Muhsin Yazıcıoğlu, ülkesinin kaderiyle koyun koyuna yaşayan bir mücadele adamı.
Yazıcıoğlu çok sevildi. Zamansız ölümünün ardından o sevginin tezahürünü gördük. Siyasetçiler içinden çok az kişiye nasip olan büyük bir sevgi halesi arasında kaldırıldı cenazesi de.
Yazıcıoğlu, milliyetçiliğin oluşturduğu bir siyasi hareketin lideriydi. Milliyetçi kimliği nasıl inkar edilemezse siyaset alanında sergilediği hasbi ve demokrat tutum da gözden kaçırılamayacak kadar vurguluydu.
Yazıcoğlu’nun benimsediği milliyetçilik anlayışının mahiyetini önemli buluyorum. Tamamen bu topraklara özgü sayılması gereken birleştirici bir milliyetçilik. Bu milliyetçilik imparatorluk kültüründen tevarüs ettiğimiz kadim dünya görüşümüzün yeni adı. Tarih sahnesine yeni çıkmış bir topluluğun kimlik arayışı çerçevesinde el yordamıyla üretilmiş değil. Yani, Batılı anlamdaki milliyetçilikle açıklanamaz bir tabiata sahip.
Yahya Kemal’in formülasyonuyla, bu topraklar üzerinde bin yıllık süreç boyunca teşekkül etmiş bir millet var. Onun da hamurundaki maya Müslümanlık. Yani tarih ve toprak ortak paydası üzerinde bir kültürel kimlik bu milletin özü.Bu toprağın birleştirici milliyetçiliğinin tabiatını işte bu realite belirliyor. Yazıcıoğlu tepeden inmeci siyasete karşı milletin hukukunu savunmayı seçti.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun bunu yapabilmesini millet ve devlet tanımlarındaki tutarlılığa borçlu olduğumuzu düşünüyorum. “Millet”i muhayyel veya mutasavver bir yapı olarak değil, yaşayan bir organizma olarak ve bütünlüğümüzün, ortak taraflarımızın adı olarak görmeyi başardı Yazıcıoğlu. “Devlet”i de adeta metafizik bir varlık olarak değil, milletin siyasi organizasyon geleneği olarak anladı. Bürokratik sınıfın kendisini devlet olarak takdimini kabul etmedi.
Birtakım aydınların veya bürokratların milliyetçilik anlayışını değil, “milletin anladığı” manadaki milliyetçiliği esas almış olması ona bu bakış açısını kazandırmış olmalı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun benimsediği milliyetçilik anlayışı onu demokratik siyasetin yoluna yöneltti.Millet çoğunluğunun yakın tarihlerde eline geçen her fırsatta coşkuyla demokrasiden yana tavır alması nasıl manasız değil idiyse, Muhsin Yazıcıoğlu’nun demokratik siyasetten yana tavır alması da anlaşılmaz bir tercih değildir.
Onun devlet, millet, siyaset kavramlarının çerçevelediği alanda yaptıklarının değeri gelecekte çok daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahsında somutlaşan Türk milliyetçiliğinin demokrasi deneyimi yalnız milliyetçiler için değil, demokrasiyi millet iradesinin üstünlüğü diye anlayan diğer bütün “akraba topluluklar” için de bir işaret taşı olarak daima göz önünde tutulmalıdır.