‘Türkiye’de bundan sonra darbe olmaz’

Darbeleri konuşurken yine bir darbecilerin idamla yargıladığı ve aynı zamanda 1970’lerin talebe liderlerinden olan Nahit Töre’ye sormamak olmazdı. Biz de 27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a darbeler sürecini kendisine sorduk. Töre, 15 Temmuz süreci ve ardından gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde Türkiye’de darbeler döneminin kapandığını söylüyor. Hemen herkes gibi o da, tüm darbelerin arkasında ABD ve İngiliz işbirliğinin yattığı ve üyesi olduğumuz NATO’nun yer aldığı görüşünde.

Türkiye’ye büyük zarar veren 27 Mayıs askeri müdahalesi arkasındaki güçler kimlerdi?

27 Mayıs darbesi bir avuç askerin iktidara konması olayı değildi tabi ki. 2. Dünya Harbi’nin resmi bitişi Yalta Konferansı Antlaşması ile sonuçlanmıştı. Yalta’nın resmi bildirim kararları ve ABD’nin Türkiye üzerindeki emelleri işin içindeydi. İngiltere ve Rusya tarafından dünyanın örtülü defacto paylaşımı yine bu süreçte yapıldı. Türkiye bu paylaşımda batı bloku hanesine kaydedildi. Sonra NATO askeri ittifakına alındı ve ittifakın doğu kanadında sözde yayılmacılığına karşı ön saflara itildi. Ardından batının bütün kurumlarına alınarak denetime tabi tutuldu.

Türkiye’yi kontrol altında tutmak istemelerinin nedeni neydi?

Türkiye, stratejik konumuyla Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya, Karadeniz’e kadar etkili olduğu ve tarihi olarak da önemli olduğu için. Öte yandan Ortadoğu petrolleri üzerinde İngilizlerin hegemonyası, ABD ile daimi bölge hegemonyası için çatışma meselesiydi. O nedenle 50’li yıllar boyunca Irak’ta Suriye’de darbeler ardı ardına yapılıyordu. Arap-İsrail çatışmaları ve 1957 savaşı yine o dönemlerde yaşandı. Mısır’da ABD-İngiliz güç mücadelesi yaşanırken, Nasır darbesi oldu. Soğuk savaşın en kızgın devresinde ABD-Batı Avrupa çatışması uç verdi.

27 Mayıs Türkiye’ye nasıl bir fatura çıkardı?

Türkiye yönetimi batı tarafından kendine biçilen elbisenin hayrına olmadığını anlamaya başladı. Ülkeyi bir tarım ülkesi ve savaş artığı silahlarıyla donattığı, ordusunu NATO’nun ileri karakolu olarak kurguladığını fark etti. Hem dünyanın, hem de batı sisteminin içine düştüğü anlaşmazlıkları fırsat görerek, bağlı olduğu sistemden rahatsızlığını belirten istekler öne sürdü.
Adnan Menderes, sistemin hem ülke içindeki odakları hem de dışarıdaki güç odaklarıyla karşı karşıya kaldı. Rusya ile ekonomik ilişkileri bu blokajı delmek için başlattı. Batı sistemi karar merkezleri yani ABD ve İngiltere, aralarında Türkiye rekabetine rağmen düğmeye bastılar. Bilinen darbe yapılarak meşru devlet adamlarını astırdılar. Türkiye’yi NATO’cu ve Pentagon’cu bir askeri hiyerarşinin denetlediği parlamenter bir anayasal sisteme bağladılar. Ülkeyi örtülü vesayet rejiminin denetimi altına soktular.

27 Mayıs sonrası güç mücadelesinde denge hangi yöne kaydı?

Batılı merkezlerin aralarında Türkiye üzerine güç mücadelesi 1965 seçimlerine kadar devam etti. 1963 yılında Talat Aydemir’in Şubat ve Mayıs darbe kalkışmaları da kanlı bitti. 1965 seçimleriyle yeni bir anayasal parlamenter sistem yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı fiili olarak ordu dengesinin teminatı oldu. Siyasi iktidar ağırlıklı olarak ekonomik hayatın düzenleyicisi oldu. Devletin iç ve dış güvenlik politikaları vesayetcilerin anayasal teminatı ağırlığı ile şekilleniyordu. 1965’ten 1971’e kadar ülke kutuplaştırıldığı için, ülke için alınacak her hayati karar kutuplaşma nedeniyle çatışmalı geçiyordu.

TÜRKİYE’NİN İSRAİL’E KARŞI ARAPLARI TUTMASI BATIYI KIZDIRDI

O sırada bölgemizde neler yaşanıyordu?

1965’ten 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Ortadoğu’da savaş rüzgârları esiyordu. Beklenen Arap-İsrail savaşı 1967’de patladı. Arap ülkeleri ittifakı İsrail karşısında ağır bir biçimde yenildi. Bu olayda Türkiye İsrail’e karşı diplomatik ölçüler içinde Arap ülkelerinden yana tutum aldı. Rusya’nın Arap ülkelerine yardımlarının ulaşması için Türkiye hava koridorunu Rus kargo uçaklarına açtı. Batılı bazı merkezler için kabul edilir bir şey değildi bu. Hem içerideki hem de dışarıdaki batılılar tarafından hükümet yoğun salvolarla baskı altına alınmaya çalışıldı. İşçi sendikaları ve öğrenci olayları hızla yayıldı.
1969 yılında Rabat’da toplanan İslam ülkeleri “İslam İşbirliği Örgütü”nü kurduklarında Türkiye bu kuruluşta oldukça faal yer aldı. Yine Avrupa’da De Gaulle, öğrenci hareketlerinin sonucunda Fransa devlet başkanlığından ayrıldı. Ayrıca Alman hükümeti ABD’ye meydan okumak adına Ostpolitik yani “Doğuya Açılış” politikasıyla başta enerji olmak üzere Rusya ile sıcak temas ve anlaşmaya girişti. Batı sistemi ve askeri yapısı NATO çalkalanmaya başladı. Öte yandan Vietnam, Laos, Kamboçya savaşları da gidişatıyla ABD’yi dünya kamuoyu önünde zora sokuyordu. Diğer yandan Arap-İsrail ihtilafları bitiyordu. Filistin Kurtuluş Örgütleri dünyanın büyük başkentlerinde İsrail’e karşı ağır eylemlere giriştiler.

12 MARTÇILAR VESAYETİ GÜÇLENDİRDİ

Bu kargaşa süreçlerinde de Türkiye öncelikle muhtıralarla mı dize getirilmeye çalışıldı?

ABD yani Pentagon, NATO ve CIA Türkiye’de düğmeye basmayı geciktirmediler. Genelkurmay ve kuvvet komutanları 12 Mart 1971’de Demirel hükümetine “ülke raydan çıktı” temalı bir muhtıra verdi. Hükümeti istifaya zorladılar. Fakat 27 Mayıs’tan farklı olarak parlamentoyu fesih yoluna gitmediler. Büyük ölçüde anayasayı değiştirdiler. Vesayet rejimi için kolaylık sağlayacak yasal düzenlemeler yaptırdılar.
12 Mart rejimi döneminde ABD ve Avrupa arasında derin çatlaklar oluştu. ABD, İngiltere ile uzlaşarak Türkiye’de kendilerini rahatlatan düzenlemeyi yaptıktan sonra çekildiler. Çünkü Ortadoğu patlamak üzereydi. Nihayet 1973 yılında Arap-İsrail savaşı yeniden patladı. Bu defa Araplar 1967’deki gibi ağır yenilgiye uğramadı ve İsrail de kesin kazanan taraf olmadı. Türkiye aynı yıl 12 Mart vesayet rejiminin ağırlığından sıyrılıp, iç ve dış uzlaşmalarla seçime gideceğini açıkladı.

12 EYLÜL ABD’NİN DARBESİ

12 Eylül 1980 ihtilalinin 27 Mayıs darbesinden farkı neydi?

27 Mayıs bir cunta darbesiydi. 12 Eylül darbesinin 22 Mart muhtırasıyla benzerliği, ordu, hiyerarşiyle müdahale etti. Farkı ise 27 Mayıs gibi parlamentoyu feshetti.

12 Eylül darbesine giden sürecin iç ve dış hadiselerine baktığımızda nasıl bir tablo vardı? O dönemde sağ sol çatışmaları özellikle mi başlatıldı?

Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’yla Akdeniz’de batının çıkar dengelerini altüst etti. Ortadoğu’da hâlâ sıcak atmosfer dinmemişti. Asya’da Afganistan’da sıcak ve sonu belirsiz gelişmeler başlamıştı. Aynı şekilde İran da içten içe kaynıyordu. ABD-Avrupa ihtilafları giderek derinleşiyordu. 70’li yılların ikinci yarısında SSCB Afganistan’a girdi. Çok geçmeden İran’da kargaşa başladı ve Humeyni Fransa’dan Tahran’a ihtilalin lideri olarak döndü.
Ne tesadüftür ki, Türkiye’de de sağ sol kanlı çatışması zirve yaptı. 1978’den 12 Eylül arefesine kadar 5 bin vatan evladını birbirine kırdırdılar. Yine ne ilginçtir ki, darbeciler 13 Eylül sabahından itibaren süt liman bir ülke buldular ellerinde. Yüzbinlerce sağcı, solcu, İslamcı insanı bir haftada topladılar. Siyasi liderlerin ikisini askeri cezaevine ikisini de bir adaya kapattılar. 12 Eylül darbesi ABD’nin Pentagon ve NATO ortak operasyonudur. ABD batıdan hiçbir müttefik almadı yanına. Amacı Türkiye’yi a’dan z’ye iktisadî, askerî, dış politika gibi alanlarda kendi hegemonya alanına kapatmaktı.

ABD, TÜRKİYE ÜZERİNDEN KENDİNİ SAĞLAMA ALDI

12 Eylül’ün sonuçları ne oldu?
12 Eylül ihtilali, askerin vesayet gücünü daha da etkin hâle getirdi. Asya koridorunda açılan Türkiye kapısını ABD, tek başına ve Avrupa’yı özellikle Almanya ve İngiltere’yi dışlayarak kendisi için tahkim etti. Afganistan ve İran’dan esen sıcak rüzgârları Türkiye’nin Asya kapısında durdurması gerekiyordu. Aksi takdirde Kafkaslardan Hürmüz Boğazı’na, Doğu Akdeniz’den Kızıl Deniz ve Babül Mendep Boğazı’na kadar esen sıcak rüzgârların önünde ABD’nin küresel hegemonyası sürüklenip darmadağınık olacaktı. 12 Eylül darbesiyle ABD bu büyük kadim coğrafyanın ana koridoru Türkiye üzerinden kendini sağlama aldı. Avrupa’nın Asya ve Ortadoğu’ya Türkiye üzerinden komşu olmasının böylelikle önüne geçti.

28 Şubat’la da hizaya getirme girişimi…

28 Şubat’ta vesayetçilerin müdahalesi Erbakan hükümetinin sonunu getirdi. Ardından kurulan başarısız koalisyon hükümetler eliyle 2001’de batılı merkezlerde tezgâhlanan ekonomik kriz, ülkede derin yaralar açtı. Küresel finans oligarşisinin kiralık adamı Kemal Derviş ABD’den getirildi. Ülkenin eli, kolu, ayağı budandı.

ÖNCE SOKAK KARGAŞASI PLANLANDI

15 Temmuz işgal girişimine giden süreci dünya olayları ile birlikte değerlendirmek gerekirse, dünyada ve bölgemizde neler olup bitiyordu?

2001 yılında ABD’de İkiz Kuleler saldırısı, ardından ABD’nin bahanesi hazır bir planlı çıkışla Afganistan’ı işgali ve ardından 2003 yılında Irak’ı işgali dünyanın gözünün önünde cereyan etti. Çok geçmeden Arap Baharı adı verilen Arap ülkelerindeki yönetimlere karşı başlatılan kısmi ayaklanmalar var. Ardından Libya’nın işgali ve Suriye iç savaşının başlaması. Üstüne üstlük ABD tarafından Ortadoğu’da bir anda zuhur ederek, Irak ve Suriye topraklarının yarısına yakınını ele geçiren düzmece İslamcı silahlı DEAŞ sahaya sürüldü. Bahaneyle de yeni bir koalisyon gücü oluşturan ABD, yeniden gelip Ortadoğu’ya yerleşti.
Fakat ABD bir türlü Türkiye’yi emrine alamıyordu. Türkiye hükümetinin başında art arda gelen seçimlerle iktidarını koruyan ve ülkenin çıkarlarını önceleyen Recep Tayyip Erdoğan vardı. ABD ve NATO Türkiye’de kendi stratejik hesaplarına uyumlu bir yönetim arayışına girişti. Önce sokak kargaşalarıyla hükümeti hırpalatıp iktidardan uzaklaştırmak amaçlı Gezi Kalkışmasını başlattı. İşe yaramayınca uzun yıllar titizlikle örgütledikleri ve Türk devletinin bütün kurumlarına yığdıkları FETÖ elemanlarını harekete geçirdiler. ABD’nin Pentagon ve NATO ile yapabileceği tek vuruşlu askeri kalkınma seçeneği devreye sokuldu.

ABD’nin acelesi vardı, çünkü İpek Yolu’nun yeniden karadan giden güzergâhının ana orta koridoru Türkiye’deydi.

O nedenle Türkiye’yi tartışmasız olarak kontrole almalıydı. İşte 15 Temmuz böyle tezgâhlandı. Sonuç olarak Pentagon ve NATO’nun bütün planları akamete uğradı.

Vesayetçileri 15 Temmuz’da başarısız kılan şey neydi?

2002 Kasım seçiminden 15 Temmuz silahlı darbe girişimine kadarki süreçte onca saldırı ve melanete karşı o bin yıllık devlet aklı ilk kez hazırlıklı olarak sahaya indi. Milyonlarca vatan evladı yurdunu ve devletini korumak üzere vatan sathında meydanlardaydı. Tanklara, toplara, kurşunlara karşı yürüdü. Türk ordusunun bağrına zehirli yılan gibi çökmüş NATO ve Pentagon eğitimli katiller sürüsünü püskürttü. Soğuk Savaş boyunca devletin kozmik sinir uçlarına sızmış kadrolar 25 Temmuz ile başlayan süreçte tasfiye edildiler. Bu tasfiye bir ölçüde devam ediyor. Artık Türkiye batıdan icazetli vesayet rejiminin kapılarını açılmamak üzere kapattı.

YENİ SİSTEMLE DARBENİN ÖNÜ KESİLDİ

Türkiye darbeler sarmalından kurtulur mu? ‘Darbe devri bitti artık’ diyebilir miyiz?

İki nedenle bunu söyleyebiliriz.
Birincisi devlet başkanını millet seçerek, ülkeyi koalisyonlarla yoran ve dış güçlerin siyasal alana işbirlikçileriyle birlikte yığınak yaparak ülkeyi istedikleri istikamete çekebildiği parlamenter rejim tasfiye edildi. Vesayetçilerin anayasal garantileri kaldırıldı. Devletin siyasal alana nüfuz etmesi yasal olarak sağlandı ve ordu, polis ve istihbarat kurumlarının kozmik sinir uçlarındaki soğuk savaş kalıntısı yapılanmalar tasfiye edildi.

İkinci neden ise hükümeti Devlet Başkanı’nın oluşturması sebebiyle bürokratik tıkanıklıkların verebileceği sıkıntıların önü kesildi. Bir de görev anlayışı ve uyumsuzluğu nedeniyle sıkıntı yaratan ordu, polis ve yargıdaki değişimler, Devlet Başkanı yetkisiyle sistemin sağlıklı işlemesinin yolunu açıyor. O nedenle yeni idari sistemde devlet içinde hizipleşme, cuntalaşma vs. melanetlerin önü kesildi.

Benzer konular