Yıllar boyunca ABD başkanları ile Avrupalı liderler kameralara samimi pozlar vererek işbirliği içinde olmuştu. Bu düzenin Trump’ın seçilmesinden sonra yıkılacağı sinyalleri kendini gösterse de Transatlantik ilişkilerinin bu boyutta bir “düşmanlığa” dönüşeceği pek tahmin edilmemişti. Oysa bu çekişme pek de yeni değildi. Çünkü merkezin Avrupa’dan ABD’ye kaymasından bu yana derinden bir sürtüşme hep vardı. Avrupa’ya yaptığı her ziyaret sonrası NATO ve vergilerle ilgili tehdit tweetleri atan Trump, Avrupa’yı müttefikten çok ayakbağı olarak gördüğünü saklamadı, saklamıyor. Temmuz ayında Putin ile görüşmesinin akabinde de “Ticarette bize yaptıkların konusunda AB’nin düşman olduğunu düşünüyorum” diyerek AB için “düşman” ifadelerini dahi kullanmaktan çekinmedi. Yani ABD başkanlarının AB ile “düzeyli ilişki” politikalardan eser bırakmadı Trump.
“ÖNCE AMERİKA” ARAYI BOZDU
Brexit ve göçmen korkusuyla mücadele eden AB liderleri, ABD ile eskiden beri devam eden bağların çözülmesi sonrası yaşanabilecek zorluklara henüz kafa yormasa da Almanya şansölyesi Angela Merkel sık sık Avrupa’nın kendi kaderini kendi eline alması gerektiği yönünde demeçler veriyordu. Avrupalı analistler Trump’ın “Önce Amerika” Avrupa ve ABD arasındaki gerilimin iki kıtayı “düşman” konumuna olmasa bile “stratejik rakip” alanına soktuğu görüşünde. Almanya ve Fransa kopan ilişkilerden ilk etkilenecek iki ülke olmasa da, Rusya’nın sınırındaki Avrupa ülkeleri hâlâ, Moskova’nın ancak ABD’nin yardımı ile caydırılabileceğini, NATO’ya zayıf ABD desteğinin bile hiç olmamasından iyi olduğunu düşünüyor. Savunma konusunda görüş ayrılıkları, Avrupa’nın korunmaya muhtaç olduğunu düşünenlerle, “Avrupa ordusu” fikrini destekleyenleri çatışmaya sokuyor.
DÜŞMAN İLANI
Atlantik’in iki kıyısı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un sıklıkla gündeme getirdiği Avrupa Ordusu’ndan NATO’ya, İran Nükleer Anlaşması’ndan İklim Anlaşması’na kadar , ekonomik, siyasi ve askeri problemlerle örülü bir tartışma listesine sahip. Avrupalı analistler, AB ve ABD’nin ilişkilerinin son 70 yılında Irak savaşı da dahil olmak üzere pek çok sorunun üstesinden gelmeyi başardığını ancak Trump’ın başkanlığı ile sorunların yeni bir düzleme girdiğini düşünüyor. Son yıllara kadar ortak değerlerle aynı çatı altında buluşan tarafların Trump’ın yıkıcı ve kışkırtıcı söylemleri ve kararları ile kendilerini “düşman taraflar” olarak buldukları bir gerçek.
Avrupa’nın ilmek ilmek kurduğu anlaşmaları elinin tersiyle iten Trump sadece ülkesini oyunbozan konumuna düşürmekle kalmayıp NATO ve Avrupa Birliği gibi oluşumların da temellerini sorgulatan adımlar atıyor. ABD’yi İran Nükleer Anlaşmasından çeken Trump daha sonra “Ben, Paris değil Pittsburgh’deki yurttaşları temsil etmek için seçildim” diyerek ABD’yi cezalandırdığını düşündüğü Paris İklim Anlaşması’ndan da çekilmişti. ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararından sonra da Avrupa’dan birçok tepki çeken Trump aynı zamanda çelik ve alüminyum ithalatında getirdiği gümrük vergileriyle de şimşekleri üzerine çekmişti.
TİCARET SAVAŞI
ABD ve AB arasındaki ticaret gerilimi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasına yönelik taraflar arasında yürütülen müzakerelerin sonlandırılmasıyla başlamış ve korumacı ekonomi politikalarını savunan Trump 2013’ten bu yana devam eden TTIP müzakerelerini askıya almıştı. ABD’nin AB’yi ilave gümrük vergilerine dâhil etmesi iki taraf arasında ticaret savaşını tetikleyen en önemli adımlardan biri oldu. Trump ayrıca NATO güvenliğine bağlılığı, Avrupa Birliği’nin değeri ve uluslararası ticaretin yararları gibi uzun vadeli normları da sorguluyor. Ne Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in sert yaklaşımlarının ne de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un saldırganlığının Trump’ın Avrupa’nın ABD’ye zarar verdiği görüşüne etki edemediği açıkça görülüyor.
BÖL YÖNET
Trump’ın Avrupa’ya karşı genel yaklaşımı biraz “böl ve yönet” politikasına benziyor. Avrupa Birliği’ni Amerika’nın düşmanı şeklinde niteleyen Trump, AB’nin geleceğini etkileyen bazı siyasi güçlere destek veriyor. Brexit’i destekleyen Trump aynı zamanda, AB düşmanı aşırı sağcı isimlerle de saf tutmaktan geri kalmıyor.
Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen’e desteğini açıkça ifade eden Trump, Le Pen’e benzer siyasi yaklaşımları bulunan Macaristan Başbakanı Victor Orban ve Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile de yakınlığını gizlemiyor. Kimilerine göre Trump, rakip ulusal devletler şeklinde bölünen bir Avrupa’da ABD’nin her biriyle ayrı ayrı yüzleşerek daha rahat pazarlık yapacağını ve güçleneceğini düşünüyor.
Analistlere göre böl ve yönet fikri, gerçek düşmanlarla mücadele ederken iyi bir fikir gibi gözükse de, çok eski ekonomik bağları olan ülkeler arasındaki bölünme hesaplanamayan sonuçlar doğurabilir. Bu yaklaşım ayrıca Trump’ın sürekli şikayet ettiği Avrupa’ya yönelik güvenlik yükünü taşıma fikrini de daha da zorlaştırıyor. Trump’ın Avrupa’nın kendi savunması için daha fazla sorumluluk üstlenmesini sağlama isteğine de ters düşüyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın hem ülke içinde, hem de dışarıdaki müttefikleri ile bir anda tüm köprüleri yakan girişimleri hem öngörülemez sonuçlar doğuruyor hem de yıllarca hem ekonomik hem de siyasi anlamda birbirini bel bağlamış iki tarafı başka anlaşmalar ve dostluklara itiyor. ABD’nin son dönemde ekonomik ve siyasi politikalarındaki belirsizlik AB’yi Asya ülkeleriyle yakın ilişkiler kurma konusunda heveslendiriyor. Değişen ekonomik ve siyasi düzen Transatlantik ilişkilerde de reform ihtiyacı doğursa da ilerleyen dönemlerde, yakın işbirliğine dayanan siyasi geçmişe sahip iki taraf ya ortak noktada birleşmeyi ya da geri dönülemez bir kopuşu seçecek.