Haftanın manzarası

İstikrar senin neyine vesayet 2019!

Yerel seçimler öncesinde yoğun gündemin içinden sıyrılıp bir anda herkesin yüreğine dokunan bir sima yerleşmişti hepimizin hafızasına; Yusuf. Partisinin seçim çalışmaları sırasında afiş dağıtırken yolunun düştüğü bir evde, ev sahibi kadın tarafından aşağılanmış, horlanmış, psikolojik baskıya maruz kalmış ve üstünlüğünden çok emin olan ev sahibi tarafından bizzat kayıt altına alınmıştı. Video sosyal medyaya düştüğü andan itibaren herkes iki şeyi konuşuyordu, kadının saygısızlığı ve Yusuf’un edebi. Seçim bitti ama Yusuf’un edepli duruşu hiçbirimizin ne hafızasından ne yüreğinden silinmedi. Binlerce kişi sosyal medya hesaplarından “iyi ki varsın Yusuf” dedi ve saygısız ev sahibi kadın birçok kişinin neyle karşı karşıya olunduğu konusunda uyanmasına vesile oldu ve çok fazla tepki aldı.

Gelelim bugün Yusuf’u neden yeniden hatırladığımıza…

İstanbul Havalimanında çekilmiş bir video düştü bu kez sosyal medyaya. Görüntülerdeki Funda Esenç isimli kadın yolcu, bineceği uçağın rötarını bahane ederek özel bir havayolu şirketinin alan görevlisine tepki gösteriyordu ve bir başka yolcu da bu anları kayıt altına alıyordu. Tepki dedik ama tepkiden öteye bir nefret vardı kayıtlarda. Küfür, aşağılama, tacize girecek filleri tek cümlede işleyecek kadar bir düşmanlık patlaması yaşıyordu kadın.

Bir kadının bir kadına hem de sadece görevini yapan ve yaşanan aksaklıkla hiçbir ilgilisi olmayan bir emekçiye böylesi bir nefret kusması, video kaydını izleyen herkesi şoke etti. Marka kıyafetleriyle Bodrum yolculuğuna hazırlanan ‘çok aydın’ yolcu, önce görevliye fiziki özellikler üzerinden hakaret etti. Buna sözlü taciz de denilmeli. Görevlinin uyarısı üzerine “temas yok” diyerek kendini Amerikan filmlerine kaptırıp güvenlik altına alırken “çingene” kelimesini hakaret olarak kullandı bu sefer. Finalde de asıl yüzünü göstererek çalışanın kadın kimliğine, kişiliğine, namusuna kast eden ağıza alınmayacak bir küfür kullandı Funda Esenç. Havaalanı çalışanı hanımefendi ise sesi titremesine ve son derece öfkelenmiş olmasına rağmen kendine hakim oldu. Belli ki kan beynine sıçramıştı, belki de ağlamak istiyordu. O kadar insanın önünde ve kayıt altına alınarak böylesine bir rezaletin ortasında kalmak ağır bir sınavdı. Olayın ilk anlarında kimse kendisine destek vermediği halde soğukkanlılığını korudu. Yutkundu, geri döndü ve o anda kazandı.

İşte ekmeğinin peşindeki bir çalışanın bu otokontrolü de karşısındaki kadının şirretliği de bana Yusuf ve ev sahibi kadın olayını yeniden hatırlattı. Bu üstencilik nereden geliyor? Karşısındaki kişiyi küçümseme lüksünü nereden alıyorlar? Bu sağlıksız ve aşırı ‘özgüvene’ nasıl sahip oluyorlar? Bu kadar nefreti nasıl biriktiriyorlar? Nasıl bu kadar pervasız hakaret hatta küfür edebiliyorlar? Ve karşılarında dimdik duran kişiler ‘onlara uymamak için’ nasıl da sabrediyorlar! Daha birçok soru sorulabilir ancak verilen cevaplar hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
2009 yerel seçimleri sürecinde ortaya çıkan bir videoda Funda Esenç’in babaannesi yaşındaki kadınların Türk Üniversiteliler Derneği adıyla İTÜ’de verdikleri konferanstaki konuşulanları da hatırlamak gerekiyor. Toplantıda konuşan derneğin eski genel başkanlarından biri, evine gelen gündelikçisi ile arasında geçen diyaloğu aktarıyordu: “Yanımda çalışan kadın bile ertesi gün ‘AKP’’ye verdim abla’ dedi. ‘Niye evladım AKP?’ dedim. ‘Köprülerde yazıyor ya şunu yaptık, bunu yaptık. İstikrar var abla’ dedi.” Eski genel başkan gündelikçisinin duygu ve düşüncelerini aktardıktan sonra bu günlere kadar gelen şu cümleyi kurmuştu: “İstikrar senin neyine Vesayet, istikrar senin neyine?”

Yusuf, havaalanı çalışanı hanımefendi ve istikrar savunucusu gündelikçi… Yılmaz Özdil ve Mine Kırıkkanat’tan beslenenlerin hedefinde olacaklar her zaman. Aşağılanma, yok sayılma ve hatta böcek gibi ezilmelerini isteyen zihniyet dirayetini, hesaplaşmasını, rövanş arzusunu asla yitirmedi. Fırsatını buldukları ilk anda yapışacaklar Yusuf’un yakasına. Edebine, hayasına, adamlığına saldıracaklar bir kez daha. Korkarım, “istikrarın” neden gerekli olduğunu gösteren olayları daha fazla yaşayacağız.

Yeni şahitlere ulaşıldı

Rabia Naz Vatan’ın ölümüyle ilgili daha önce ifadelerine başvurulan bazı kişilerin yeniden dinlenmesine devam edilirken savcılık yeni şahitlere ulaştı. Beyanlar doğrultusunda olayla ilgili daha önce dinlenmeyen yeni tanıklara ulaşan Görele Cumhuriyet Başsavcılığı bu kişilerin de ifadeleri sayesinde olayı daha hızlı ve sağlıklı şekilde aydınlatmayı hedefliyor. Rabia Naz Vatan’ın ölümüyle ilgili Giresun Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi Cinayet Büro Amirliğince kurulan 5 kişilik özel ekip de araştırmalarını sürdürüyor. Öte yandan, Rabia Naz Vatan’ın ölümüyle ilgili soruşturmada savcılığın talebi üzerine mahkeme tarafından dosyaya erişim yasağı kararı alındı. Kararın, hem kamuoyu hem de sosyal medyadaki bilgi kirliliğinin önlenmesi, soruşturmanın daha sağlıklı yürütülmesi amacıyla alındığı bildirildi.

Mavi Marmara davası başlıyor

İsrail’in 2010 yılında Gazze Özgürlük Filosu’ndaki Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıya ilişkin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, 1 Mayıs’ta başlayacak. İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfından yapılan yazılı açıklamada, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının İsrail’i yargılamama konusundaki kararlarına karşı mağdur avukatlarının verdiği mücadele neticesinde bir ilkin yaşanacağı belirtilerek, tarafların tüm tezlerini, 1 Mayıs Çarşamba günü saat 09.30’da başlayacak duruşmada mahkeme önünde dile getireceği belirtildi.

Hz Ömer (r.a.)’ın vefatı ile ilgili o döneme ait yeni bir kitâbe bulundu

Suudi Arabistan’ın Medine şehrinde bulunan el-Ula antik kentindeki kayalarda, Hz. Halife dönemine dair bilinen en eski tarihli yazılar ortaya çıktı. Peygamber Efendimizin kabrinin de bulunduğu Medine’ye 300 kilometre uzaklıktaki antik kentteki kayaların üzerindeki yazıların Müslümanların 2. Halifesi Hz. Ömer’in vefat ettiği yıl olan 24 (644) senesinde, Hz. Peygamber Efendimizin sahabelerinden olan Züheyr tarafından işlendiği belirlendi. Kayadaki yazıların tercümesi şu şekilde: “Allah’ın adıyla ben Züheyr, Ömer’in vefatı zamanında, yirmi dört senesinde yazdım.”

’Yemen’i yazan 3 gazeteci susturuluyor

Fransa’nın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne sattığı silahların Yemen’de kullanıldığına dair yaptıkları haberin “ulusal güvenlik sırrını açığa çıkardığı” gerekçesiyle üç gazeteci, Fransa İç İstihbarat Birimine ifadeye çağrıldı. Basın kuruluşları Mediapart, Arte Info, Disclose ve Konbini’den yapılan ortak yazılı açıklamada, Fransa’nın Suudi Arabistan ve BAE’ye sattığı silahların Yemen’de kullanıldığına ilişkin yazılan haberin “ulusal güvenlik sırrını açığa çıkardığı” gerekçesiyle Savunma Bakanlığının şikayeti üzerine Paris Savcılığı tarafından ön soruşturma açıldığı belirtildi. Aynı gerekçeyle 3 gazetecinin DGSİ’ye ifadeye çağrıldığı aktarılan açıklamada, Savunma Bakanlığı bünyesindeki Askeri İstihbarat Şubesine ait 25 Eylül 2018 tarihli gizli bir belgeye dayanılarak yapılan haberin kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçladığı kaydedildi. “Bu soruşturma basın özgürlüğüne saldırıdır.” ifadesine yer verilen açıklamada, gazetecilerin ifadeye çağrılmasına tepki gösterilerek bu kişilerin mesleğini yaptıkları bildirildi. Açıklamada, “Fransızların, savaş suçlarıyla suçlanan ülkelere satılan silahların kullanımı hakkında bilgi sahibi olma hakkı var mı sorusuna hükümet tehditle cevap vermeyi tercih etti.” ifadesi kullanıldı.

Belge Macron’a da iletildi

Belgede, Suudi Arabistan’ın Yemen’de bu hava saldırılarını yapmak için kullandığı savaş uçaklarının Fransız teknolojisiyle donatıldığı ve bunun Fransız şirketi Thales tarafından üretildiği bildirilmişti. Belgede, Fransız devletinin Suudi Arabistan’a silah satmaya devam ettiği ve 2023’e kadar bu ülkeye 147 savaş topu teslim edeceği belirtilmişti. Söz konusu belgenin 3 Ekim 2018’de düzenlenen Yemen konulu Sınırlı Savunma Konseyi toplantısında Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve Savunma Bakanı Florence Parly’ye iletildiği bildirilmişti.

Benzer konular