Tenyalar insan vücudunu mesken edinip, bedenin ihtiyacı olan gıdaları yer içerler. Bunlardan bazıları kendini hemen hissettirir. Bir kısmı ise yıllarca gizlenmeyi başarır. Fark edildiklerinde ise çoğu kez iş işten geçmiştir. En etkilileri domuz ve sığır tenyalarıdır. İnsan beynine kadar yol alırlar, larvalarını kalp ve beyne dahi bırakabilirler.
Dünyanın bilinen en eski tenya yapılanması “Priory of Sion” yani “Sion Tarikatı”dır. 1099’da kurulduğu halde, varlığı ancak 2. Cihan Harbi sırasında tespit edilir. Hakkında ilk yayınlar ancak 1956’da yapılmaya başlanır.
Bir başka tenya örgüt olan Cizvitler, 16. asırda kurulur. Öylesine sabırlı hareket ederler ki, bugün Vatikan onların kontrolüne girmiş durumda. Son Papa Cizvit Tarikatına mensup.
İşadamı İlker Mengi, 2004 yılında Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada “Papa II. Jean Paul benim dedem. Vatikan’a gidip bunu ispat edeceğim. Anneannemler 11 kardeşti. Bazıları Polonya’da kaldı, soy isimleri değişti, aile dağıldı. Polonya’da yaşadığımız çocukluk yıllarında bu akrabalık anlatılırdı” demişti. Mengi’nin annesi Eva Mengi de bu iddiayı doğrulamış ve şöyle demişti: “Evet, Papa’nın benim anne tarafından akrabam olduğunu biliyoruz.”
Bu aile neseben Yahudi. Buradan Vatikan’ı yöneten Papa’nın Yahudi olduğu neticesine vardığınızda işler bambaşka bir boyut alıverir, öyle değil mi?
Vatikan’ın başındaki Papa bile Yahudi olabildiğine göre, FETÖ elebaşısı böyle olmuş çok mu?
Ülkemizde de Müslüman gözüken bazı sözde dinî, iktisadî ve siyasî oluşumların başında da benzer mahiyette kişiler görüyoruz. İleride detaylı aktaracağız ancak şimdilik şununla iktifa edelim ki, Gülen’in anneannesi, “Edirne müdafi” namıyla tanınan Deli Şükrü Paşa’nın kız kardeşidir. Şükrü Paşa’nın babası, Erzurum’da yaşayan Kasap Mustafa! Sülalenin adı “Ayabakanlar” yani müneccimler… Ailenin bir kısmı Edirne’den Erzurum’a göç etmiş. Edirne’ye ise İspanya’dan… Sabetay Sevi ile birlikte Müslüman kılığına bürünülmüş…
Gülen ise kriptoluğunu, tenyalığını gizlemek için, Hz Ali (k.v.)’nin pak nesebine dayandırır kendini. Oysa bütün nesep ve hatta aileye ait bilgiler uydurmadır. Bunları da inşallah tek tek ele alacağız.
CİZVİTLER İSTANBUL’DA!
Hıristiyan kılığına girmiş olan Cizvitler, İslam topraklarında faaliyetlerine dört buçuk asır önce başlarlar. 1583’de İstanbul’da bir Cizvit evi açılır. Evin Fransızca adı: Maison de lumière… İngilizcesi: Light house… Türkçesi ise Işık evleri!
“Işık evleri” size de tanıdık geldi mi? Evet tahmin ettiğiniz gibi FETÖ’nün evlerinin adının aynısı. Demek ki hikâye hiç de yeni değil. Ya da çoğu kişinin dile getirdiği gibi, 1970’lerde Kestanepazar’ında başlamamış. Hayli uzun bir geçmişi varmış meselenin.
“Ne alâka” diyebilirsiniz ama sabredin ki, bunun sadece bir isim benzerliğinden ibaret olmadığını ispat edelim.
Işık evleri ne için vardı? “Aydınlanmamız” için! İhtiyacımız olmadığı halde birileri bizi aydınlatmayı kafaya koymuştu. Zira biz Müslümandık ve onlar gibi yaşamıyorduk. Ya onlar gibi olmalıydık, ya da yok olup gitmeliydik!
Bizim ise yok olup gitmeye niyetimiz yoktu. Ancak onların da sabrı çoktu. Ruhu, bir türlü bizi ve bu toprakları terk etmese de, Osmanlı gitmişti. Cumhuriyetle Sabetayistler devleti ele geçirse de, halk içten içe direnmeye ve bilenmeye devam ediyordu.
İbn-i Sebe, Pavlus kadar başarılı olamamıştı ve işi yarım kalmıştı. Osmanlı gibi güçlü bir muhafız yoktu ve iş daha kolaydı artık! Ama asıl muhafızı yani Allah’ı unutmuşlardı. İşte 15 Temmuz’da olan da buydu.
FETÖ’nün siyasi babası olan Kasım Gülek, 1583’de İstanbul’da kurulan “Işık evleri”nin bir ürünüydü. Gülek’in eşi Nilüfer Gülek, kifayetsiz biyografisini yazan Meral Balcı’ya, onun en sıra dışı projesini şöyle anlatıyordu: “Kasım Bey, TBMM’nin mimarı olan Holzmeister’ın çizdiği bir proje ile Tarsus’ta ‘St. Paul’ adında ‘tüm dinlerin öğretildiği’ bir üniversite kurdurmak istemiş, ancak ‘adından dolayı’ bu projeyi kabul ettirememişti!”
Gülek’in beceremediği projenin devamı nerede hayata geçer biliyor musunuz? Vatikan ile FETÖ tarafından 1998’de “İslam ülkeleriyle diyalog toplantısı” adıyla İstanbul’da…
Cizvitlerin Işık Evleri, 1629’da hâlen aktif olan “Saint Benoit Lisesi”ni doğurur. FETÖ’nün ilk tohumları ise Kestanepazarı’ndaki dernekten evvel, Yaşar Tunagür tarafından Ankara Yükseliş Koleji’nde atılır. Sonrası mâlum mu? Değil… Biz hâlâ buzdağının sadece bir yüzünü biliyoruz. Biz değil, ‘en iyi ben bilirim’ diyenlerin bildiği de bu kadar!
PASPASLAR AYNI TEZGÂHTA DOKUNDU
Gerçek adı Inigo Lopez olan ünlü vaiz Aziz Ignatius’un Cizvitlerin kurucusu olduğunu dile getirmenin zamanı şimdi geldi. Gizli ve gizemli bir yapılanma içinde olduklarını kendileri de kabul ediyorlar. FETÖ’deki benzerliği fark ettiniz değil mi? Etmemek mümkün mü? Çünkü senaryo aynı ve paspaslar yanı tezgâhta dokundular.
Hem bir “cemaat”, hem de organize bir “teşkilat” olan Cizvitler, batı kültürünün içine iyice nüfuz etmiş ve Avrupa kültürünün hâkim unsuru hâline gelmiştir. Clintonların bu yapıdan olduğunu biliyor muydunuz? Fidel Castro’nun da onlardan olduğunu zaten yazmıştık.
Asıl mesele ne biliyor musunuz? “FETÖ düşmanı” ve FETÖ ile “mücadele” eden “adam” kılığında gezen, lakin hâlâ deşifre olmamışlar dolanıyor şimdilerde her yerde. Üstelik çok etkili makam ve mevkileri bile işgal edebiliyorlar.
Bunların bir kısmı çok dindar gözüküyor, ama mason ya da sabetayistler. Bir kısmı liberal veya solcu kisvesindeler. Kimi de FETÖ ile mücadeleye yön veriyor! Görmüyor musunuz?