Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ‘büyük arazi sahiplerinden al, toprağı olmayan vatandaşa ver’ şeklinde özetlenebilecek toprak reformu projesi, ABD ve Avustralya’yı gerdi. Çünkü bu model başarılı olursa tüm Afrika toprakları aslına rücû edebilir! Konunun detaylarını Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Rolihlahla Mandela’nın torunu Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Milletvekili Mandla Mandela ile konuştuk.
Sürekli olarak Güney Afrika’daki toprak sorunundan söz ediliyor, toprak sorunu nedir, neyi kapsıyor?
Irk ayrımcılığı döneminde milyonlarca insan, nesillerdir yaşadıkları evlerinden atıldı ve evleri yıkılarak onların yerine beyazlar yerleştirildi. O dönemde evlerinden edilen insanlar hâlâ mağdur. Yani Toprak Reformu hem tarım arazilerini hem de insanların iskanını kapsıyor. Daha da ötesi toprak sorunu ülkedeki bütün sosyo-ekonomik problemlerin, gelir adaletsizliğinin ve fakirliğin en büyük sebebi… Bu bağlamda ülkemizde ‘toprak reformu’ toprağa sahip olmaktan öte varlık-yokluk meselesidir.
Varlık yokluk meselesi olan toprak meselesinin kökeninde ne yatıyor?
Güney Afrika’daki toprak sorununun çok eski bir geçmişi var. Bu sorunu bir çözüme kavuşturmak için 20 yılı aşkın süredir ‘toprak reformu’ üzerine çalışıyoruz. Yaklaşık 350 yıllık sömürge ve 60 yıllık apartheid (ırk ayrımcılığı) dönemlerinde bu ülkenin insanları her türlü haktan mahrum bırakıldı. Bu süreçte beyaz olmayan halkın toprak sahibi olması engellendi. Daha da ileri giderek yasalarla beyaz olmayan halkın mülkiyet edinme hakları da ellerinden alındı ve bu insanlar evlerinden atıldı. Bugün ülkedeki ziraat topraklarının yüzde 72’sine sahip olan beyazlar bu toprakları o adaletsiz dönemlerde elde etti. Yani ülkemizdeki toprak sorunu sömürgecilikle başladı. Ayrıca toprak sorunu yalnızca arazi sahipliği ile alakalı değil.
Demokratik döneme geçeli çeyrek asırdan fazla oldu. Bu hususta çözüm için gereken adım atılamadı mı?
Çeyrek asırlık demokrasi geçmişimiz boyunca ‘toprak reformu’ kurulan hükümetlerin en önemli gündem maddelerinden biri oldu ve bu konuda çok çeşitli yollar izlendi. Bunlardan en öne çıkanı büyük arazi sahiplerinin topraklarını piyasa fiyatları ile toprağı olmayan insanlara satışını öngören ‘Gönüllü Alıcı-Gönüllü Satıcı’ yöntemiydi. Fakat gerek toprak sahiplerinin satmaya yanaşmamaları gerek alıcıların ekonomik gücünün olmaması bu yöntemi işe yaramaz hâle getirdi. Önümüzde şu an ‘Toprağın Tazminatsız Şekilde Kamulaştırılması Kanun Tasarısı’ var. Bu yolla çok büyük arazileri olan çiftçilerden belirli miktarda toprak kamulaştırılarak işlemek üzere toprağı olmayan vatandaşlara verilecek. Şu anki mevcut durumda ülkedeki ekilebilir arazilerin yüzde 72’si beyaz, yüzde 15’i melez, yüzde 5’i Hintli ve yüzde 4’ü siyahların elinde.
ÖÇ ALMAK SÖZ KONUSU DEĞİL
Bu durumda beyazlara haksızlık yapılması gibi bir durum ortaya çıkarmaz mı?
Hayır. Aslında bu konuyu dünya kamuoyu yanlış anlıyor. Ülkemiz gelir adaletsizliğinde dünyada birinci sırada ve toprak sorunu ülkedeki sosyal ve ekonomik sorunların kaynağı durumunda. Bunu bir şekilde çözmemiz gerekiyor. Burada amaç tersine bir ırkçılık yapmak ve öç almak değil, aksine ülkedeki her ırktan insanın refah düzeyini artırmak. Geniş bir orta sınıf oluşturmak. Ayrıca bu çözüm önerileri toplumdan geliyor. Meclis tarafından oluşturulan komisyon halkla, çiftçilerle, STK’larla ve düşünce kuruluşları ile izlenmesi gereken yol hakkında geniş çaplı kamu görüşmeleri gerçekleştirdi, gerçekleştiriyor. Çözüm üretilirken belli bir kesim değil, tüm toplum düşünülüyor. Yani Güney Afrika da kesinlikle tersine bir ırkçılık söz konusu değil.
BEYAZLARIN MÜLKÜNE EL KOYULMADI
Güney Afrika’daki toprak reformuna dünya nasıl bakıyor?
Özellikle de ‘Toprağın Tazminatsız Şekilde Kamulaştırılması Kanun Tasarısı’ dolayı ülkemizde ‘beyazların toprağına el koyuldu’ gibi bir algı oluştu. Bu algı konunun ve yürütülen sürecin iyice anlaşılmamış olmasından kaynaklanıyor. Burada apartheid döneminde olduğu gibi insanların mülküne el koyma durumu yoktur. Biz ülkede refahı ve ekonomik potansiyeli artırma uğraşı içindeyiz. Fakat özellikle Avustralya ve ABD bu konuya çok fazla müdahil oldu.
Her işe burnunu sokan ABD’yi anladık da Avustralya’ya ne oluyor ve onların tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu iki ülkenin yaklaşımlarını iç işlerimize müdahale olarak değerlendiriyorum. Avustralya ‘Afriforum’ isimli aşırı sağcı beyazların kurduğu platform üzerinden toplumu kutuplaştırıyor. Avustralya her şeyden önce aborjinlere yaptıkları ile yüzleşmeli ve kendi iç problemlerine yoğunlaşmalı. ABD de aynı şekilde. Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen Filistinlilere yapılan zulmü destekleyen ABD’nin bizim iç işlerimizi nasıl yürüteceğimize karışması mantığa aykırı ve kabul edilir değil. Trump’ın sözleri için ise söyleyecek bir söz bulamıyorum. Biz ülkemizdeki en büyük probleme çözüm üretmeye çalışırken dışarıdan bu şekilde süreci sabote etmeye yönelik müdahalelerin gelmesi gerçekten çok üzücü.
SİYASETÇİLERİN FUTBOL OYUNU
Bu çaptaki bir sorun çeyrek asırdır neden çözülemedi?
‘Gönüllü Alıcı-Gönüllü Satıcı’ formülünde toprak sahipleri satmaya yanaşmıyor, alıcıların da ekonomik gücü yok. Devlet satın alıp dağıtmayı denedi fakat toprak dağıtılan kişiler bunu satıp, sıcak paraya dönüştürme düşüncesinde. Ayrıca devlet ülke topraklarının sadece yüzde 10’una sahip. Geri kalan yüzde 90’ını satın alacak ekonomik güç yok. Diğer taraftan bu konu her dönem siyasetin en önemli gündem maddesi olduğu için, siyasetçilerin futbol oyununa dönüştü. Bu gibi sebeplerden dolayı bugüne kadar çözülemedi. Bundan sonraki dönemde çözümün daha hızlı bir sürece gireceğini umuyorum.