House of one: FETÖ’nün 50 Milyon avroluk projesi

Sol Parti`nin Federal İçişleri Bakanlığı’na yönelttiği soru önergesine, bakanlığın verdiği cevaba göre Türkiye’den yapılan iltica başvurularının her ikisinden biri Alman makamlarınca olumlu sonuçlandırılıyor. Almanya hükümeti Türkiye’den gelen ilticacılara karşı neredeyse “açık kapı” politikası izliyor. Yabancı ve göçmen düşmanlığının bu kadar arttığı bir süreçte Türkiye’den gelen iltica başvurularına karşı bu kadar toleranslı davranmasının siyasi motivasyonla yapıldığı açık. Özellikle FETÖ’cülere kapıların açılması ve çok rahat imkânların sunulması Almanya’nın önümüzdeki süreçte ağırlık vereceği din politikaları ve Alman İslam’ı projesiyle de uyum içerisinde.

15 TEMMUZ SONRASI İLTİCA BAŞVURULARI 5 KAT ARTTI

Almanya bir taraftan Türkiye ile ilişkileri düzeltmek amacıyla gereksiz çatışma alanları oluşturmaktan ve çatışmacı dil kullanmaktan geri dursa da, diğer taraftan kendince istikrarlı bir politika izliyor. 90’lı yıllarının PKK ilticacılarının yerini 2016 sonrası FETÖ ilticacıları aldı. Terör örgütlerine kontrollü büyüme ve güçlenme imkânı sunulması yeni değil. Anayasayı Koruma Teşkilatı raporları incelendiğinde organize terör yapılarının Almanya’da hangi şartlarda ve geniş imkânlarda faaliyet yürüttüklerini resmi verilerden görebiliyoruz.

Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi (BAMF) verilerine göre Türkiye’den Almanya’ya iltica başvuruları 2013 ile 2015 yılları arasında yılda 1800 civarındayken bu sayı 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 5 bin 742’ye, 2017’de 8 bin 483’e, Ocak-Kasım 2018 arasında ise 10 bin 75 başvuruya ulaştı. 2016’dan sonra iltica başvurularındaki fahiş artışın sebebi FETÖ’cülerin Almanya’yı sığınacak güvenli liman olarak görmesinde.

FETÖ’NÜN ALMANYA’DAKİ İMAJINDA MEDYA ETKİSİ

FETÖ örgüt üyelerinin Almanya’da kurdukları karmaşık iletişim ağı ve şeffaf olmayan yapısı ülkenin güvenliğine ciddi tehdit oluştururken kamuoyuna yansıyan imajları tam aksi. Örgüt üyeleri‚ demokrasi havarisi ve “liberal İslam”ın temsilcisi olarak gösterilirken antidemokratik hiyerarşik örgüt yapısı, kadınların örgüt içerisinde oynadığı figüran rolü hiç konu edilmiyor.

Yıllardır FETÖ yayın mecralarında gazetecilik yapan yaklaşık 250 kişi darbe sonrası finansal kaynakların kesilmesinin ardından işi bırakmak zorunda kaldı ve onlarcası farklı Alman medya kuruluşlarında istihdam edildi.

Alman devlet kanalında, Alman ulusal ve uluslararası gazetelerinde istihdam edilen bu kişiler son yıllarda Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsı üzerinden yürütülen Türkiye karşıtı yayınlarda açıktan veya üzeri kapalı rol oynamakta.

Alman kamuoyunda İslam düşmanlarının‚ “İslam uzmanı” olarak, FETÖ gibi kendi milletine silah doğrultan demokrasi ve hukuk devleti düşmanlarının ise‚ “Türkiye uzmanı” olarak istihdam edilerek görüş alınması oldukça yaygın. Bu kişiler, Türkiye-Almanya arasındaki bilateral ilişkilere ve Türk-Alman toplumu arasındaki sosyal ve kültürel ilişkilere onarılması zor darbeler vuruyor.

‘ALMAN İSLAM’I’ PROJESİ İÇİN ARAÇSALLAŞTIRILAN FETÖ

90’lı yıllardan bu yana konuşulan ve tartışılan Alman İslam’ı ve Avrupa İslam’ı kavramları özellikle Avrupa’nın ‘göçmen krizi’ olarak tanımladığı 2015’den sonraki süreçte siyasetin gündemini tekrar meşgul etmeye başladı. Avrupa’ya göç eden yüzbinlerce ‘yeni’ Müslümanın varlığı Avrupalı toplumları korkuturken asimilasyon ve din politikalarının tekrar gözden geçirilmesine yol açtı.

Almanya’nın göç tarihinin en önemli kazanımlarından olan DİTİB ve Milli Görüş gibi dini teşkilatlara karşı yürütülen şüpheci yaklaşım Alman hükümetini yeni muhataplar bulmaya, eğer yoksa muhatap oluşturmaya itiyor. Almanya’daki FETÖ yapılanması bu bağlamda rol üstlenmeye hazır bir yapı olarak kendini sunuyor. Berlin’de yapılması planlanan “House of One’ tam da buna hizmet ediyor.

‘HOUSE OF ONE’ FETÖ’YÜ MEŞRULAŞTIRMA PROJESİ

Berlin’de evanjelik Johannes Kilisesinin çatısı altında kurulan İbn-i Rüşd-Goethe Camii “seküler ve liberal İslam” projesi olarak 2018 yılında karşımıza çıktı. Kadınların imamlık yaptığı, erkeklerle birlikte yan yana namaz kıldığı, İslami örtünme kurallarının yok sayıldığı, eşcinsellere nikâh kıyıldığı, alkol ve domuz etinin tüketildiği İbn-i Rüşd-Goethe Camii modeli en üst düzeyde siyasi destek gördüğü gibi Berlin’de üç dinin evi olarak tanıtılan ‘House of One’ projesi de üst düzey destek görüyor. Tek fark FETÖ’nün parçası olduğu bu projeye sunulan para desteği İbn-i Rüşd-Goethe Camii’nin imkanları ile kıyaslanmayacak boyutlarda.

FETÖ’nün Almanya’daki prestij projesi olarak tanımlanabilecek boyutlarda olan ‘House of One’ projesinde temel atma töreni 14 Nisan 2020 olarak planlanıyor. Bu tarihin seçilmesi FETÖ mensuplarının imgelerle algı oluşturmada ne kadar başarılı olduğunun kanıtı. 14 Nisan’da Aydınlanma Çağı’nın önde gelen temsilcisi, Alman yazar ve filozof Gotthold Ephraim Lessing’in 1779 tarihinde yazdığı Bilge Nathan (Nathan der Weise) tiyatro oyunun 1783 yılında Berlin’de sahnelenmesinin 237’inci yıldönümü.

Haçlı Seferleri sırasında Kudüs’te geçen bir olayda Musevilik, Hristiyanlık ve İslam’ı simgeleyen ‘üç yüzük’ konusunun ele alındığı bu tiyatro oyununda üç semavi dinin eşit değerde olduğu anlatılırken hümanizm, aydınlanma ve hoşgörü gibi evrensel mesajlar veriliyor. Bu projenin parçası olan FETÖ temsilcileri manevi değerleri suistimal ettikleri gibi evrensel değerleri de Almanya’da imajlarını düzeltmek ve güç oluşturmak için suiistimal ediyorlar. Kilise, Havra ve Camii’nin aynı çatı altında olacağı bu proje için öngörülen bütçe 43,5 Milyon Avro. House of One Vakfı’nın resmi açıklamasına göre şimdiye kadar bu projeye dünya çapında 8,5 Milyon Avro bağış toplandı. Bu bağışların kimlerden, hangi ülkenin kurum ve kuruluşlarından geldiği merak konusu.

Vakfın açıklamasına göre Berlin eyaleti bu projeye 10 Milyon Avro ayırdığı taktirde Federal Hükümet’te projeyi aynı oranda 10 Milyon Avro ile destekleyeceğini taahhüt etmiş bulunuyor. Bu yapının kurulması planlanan yerin tarihi önemi de büyük. Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) döneminde bu alanda bulunan Berlin’in 13. yüzyıldan kalma en eski kilisesi Petri-Kirche yıkılmıştı. Bu yıkılan kilisenin yerine FETÖ’nün ortak olduğu bu yapı yapılacak.

PROJE BAŞKENTLERE ÖRNEK GÖSTERİLİYOR

Siyaset, medya ve dini kuruluşların en üst seviyede desteklediği bu proje FETÖ’nün imaj ve kendini aklama projesi olarak değerlendirilebilir. Proje bittiğinde dünya çapında ses getirmesi bekleniyor. Birçok kilise temsilcisi bu projenin dünya başkentlerine örnek olması gerektiği ve benzerlerinin her ülkede kurulması gerektiğini ifade ediyor.

FETÖ, Türkiye’den sonra en çok Türk’ün yaşadığı ve Avrupa’nın en güçlü ülkesi olan Almanya’daki yapılanmasını yıllar boyunca ihtimamla sürdürdü. Alman din adamları, akademisyen ve siyasetçilerin nüfuzunu kendi çıkarları için kullanmayı bildi. Göç ve uyum politikalarındaki eksiklikleri eğitim kurumları üzerinden suiistimal etmeyi ve toplumsal güç merkezi oluşturmayı başardı.

Almanya Evanjelik Kilisesi (EKD) Bilimsel Araştırma Merkezinde görevli Dr. Friedman Eißler 2015’de FETÖ yapılanması ile ilgili kaleme aldığı makalede Almanya’da üç yüzden fazla Gülen bağlantılı etüt ve kültür merkezinin, devlet tarafından tanınan 30 özel okulun, onlarca kreş, on beş diyalog merkezi, onlarca akademisyen ve yirmi girişimciler derneğinde yaklaşık beş bin üye şirket sahibinin bulunduğu bir ağdan bahsediyor.

KİLİT POZİSYONLARDA FAALİYET SÜRDÜRÜYORLAR

Samimi duygular ve dini hassasiyetle bu kuruluşlara giden vatandaşların 2013’den başlayarak, darbe sonrası süreçte ise kararlı biçimde FETÖ örgütüne yüz çevirmesiyle birlikte Almanya’da bulunan birçok kuruluş kapansa da, faaliyetler kamusal alanda çok görünür olmadan kilit pozisyonlarda sürdürülmeye devam ediliyor.

Türkiye’nin darbe sonrası yürüttüğü etkin dış politika ve iletişim stratejisi sonucunda İslam’ı, demokrasiyi ve evrensel değerleri acımasızca suistimal eden ve örgüt menfaatleri için kullanan bu zihniyetin temsilcisi kurumlar bir çok ülkede darbe alsa da, Avrupa ülkelerinde ‘House of One’ gibi projelerle büyümeye ve güçlenmeye devam ediyor.

Avrupa’nın anlamak istemediği veya şimdilik kendi ulusal çıkarları için araçsallaştırmayı tercih ettiği bu örgütün orta ve uzun vadede faaliyetlerine devam edeceği aşikâr. Kendine Türkiye karşıtlığı ve düşmanlığı üzerinden siyasi alan açıp finansal destek sağlayan örgüt mensupları yurtdışında daha da radikalleşen, Türkiye ve Türk toplumuna olan kinini büyüten bir yapıya dönüşüyor. Her ne kadar Avrupa’da yaşayan Müslümanlar arasında sayı olarak bir önem ifade etmeseler de, kurulan işbirlikleri faaliyetlerinde çarpan işlevi görüyor.

Benzer konular