Haftanın Manzarası

Nefrete karşı Yusuf yüzlü bakışımız var bizim

Türkiye bir seçim maratonunu daha geride bıraktı. Seçim kültürü çok gelişmiş olan ülkemizin kampanya performansı da her zaman yüksek olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘beka meselesi’ olarak nitelediği bu yerel seçimler, sürekli yeni gündemler üreterek birçok iz bıraktı. Üstü örtülmeye çalışılan ama belgeleriyle ortaya konulan ittifaklar, kirli pazarlıklar, enteresan vaatler, polemikler, başları derde sokan eski defterler, küskünler, kararsızlar…
Bu süreç, çoğu zaman biz gazetecilerin bile takip etmekte zorlandığı sürekli değişen şaşırtıcı gündemlere de sahne oldu. Bazı siyasetçilerin 15 Temmuz’a ilişkin skandal açıklamaları, bazılarının faşist söylemleri, mülteciler üzerinden yapılan propagandalar, terör örgütüyle direkt ilişkili olan kişilerin ittifak partilerinin listelerinde kendilerine yer bulması. Her biri uzun süre hafızalardan silinmeyecek konulardı.
Tüm bunlar olurken belki de tüm bu başlıkların tek kareyle özeti olan bir video düştü sosyal medyaya. Seçim maratonunun bitmesine saatler kala bir “Yusuf” yüzü göründü. Tam da herkesin nefret söylemini tartıştığı bir süreçte o sözleriyle değil, haliyle katıldı bu tartışmaya. Herkese bir şeyler hatırlattı, herkese kendinden bir şey kattı.
Pendik’te AK Parti’nin seçim çalışmaları kapsamında gönüllü olarak broşür dağıtan Yusuf Özoğul, Erdoğan’ın ‘çalmadık kapı, sıkılmadık el bırakmayacağız’ sözünü hayata geçirmek için çaba harcıyordu. Ancak kapısına gittiği evde kendisini İyi Parti Pendik İlçe Yönetim Kurulu Üyesi Mine Koraş karşılayınca, Yusuf’un sonrasında herkesin kendisine hayran kalmasını sağlayan imtihanı da başlamış oldu.
Kapısına gelen bu pırıl pırıl genci önce alaycı tavırlarıyla, provokatif sorularıyla ezmeye çalışan ve bir yandan da Yusuf’tan habersizce, diyaloglarını kameraya kaydeden Mine Koraş, hızını alamayıp emir vermeye koyuldu. Yusuf’a, “andımızı okuması” talimatını birkaç kez tekrarlayan Mine Koraş, onun efendiliğini bozmayan tavrı karşısında geri adım atmayarak provake etme amaçlı soru ve yorumlarına devam etti. Ancak onun bütün planlarını bozan bir şey oldu ve Yusuf sadece ‘Eyvallah’ dedi ve kovulduğu kapıdan ayrılmak için yürümeye başladı. Oysa M.K arkasından emir vermeye devam ediyordu, “bir iş bul, iş…”
“Sen andımızı biliyor musun? Oku bakayım andımızı. Seni sorguya çekiyorum”, “Bitti mi çaylarınız, makarnalarınız”, “Nerelisin? Ne mezunusun” sorularına karşı edebini bozmayıp, provokasyona gelmeyen Yusuf, videonun çekilme amacını da tersine çevirmiş oldu. Ancak karşısındaki zihniyetin ne kadar gözü dönmüş olduğu videoya gelen yorumlardan birine cevap veren Mine Koraş’ın bu cümleleriyle bir kez daha anlaşılmış oldu: “Bu çocuk uyuşturucu bağımlısı olsa, bu zihniyetin eline düşmesinden çok daha iyi.”
Sadece kendi partisinden olmadığı için kapısına gelen gencecik, pırıl pırıl bir çocuğa olmadık saygısızlığı, kışkırtmayı, küçük düşürmeyi yapan, karşısında gördüğü edep ve haya karşısında da utanmak yerine “uyuşturucu bağımlısı olsa çok daha iyiydi” cümlesini kuracak kadar insani değerlerini yitirmiş bu kişi, kibri ve üstenciliği gözlerini kör etmese, çektiği videoyu kendi elleriyle paylaşmayacak ve bizler de bu çağda böylesi Yusuflar olduğunu yeniden görme mutluluğundan mahrum kalacaktık.
Görüntüler yayıldıkça yayıldı ve hiçbir şeyden habersiz, ananesinin cenazesi için memleketi Bayburt’ta bulunan Yusuf’tan yine ders gibi bir açıklama geldi. “Tepki vermememin nedeni, Bayburtlu olmamız. Bize böyle öğrettiler. Karşımızda bayan olmasa dahi biz yine aynı saygıyı gösterir ‘eyvallah’ der çıkardık.”
Nefretinden gözü dönmüş kişilerin uyuşturucu bağımlısı olmasını yeğlediği Yusuf’un o masum yüzü bu seçimin en unutulmaz karesi olarak hafızalarda yer etti. Binlerce cümleyle anlatılamayacak bir hazımsızlığı sadece gülümsemesiyle yerle bir etti. Göbeğini kaşıyanları yönetiyor olamamanın nefretini yeniden hatırlattı unutanlara.
Yusuf, edebinden ‘eyvallah’ dedi, haklı olduğu yerde tartışmak yerine hayasıyla gitmeye yeltendi, gaflet uykusundakilere de iyi bir ders verdi.
Sosyal medyada denildiği gibi “İyi ki varsın Yusuf!”

Edirne’yi bir “vatan haini” yönetiyormuş

CHP’li Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’a ait 15 Temmuz gecesi bir türkü barda çekilen görüntüler gündeme bomba gibi düştü. 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü askerlerin kontrolündeki savaş uçakları ve tanklar darbeye direnen halkı ve polisleri bombalarken Gürkan, eline aldığı kadehi kaldırarak ve 12 Eylül darbesini hatırlatarak “36 yıl önceki geceyi tekrar yaşıyoruz. O zaman haberimiz yoktu, şimdi var” diyor. CHP’nin 31 Mart seçimleri için yeniden aday gösterdiği Recep Gürkan, elinde içki kadehi ile sahnede Gündoğdu Marşı’nı söylüyerek darbeyi selamlıyor. Cep telefonu ile kaydedilen görüntülerde Gürkan’ı türkü barda dinleyenler “helal başkan” sloganlarıyla kendisini destekliyor. Recep Gürkan, bu görüntüleri yayınlandıktan sonra sosyal medyada büyük tepki görürken partisinin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’den ise destek gördü. Gürkan’a destek mitingi yapmak için Edirne’ye giden Muharrem İnce, 15 Temmuz gecesi çekilen görüntüler için “Bize ders veremezler. Onlardan alacak FETÖ dersimiz yok, kendilerine baksınlar. Söyleyeceğim bu kadardır” diye konuştu. İnce, Gürkan’ın kadeh kaldırarak “36 yıl önceki geceyi (12 Eylül darbesi) tekrar yaşıyoruz. O zaman haberimiz yoktu, şimdi var” şeklindeki sözleri içinse bir açıklama yapmadı.

Darbecilerle bağlantısı var

15 Temmuz Derneği, Recep Gürkan hakkında suç duyurusunda bulunarak, avukatların hazırladıkları suç duyurusu dilekçelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sundu. Dilekçede, Gürkan’ın, beraberinde bulunan kişilerle darbe teşebbüsünü gerçekleştirmeye yeltenen teröristleri ve eylemlerini övdüğü belirtilerek, “Şüpheli, 12 Eylül darbesini kastederek, ‘O zaman habersizdik ama şimdi haberimiz var’ diyerek iştirakini ortaya koymuştur. Bu kutlamaların görüntüleri ekli linklerden ulaşılabilir durumdadır. Kolluk marifetiyle açık kaynak taraması yapılarak dosya içerisine alınması gerekir” denildi. Görüntülerin ortaya çıkmasından sonra sosyal medyada özellikle CHP seçmeni tarafından açıklama yapılması istenen Recep Gürkan, kendisini savunarak “bana vatan haini diyemezsiniz” dedi.

Kandil’i ‘tepe’lerine yıktık

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yürütülen ortak operasyonda, 21 Mart Perşembe günü, terör örgütü PKK elebaşı Cemil Bayık’ın en yakın adamlarından olan Rıza Altun ve beraberindeki teröristler, Kandil’e yönelik hava harekatı neticesinde etkisiz hale getirildi. MİT tarafından, Rıza Altun’un, Kandil’in İran sınırına yakın bölgede bir toplantı yapacağının öğrenilmesi üzerine, operasyon hazırlıkları başladı. Bu kapsamda Rıza Altun’un kullanabileceği tüm yollar ve araçlar kontrol altına alındı. PKK’nın tepe kadrosunda bulunan terörist Altun’un, Mikail Özdemir ve Emrullah Dursun ile Kandil’in İran sınırı yakınlarındaki Abu Bakra Köyü’ne gittiğinin Bayraktar TB2 İHA ile tespit edilmesi üzerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait F16 uçakları tarafından hava harekatı yapılması için gerekli koordineler kuruldu. Bu hazırlıkların tamamlanmasının ardından 21 Mart Perşembe günü öğle saatlerinde, MİT’in tespit ettiği hassas koordinat, hava harekatıyla tam isabetle vuruldu. Operasyonun ardından bir açıklama yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Kandil’de o Apo’nun bir adamını daha, dördüyle beraber götürdük. Onlara güzel bir seçim hediyesi verdik” dedi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise Kandil’deki terör elebaşlarına yönelik hava harekatına ilişkin, “Bunların devamı gelecek” dedi.

O tarım zehri Türkiye’de de satılıyor

Alman ilaç ve kimya şirketi Bayer AG, ABD’de Monsanto Roundup tarım ilacı yüzünden kansere yakalandığını iddia eden bir hastanın açtığı davayı kaybederek 80 milyon dolar para cezası ve tazminat ödemeye mahkum edildi. Ürünün Türkiye’de satıldığı öğrenildi. ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki San Francisco Federal Mahkemesi jürisi, ABD vatandaşı davacı Edwin Hardeman’ın, Bayer’in geçen yıl satın aldığı Monsanto’ya karşı açtığı davayı karara bağladı. Jüri, 70 yaşındaki Hardeman’ın “lenf kanserine yakalanmasından”, ilaçların kanser riskini uyarmaması nedeniyle şirketi sorumlu tuttu. Mahkeme, “Roundup isimli glifosat içeren zirai ilacın, davacı Hardeman’da kanser oluşumunu tetikleyen önemli bir unsur olması” nedeniyle Bayer’in, Hardeman’a 5 milyon dolar tazminat ve 75 milyon dolar da para cezası ödemesini kararlaştırdı. Kansere yol açan maddeyi içeren Roundup Weed and Grass Killer (Yeşil ot kurutucu) ürünün Türkiye’de de satıldığı öğrenildi.

Benzer konular