70’li yıllarda İslamcıların geliştirdiği devlet ideali 12 Eylül darbesine çarpmasıyla dağıldı. Ardından İslamcılık Milli Görüş’ün ‘sistem içinde sisteme karşı mücadele’ düşüncesiyle siyasete dahil oldu. Sonraki yıllarda yaşanan siyasi mücadele hem devleti hem de İslamcıları dönüştürdü. Gerçek Hayat olarak İslamcılığın bugün nerede durduğunu, son 10 yılda cihad, sermaye, iktidar, devlet ve siyaset algısının nasıl değiştiğini sorduk.
Gerçek Hayat değişen İslamcılığı sordu
İslamcılık eskiden beri tartışılagelen bir konu oldu. 11 Eylül, ardından Tunus’ta başlayıp Ortadoğu’yu saran ve Suriye’de iç savaşa dönüşen toplumsal hareketler sonrası dünyada da İslamcılık dikkat çeken bir konu olarak ön plandaydı. Türkiye özelinde ise üzerinde yeterince konuşulmayan bir konu olmakla birlikte zaman zaman alevlenen tartışmalar yaşandı. Bu tartışmaların seyrine baktığımızda mutabık kalabileceğimiz tek bir nokta var, o da tek bir İslamcılık olmadığı. Fakat tanımını nasıl yaparsak yapalım, İslamcılığın gündemimizde kalmaya devam edeceği bir gerçek.
İslamcılık öldü mü?
Türkiye İslamcılığının zihin kodları Osmanlı’dan bu yana gerek Cumhuriyet’in politikaları, gerek İran Devrimi, gerekse 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi darbeler sonucu değişti, dönüştü. Diğer yandan “şehirli” Müslümanın modernleşme, küreselleşme ve kapitalizmin aşındırıcı etkilerine maruz kaldığını da inkar etmek mümkün değil. İslamcılığın ne durumda olduğu, daha doğrusu “ölüp ölmediği” yaklaşık 3 yıl önce gazete sütunlarında başlayan bir tartışmada, vuruş sayısının izin verdiği ölçüde konuşulmuştu. Elbette bu tartışma sonucunda bir nihayete varmak mümkün olmadı. Dahası ülkenin büyük bir hızla değişen yoğun gündemi bu tartışmayı unutturdu ve devam etmesini imkansız kıldı.
Klavyeyle “mücadele” dönemi
Gerçek Hayat dergisine yeni bir başlangıç yaparken, yeni bir durum tespiti yapmanın gerekliliği düşüncesinden yola çıkarak, haftalık bir haber dergisinin el verdiği ölçüde, bu konuyu işledik. Diyarbakır hapishanesi, başörtüsü yasakları, ikna odaları belki yok ama İslamcılığın ve İslamcıların imtihanı iktidarla, siyasetle, sermayeyle, modernizm ve getirileriyle devam ediyor. Zaman zaman gündemimize “Nargile kafelerde oturan İslamcı genç erkekler”, “İnstagram’daki şallı kızlar”, “İhale kovalayan işadamı”, “İslamcı magazin dergisi”, “Twitter’daki klavye mücahiti” gibi, 10 yıl önce kurmayı hayal edemeyeceğimiz sıfat tamlamaları düşüveriyor.
Bugün cihad yarın lüküs hayat
Tüm bunlardan yola çıkarak İslamcılık konusunda kalem oynatmış, kafa yormuş entelektüellere İslamcıların cihad, sermaye, devlet, siyaset gibi kavramlara 80- 90’lı yıllarda nasıl, şimdi nasıl baktıklarını sorduk. Zihni değişimi yorumlamalarını istedik. Genç kalemlere de günümüzde gençlerin İslamcılığı nasıl anladıklarını sorduk. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ciddi eleştiriler var ancak kimse İslamcılığın bittiğini düşünmüyor. Atasoy Müftüoğlu, belki de en sert uyarıları yapan isim. İslam’ın artık bireysel yaşandığını düşünüyor. Sayıların başarısıyla ilgilenirken niteliği ıskaladığımız konusunda uyarıyor. Cihan Aktaş, sağcı jargonun, İslamcılığa özgü Tevhidi bakış açısını kısıtladığını söylüyor. Muttalip Tütüncü gençlerin fast food İslamcılık anlayışını vurguluyor, Mustafa Toprak bir gün cihad ettiğini düşünürken ertesi gün rutin hayatın kollarına kendini bırakan genç İslamcıları anlatıyor. Hamza Türkmen ise ümitvar. “Kazanılan tecrübeyle vahye ve adalete tanıklık yapmak isteyenler geleceğe daha ümitle bakabilir” diyor. İbrahim Tenekeci İslamcılığı ümmet olmak üzerinden değerlendirerek yüz yıl önce ne kadar İslamcıysak şimdi de o kadar İslamcı olduğumuzu ifade ediyor. Halime Kökce İslamcıların devleti demokratikleştirdiğini, Yasin Aktay İslamcıların kazandıkları tecrübeler ışığında görüşlerinin değişmiş olmasının gayet normal olduğunu ifade ediyor. Abdurrahman Dilipak ise Müslümanların devlet ve siyasetle ilişkisinin asimetrik olduğunu söylüyor. Cevat Özkaya bugün devlet ve siyasete bakışın değiştiğini çünkü Müslümanların devletle olan ilişkisinin başka bir düzlemde devam ettiğini belirtiyor.