Özellikle tıp alanında gelişmelerin yaşandığı yakın zamana kadar ‘beyin ölümü’ üzerine genel bir uğraş söz konusu değildi. İmam Şafii’nin işaret ettiği gibi, şeriat bütün zamanlar ve mekânlar için uygun olduğuna göre Allah’ın Kitabı’nda tüm güncel problemlere yönelik doğru yola götürecek deliller bulunmaktadır. Tabipler ve fukaha tarafından beyin ölümü gibi meselelerin konuşulması ve bu konuların tıp ve fıkıh perspektifinden ele alınması gerekir. Muasır fakihlerin bu mesele üzerindeki şerî yorumları, tabiplerin meselenin hakikatine yönelik katkılarıyla mümkün olabilecektir.
Beyin ölümü, kimi fıkıh cemiyetleri ve birtakım fukaha tarafından ele alınmıştır. Tabipler arasında ihtilaflar olduğu gibi, fukaha arasında da beyin ölümünün şer’i hükmü üzerinde farklılıklar bulunmaktadır. Ama fakihlerce ortak olan görüş şudur ki, yapılan bu içtihatlar konu üzerinde yeni değerlendirmelere mani değildir ve fıkhi içtihat alanı daima açıktır.
Bu makale de, özellikle fıkıh zaviyesinden beyin ölümüne bakışı incelemekte; beyin ölümü ile ilintili farklı birtakım meseleleri ele almaktadır.
FIKHÎ AÇIDAN BEYİN ÖLÜMÜ
Fukaha beyin ölümüne yönelik görüş serdederken iki mesele üzerinde yoğunlaşır. Bu meselelerden ilki beyin ölümünün hakiki ölüm olup olmadığı meselesiyken; İkincisi yaşam destek ünitesinin kaldırılmasıdır.
Birinci Mesele: Beyin Ölümü teşhisi hakiki ölüm müdür?
Muasır fukaha beyin ölümünün insan hayatı için hakiki ölüm olarak tanımlanabilmesi noktasında ihtilaf etmişlerdir.
1- Beyin ölümü hayatın sonu değildir
Delilleri: Şekk ile yakin zail olmaz. Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asildir. Fukahaya göre ölümün alametleri yakini bilgi üzerine bina edilir. Makasıdı Şeria’daki nefsi koruma ilkesi.
Yakin olan hayattır, şekk olan ise ölümdür. Yakin olan hayat şek olan ölüm ile zail olmaz. Her ne şekilde olursa olsun, hayatın varlığına delalet eden kalp atımı ve nefes alımı gibi durumlar mevcut ise hayat zail olmaz. Tabipler ruhun bedenden çıkışını doğrulamıyorlar ve beyin ölümünü nihai bir ölüm olarak tanımlamıyorlar.
Asıl olan hayattır. Bedenin işlevleri beyin haricinde durmamıştır. Aksine beyin ölümü halinde insan hayatı değişik veçhelerden idamesini sürdürmektedir. Mesela idrar yapma, vücut sıcaklığında değişikliğin görülmesi, kalpte çarpıntı ve belirgin hareketlerin bulunması, kan basıncının inip çıkabilmesi gibi vücudun birçok organı fonksiyon göstermektedir. Çünkü asıl olan bu kişinin hayatının devam etmesidir. Ölüm kararı ise kesin emin olunmadıkça verilemez. Burada da bir kesinlik söz konusu olmadığı için tevakkuf etmek şarttır.
2- Beyin ölümü hayatın sonudur
Delilleri: İnsan hayatı mevcudiyet ve ademiyet olarak beyin ile irtibatlıdır. Fukaha, kesilen hayvanın hareket etmesini onun tam anlamıyla hayata sahip olduğunu gösteren bir delil olarak itibara almaz. Bu meseleyi konunun uzmanlarına (ehli zikr) sormak gerekir. Tabipler beyin ölümünün nihai ölüm anlamına geldiğini söylemektedirler. Ruh bedene beyin vasıtasıyla hükmeder. Eğer beyindeki en önemli kısım olan beyin sapı fonksiyonunu kaybederse ruhun beden üzerindeki kontrolü sona erer, ruh bedenden çıkar ve Azrail ruhu kabzeder.
3- Beyin ölümü hayatın sonudur ve hayatın sonu değildir.
Bu görüşün gerektirdiği üzere beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiye bazı ölüm hükümleri tatbik edilir. Kişinin diğer organları da fonksiyonlarını yitirene dek diğer geri kalan ölüm hükümleri ise tatbik edilmez. Bu görüş diğer ilk iki görüşü toplar bir nitelik taşımaktadır.
Beyin ölümü hakiki ölüm olarak değerlendirilmez ve beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin hayattan ayrıldığına hükmedilmez.
Aksine, böyle bir kararın verilebilmesi için bedenin tüm organlarının fonksiyonlarını tamamıyla kaybetmeleri beklenmelidir. Benim görüşüm de bu yöndedir.
Bu tercihimde birtakım kuralları dayanak noktası olarak alıyorum; İnsan için ölüm hükmü verilmesine taalluk eden kurallar:
1. Tıbbi ölüm ve şeri ölüm arasındaki farkın tanımlanması gerekir.
Tıbbı ölüm beyin ölümüdür. Beyin ölümünden kastedilen ise hayatın neredeyse nihayete ulaşacağı merhaledir. Şer›i ölümün söz konusu olabilmesi için ise, vücuttaki tüm organların fonksiyonunu yitirmesinin kesinleşmiş olması gerekir. Çünkü ölüm hükmünün beyin ölümü tanımlamasına göre yapılması birtakım ahkâmı da beraberinde getirir. Kocası ölen kadının iddeti, arkada bırakılan mirasın taksimi bu hükümlere örnek gösterilebilir.
HAYAT TANIMI
Hayat, sözlükte ölümün zıddı olarak geçer. Bilimde ise hayat, bir mahlûkun kendisini muhafaza edebilmesi için üreme, uyuma, beslenme, hareket etme, soluk alıp verme, dışkılama, dış uyaranlara cevap verme gibi zaruri canlılık işlevlerini yapmasıdır.
ÖLÜM TANIMI
Ölüm, insan müdahalesi olmadan kişinin hayatının sona ermesidir. Kati ise bedenin ruhunu kaybetmesidir. Kati, insanın fiiliyle gerçekleşebilir. Oysaki ölüm, Allah indinden Azrail vasıtasıyla gerçekleştirilir. Allah, «De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” buyurmuştur.
Sinir sisteminin işlevini kaybetmesi tıbbi cihazların kullanımına mani değildir. Fakat sinir sisteminin fonksiyonunu kaybetmesi hayatın yok oluşu açısından tek başına bir delil değildir. Aksine soluk alıp vermenin, kalp hareketlerinin ve ritminin devam ediyor oluşu hayatın varlığına delildir. Tıbbi cihazların kişide sinir sistemi fonksiyonlarının kaybını göstermesi hayatın varlığını nakzetmez. İnsan organlarından bazılarının işlev göstermemesi halinde ölü olarak değerlendirilmez. Şer’i olarak itibar bu yöndedir. Tam bir ölümün gerçekleşmesinin ardından vefatın göstergeleri belirir ve hayat namına herhangi bir şeyden söz edilemez olur. Çünkü ölüm, hayatın yok olmasıdır. Can çekişen hasta için, tabibin herhangi bir fayda görmemesi halinde herhangi bir ilaç ya da cihazın kullanılması suretiyle hastaya eziyet etmek yasaklanmıştır. Burada hayat durma noktasına yakındır. Tedaviden sorumlu uzmanın can çekişen hastanın ölümünün kaçınılmaz olduğunu belirtmesi durumunda hastanın soluk alıp vermesini ve kalbinin atmasını sağlayan cihazların kaldırılmasında günah yoktur.
Ölüm hükmü yakin derecesinde konur
Beyin ölümü hakiki ölümdür görüşü zanni hakikatler üzerine kurulmuştur. Tecrübi olarak beyin ölümünün hakiki ölüm olması çoğunluğu oluşturabilir ama bu görüş yakin derecesine ulaşmamıştır. İnsan için ölüm ya da hayat hükmünün verilmesindeki asıl; zan ile değil, yakin ile mümkündür.
Şeriat ahkâmı dört kademeli delil derecelendirmesi yapar.
1. Yakin: Hükmün yüzde yüz oranında kesinlik oluşturmasıdır.
2. Zann: İki durumdan birinin daha iyi olması sebebiyle diğerine tercih edilmesidir. Yüzde doksan dokuz ve yüzde elli bir arasındaki bir değere muadildir.
3. Şekk: İki aynı durum arasında tercih yapılmasıdır. Yüzde elliye muadildir.
4. Vehm: Şekk’ten daha zayıf olandır. Yüzde kırk dokuz ve yüzde bir arasına muadildir.
Her ne kadar beyin ölümü hayatın sonu ve insan o halde ölü varsayılsa da, bu yakin derecesine ulaşmamıştır. Tabiplerin bazı kişiler için beyin ölümü hükmüne varması tecrübe ve vakıa ile ispat edilmiştir. Fakat beyin ölümü teşhisinden sonra o kişiler birkaç yıl yaşamaktalar. Bu da gösteriyor ki, tıp cihetinden insanlara ölü hükmünün verilmesinde nadir de olsa hatalar yapılmaktadır.
Ölüme yaklaşım
ihtiyatlı olmalıdır
Fukaha ölüme taalluk eden ahkâmında gözle görülür şekilde ihtiyatlı bir tutum sergilemektedir. Buna örnek olarak kayıp insanın durumu ele alınabilir. Fukaha, kayıp insanın ölü sayılmasına ihtiyatlı yaklaşmış ve o kişinin ölü sayılabilmesi için kimilerince yüz yaşına kadar varan belli bir müddetin geçmesi şeklinde hüküm beyan etmiştir.
Bilimsel bilgi, yakin derecesinde olduğu ispat edilmedikçe şeri anlayışın önüne geçemez
Tabipler bir açıdan, beyin ölümü, kalbin ölümü ve akciğerin hasara uğramasının farklı olduğunu düşünüyorlar. Beyin ölümünü hakiki ölüm olarak değerlendiriyorlar. İnsanın kalbinin suni bir kalp ile değiştirilebileceğini, kalbin durmasının vefat anlamına gelmeyeceğini, akciğer ve kalp durduktan sonra onlara tekrar canlılığın geri dönebileceğini söylüyorlar. Hasta kişinin akciğerinin de yapay olanıyla değiştirilebileceğini ve bu durumda kişinin hayatını kaybetmeyeceğini belirtiyorlar. Beyin ise hasara uğrayınca herhangi bir suni beynin olamayacağını ifade ediyorlar.
Bu şekilde bir tıbbi yorum beyin ölümünü hakiki ölüm olarak değerlendirmeye delil değildir. Çünkü insanlar çok uzun yıllar boyunca suni kalbin ve suni akciğerin ne olduğunu bilmeden yaşadılar. Sonradan yapay kalp ve akciğer icat edildiğinde onlarla hüküm verilmeye başlandı. Peki, beyin ve ya beyin sapı için tıp aynı başarıyı elde ederse ne olacak? Böyle bir durum beyin ölümünün hakiki ölüm olduğu görüşünü nakz edecektir.
Ölüm, ruh ve bedenin birbirinden ayrılmasıdır. Ölümün, ruhun bedenden ayrılması olarak tanımlanması hususunda fukaha arasında görüş birliği vardır. Ama ruh mücerret bir kavramdır. Ruh, Allah›ın yaratılışın özüne dair kimsenin muttali olmayacağı sırlarındandır. Allah Kur›an-ı Kerim›de şöyle buyurmuştur: «Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: «Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsrâ 85)