyle içeri giremeyeceğini ve bırakması gerektiğini söyledim. Kadın bebeğini bırakacak kimsesi olmadığını, ameliyat olmak için 50 kilometre yol yürüyerek geldiğini anlattı. Çocuğu alsam arkadaşlarım hasta verecek kimse de yok, yatıracak yastığım, yorganım yok. Kadın, ‘Bebeği sana bağlayalım, senin sırtında dursun’ dedi. Ben de ‘tamam’ dedim. Çad’da da böyle bir hikâyemiz olmuştu. Kadın bebeği sırtıma bağladı, emniyetli olup olmadığına baktım. Ama elim sürekli bebeğe gidince düşmesin diye, kadın, ‘Sakin ol o uyuyor’ diye karşılık verdi. Biz bu şekilde ameliyatı gerçekleştirdik.”

***

Sibel Eraslan cübbesine kavuştu

sibelBaşörtüsü yasağı nedeniyle avukatlık mesleğini yapamayan gazeteci Sibel Eraslan, 103 sanığın yargılandığı 28 Şubat davasına müşteki avukatı olarak katılarak ilk kez cübbesini giydi. 103 sanığın yargılandığı davaya müşteki avukatı olarak katılan Eraslan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık stajını tamamlayıp İstanbul Barosuna kayıt için başvuruda bulunduğunda başörtüsü nedeniyle kabul edilmediğini anlattı. Bu sürecin kadın avukatlara başörtüyle avukatlık yapabilme hakkının tanındığı 2014’e kadar devam ettiğini belirten Eraslan şunları söyledi: “Bana bir telefon mesajı geldi. ‘İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlarımızdan oldunuz’ diye. Bu çok uzun süreli bir mücadeleydi. Ben İstanbul Üniversitesine Türkiye derecesiyle girmiştim. Son sınıfta başımı örttüm. Başımı örttükten sonra hayatım çok değişti. Belki akademisyen olarak devam edebilirdim. Çünkü okumayı, yazmayı seven bir insanım. Bugün bir gazetede köşe yazarıyım. 1999’dan beri köşe yazıyorum. Kadınların eğitim ve istihdam haklarına yönelik yerli ve uluslararası sivil inisiyatiflerde çalıştım. Zaman zaman televizyon programlarım oluyor. Kitaplarım var. Bu süreç içinde insanlar kendilerine farklı yollar buldular.”

Benzer konular