Uluslararası darbe ile mücadele ve 15 Temmuz Ssempozyumu’nun katılımcılarından Avukat Cüneyt Toraman, Amerika’nın farklı görünümlü örgütlerle çalıştığını ve artık FETÖ’yü kullanamayacağını ifade ediyor. Bunun yerine NATO ve AB’nin desteklediği örgütlere dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Avukat Hüsnü Tuna ise FETÖ artık darbe yapamaz ama katliamlar, suikastlar, eylemler ve olaylara dikkat etmeli. Tehlike henüz geçmedi diyor.
Geçtiğimiz hafta ‘Uluslararası Darbe ile Mücadele ve 15 Temmuz Sempozyumu’nun ikincisi İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Uluslararası Hukukçular Birliği, Türkiye Hukuk Platformu, Anayasa Hukukçuları Derneği, Türkiye Adalet Akademisi, İstanbul Üniversitesi ve İbn Haldun Üniversitesi ortaklığı ile yapılan sempozyuma Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, AK Parti Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, Saadet Oruç, Av. Hüsnü Tuna, Av. Cüneyt Toraman, Av. Yasin Şamlı, Dr. Tarık El Haşimi, Prof. Dr. Aleksander Dugin, Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi isimler katıldı. Yoğun ilginin olduğu sempozyumda 15 Temmuz, medya boyutu, darbe yargılamalarının durumu, Türkiye’nin Avrasya ilişkilerine etkisi gibi yönlerden irdelendi.
Sempozyumun konuşmacılarından olan Av. Hüsnü Tuna ve Av. Cüneyt Toraman, 15 Temmuz darbe davalarını başından beri takip ederek şehit ve gazilerin savunmalarını gönüllü olarak üstlenen ve Darbe Yargılamaları sempozyumlarının ilkine de katılan iki değerli isim. Tuna ve Toraman’dan Gerçek Hayat için sempozyumu değerlendirmelerini ve önemli noktaların altlarını çizmelerini istedik.
Av. Cüneyt Toraman, sempozyumun faydalı olduğunu ancak süre olarak biraz daha uzun olmasının daha iyi olabileceğini düşünüyor. 15 Temmuz darbe girişiminden 4-5 ay önce gerçekleştirilen ilk sempozyumun, uluslararası darbe yargılamalarını konu aldığını hatırlatan Toraman, sempozyumun 2 gün olarak düzenlenip, bir de çalıştay gerçekleştirildiğini belirtiyor. Toraman, “Sempozyum 2-3 gün olunca insanlar takip edemiyor belki ama süre 5-6 dakika bile fazla olsa meramımızı daha çok ifade edebilecektik” diyor.
GÖRÜNÜMLERİ FARKLI İŞLEVLERİ AYNI ÖRGÜTLER
Toraman, bu sempozyumların kazanımlarını da şöyle anlatıyor: “Bundan 10 yıl önce birçok şeyi dile getirdiğimizde komplo teorisi diye alaycı ve mühtezi bir tavırla karşılaşırdık. Şimdi komplo teorisi olarak adlandırılan her şeyin gerçek olduğu ortaya çıktı. PKK ile din kisvesi altına sığınan FETÖ’nün bile aynı merkezden beslendiği, patronlarının aynı olduğu, ortaklaşa hareket ettikleri, hatta FETÖ dışında demokrat, liberal, solcu, marksist, alevi bildiğimiz grupların bile bunlarla iç içe geçmiş olduğu ortaya çıktı. Artık kimse, ‘PKK ile FETÖ yan yana gelir mi? Birbirleriyle hareket ederler mi? Cumhuriyet gazetesi bunların talimatıyla hareket eder mi?’ gibi konuları tartışmıyor. Bence en büyük kazanımlarımızdan biri bu. Çünkü Amerika hiçbir zaman tüm kozlarını tek cebine yerleştirmiyor. Birden fazla enstrümanı var, örgütü var. Her birisinin görünümü farklı. 2013’ten 2016’ya kadar uzanan süreçte, soru hırsızlıklarına kadar tüm yöntemleri deşifre olmuştu. Maskeleri düşmüştü. Halk bunu görmeseydi sokağa fırlamazdı. O açıdan bunu diri tutmak, sadece 15 Temmuz tarihiyle de sınırlamamak lazım. Bilimsel araştırmalarla, konferanslarla bütün boyutlarıyla sergilememiz gerekir” diyor.
BUNDAN SONRA TEHDİT NATO
Avukat Cüneyt Toraman, mücadele alanını ve hasmımızı sadece FETÖ olarak ele almamız halinde, duvara toslayacağımızı çünkü FETÖ’nün ABD’nin enstrümanlarından sadece bir tanesi olduğuna da dikkat çekiyor. Toraman, “FETÖ’nün arkasındaki güce bakmamız lazım. Bu da Amerika’ydı. Hatta Almanya, hatta Hollanda, Belçika. Bunlar kimlerin arkasındaysa, hangi örgüte destek veriyorsa ona bakmalı. Bundan sonra Türkiye için tehdit NATO, tehdit AB. Bunun izini sürmeliyiz. Kimlerle ilişkide bulunuyorlar, takip etmemiz lazım. Tabi Türkiye’nin ticaretinin yüzde 51’i AB ile. Her ilişkinin altında bir şey aramak gerekmez ama özellikle de sosyal aktivitelerde daha uyanık olmamız lazım” diyor.
DARBELERİN HEPSİNİ YAPTIRAN ABD
Sempozyumun en önemli isimlerinden birinin Aleksandr Dugin olduğunu da ekliyor Toraman: “Gerçeklerle bağdaşmayan bazı tespitleri oldu ama bence şu tespiti çok ilginçti. ‘Biz Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ve Türkiye yakınlaşmaya başladığında bir saldırı bekliyorduk ancak bu kadar erken olacağını tahmin etmiyorduk’ dedi. Bir de 15 Temmuz öncesi darbe girişimlerinin Kemalist grup tarafından, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ise Amerika’nın kontrolü altındaki bir yapı kullanılarak CIA tarafından organize edildiğini söyledi. Zannediyorum Türkiye şartlarını bilmediğinden. Çünkü 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yaptıran da, 12 Eylül’ü yaptıran da, 28 Şubat’ı yaptıran da Amerika’dır.”
BU SENEKİ SEMPOZYUM 15 TEMMUZ’A ODAKLANMIŞTI
Avukat Hüsnü Tuna ise 2010 yılı sonrası Türkiye’de darbelerin yargılandığı bir sürece girildiğine işaret ediyor. Geçmişte olduğu gibi darbeleri yapanın yanına kâr kalmadığını ifade eden Tuna, “Fakat darbecilerin yargılanmasının yanı sıra darbelerin de irdelenmesi gerekiyor. Nedenleri, darbecilerin darbelere tevessülünü teşvik eden unsurlar vs. bütün bunların irdelenerek toplum nazarına sunulması gerekiyor ki darbeye maruz kalanların zihninde yer etsin. Böylece yargıdan gelecek olan caydırıcı güç vatandaştan gelecek tepkilerle birleşsin, darbeler tamamen ortadan kalksın. Bu düşünceyle sempozyumların devam etmesi kararını aldık. Yaptığımız ilk sempozyumda dünya genelinde darbeye maruz kalmış birçok ülkeden hukukçular ve bilim adamları vardı. Bu seneki sempozyumun odak noktası 15 Temmuz darbesiydi. Mesela Rusya’dan katılan Aleksandr Dugin dahi 15 Temmuz’la ilgili görüşlerini, dış güçlerle irtibatlarına, ilişkilerine değindi. Ben isabetli olduğunu düşünüyorum. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin sadece bir asker grubunun, polis grubunun ya da sivil grubun kalkışması olmadığı, aksine ulusal ve uluslararası bağlantılarının bulunduğu, bu irtibatlara şahitlik eden kişilerin tanıklıkları ve bilgileriyle verilmiş oldu” diyor.
TEHLİKE GEÇMEDİ!
Darbe davalarında şahit olduklarından yola çıkarak bazı çıkarımlar yaptığını ifade eden Tuna, tehlikenin devam ettiğini söylüyor ve neden bu şekilde düşündüğünü şu sözlerle anlatıyor: “İç ulusal darbeciler aslında bir avuç insan. Boğaz Köprüsü, Fatih Köprüsü, Valilik, Vatan Caddesi, belediye davalarına bakıyoruz, başlarında sekiz ila onu geçmeyen akademi öğrencisi, uzmanlar, albaylar, gerisi rütbesiz askerler. Darbeyi organize eden güçlerin 2 bin kişi olduğunu varsayalım. Gerisi darbeden haberdar olmayan ama emir komuta zinciri içerisinde, biraz da hiyerarşik yapının etkisiyle katılmış insanlar. Bu çerçevede darbe yapmak için binlerce askerin gerekmediğini anladık. Ben Selam Tevhid kumpası davasını, Paralel devlet davasını ve 17-25 Aralık kumpası davasını takip ediyorum. Bunlar darbeden önce, 2014 -2015 yılında açılan davalar. Yargılananlar silahlı gücün ikinci sınıfını oluşturan emniyetin, polisin en üst seviyesindeki kişiler. Ali Fuat Yılmazer, istihbarat daire başkanı Ramazan Akyürek gibi isimler, Terörle Mücadele Şube müdürleri, İstihbarat müdürleri vesaire… Bu kişilerle ilgili davalar bitmedi hâlâ. Hatta asıl organizasyonu yapan polislerin ifadeleri bile alınamadı. 4 yıl geçmiş şu anda, henüz Ali Fuat Yılmazer ifade vermedi. 24 Haziran öncesi duruşmalarımız vardı. ‘Hazırlanamadım, çalışma yapmam lazım’ diye ifade vermiyorlar, sonra aralarında diyorlar ki ‘Şu 24 Haziran bir geçsin’ Yani hâlâ beklenti içindeler. Eğer bu çok sayıdaki polis şefi tutuklu olmasaydı, 15 Temmuz’da her biri Mithat Aynacı gibi bir tankın, bir ZPT’nin içinden çıkacaklardı. Bunların bir anda dışarıya çıktığını düşünün! Bence tehlike geçmiş değil. Artık vatandaşın bu dikkat ve titizliği karşısında bir darbeye teşebbüs edilemez ama darbe sadece yönetimi ele geçirmekle olmuyor. Netice itibariyle toplu katliamlar, önemli suikastlar, Türkiye’nin huzurunu kaçıracak ve dışa karşı imajını zedeleyecek eylemler, olaylar yapılması muhtemel. Bu yönüyle tehlikenin geçmediğini düşünüyorum ve buna işaret ediyorum.”
TÜRK RUS İLİŞKİLERİ DÜZELİNCE DÜĞMEYE BASILDI
Uluslararası Darbe ile Mücadele ve 15 Temmuz Sempozyumu çerçevesinde Türkiye’ye gelen Rus akademisyen Prof. Aleksandr Dugin 15 Temmuz darbe girişiminde yaşadıklarını anlattı ve dünya siyasetini değerlendirdi. Gülen’in networkünün Amerika tarafından desteklendiğini ve bunların hepsinin Rusya ve Türkiye ilişkileri aleyhine çalıştırıldığını söyleyen Dugin, “Paralel devletten ilişkilerin düzelmesine karşı bir tepki gelebileceğini biliyordum ama ne zaman olacağını bilmiyordum” diyor.
-15 Temmuz’dan önce bir darbe girişimi olacağını bildiğiniz ve bunu ilettiğiniz çokça konuşuldu. Kimlerle bağlantı kurmuştunuz?
Türkiye’nin eski bir dostuyum ve burada askeri çevreler, politik çevrelerde ve Vatan Partisi’nde çok sayıda tanıdıklarım var. Rusya uçağının düşürülmesi olayıyla iç içeydim, bu işin çözülmesi için çalışıyordum. İlişkilerin normalleşmesine yardımcı olmak için Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Genel Başkanı Hasan Cengiz’le görüşüyordum. Cengiz sayesinde güvenlik alanından önemli kişilerle tanıştım.
-Uçak kriziyle neden ilgileniyordunuz?
Bu krize el atmak istedim çünkü uçak düştükten sonra Rusya ve Türkiye arasında bağlantı kalmamıştı. Rus oligarklarının hepsi Türkiye Rusya ilişkileri konusunda lobi yapıyorlardı. Fakat Rusya uçağının düşmesinden sonra bunlar tamamen küstüler. Türkiye ve Rusya arasında iletişim için çok az kanal kalmıştı. Türk büyükelçisi dahil kimse Kremlin’e ulaşamıyordu. O esnada Kremlin ile Türkiye arasında doğrudan bir ilişki kurdum. Darbeden iki hafta önce Türkiye’deydim. Erdoğan yazdığı mektupla üzüntülerini ilettiğinde ben zaten uçağın düşürülmesi kararının Erdoğan’a ait olmadığını biliyordum. Fakat Türkiye’ye komplo kurulmuştu.
-FETÖ tarafından mı?
Evet, ben yarım yıl önce Erdoğan’a karşı FETÖ’nün komplo kurduğunu, Rusya ve Türkiye’nin ilişkilerini bozmak için her şeyi yaptıklarını biliyordum. Hem Rusya hem de Türkiye tarafından bu bilgiye sahiptim. Bunun arkasında FETÖ’nün olduğunu biliyordum ve bu paralel devlet olarak adlandırılıyordu. Derin devlet değildi, ordu değildi. Fakat Gülen’in networkü Amerika tarafından destekleniyordu ve bunların hepsi Rusya ve Türkiye ilişkileri aleyhine çalıştırılıyordu. Sadece Erdoğan’a karşı değil, Rusya’nın aleyhine. O gece TRT canlı yayınında Erdoğan’ı desteklemek için konuştum. Bir şeylerin olacağını, paralel devletten ilişkilerin düzelmesine karşı bir tepki gelebileceğini biliyordum ama ne zaman olacağını bilmiyordum.
-15 Temmuz’da Ankara’daydınız. Darbeyi nasıl haber aldınız?
O akşam canlı yayın sonrası, o zaman Ankara Belediye Başkanı olan Melih Gökçek’in ofisine gittim. Kendisi ile tanışıyordum. Ben oradan ayrıldıktan bir saat sonra darbeci askerler onun ofisine gelmişler. O gece Rusya’ya dönmek için Ankara Havaalanı’na geldim. Fakat her yer darbeciler tarafından sarılmıştı.
Darbenin başarılı olup olmayacağı hakkında ne düşündünüz?
Durum çok zordu. Çünkü darbenin arkasında Amerika ve CIA vardı. Onların Türkiye’de çok iyi enstrümanları var. Başarılı olabilirdi. Havaalanından dışarı çıkamıyordum çünkü Erdoğan belki de o an Antalya’dan Ankara Havalimanı’na gelebilirdi. Bütün uçakları vuracaklarını ilan ettiler. Havada uçaklar vardı. 16’sı sabahı Ankara’daydım ancak sabahın erken saatlerinde Rusya’ya gidebildim. Sadece kısa bir süre için hava sahası açılmıştı. Sonrasında tekrar uçuşlar yasaklandı. İstanbul ve Ankara’daki birçok arkadaşım dışarı çıkamadılar.
-FETÖ’nün yurt dışında çok sayıda yapılanması var. Rusya’daki durum ne?
FETÖ ilişkilerini Türkiye’nin aleyhine değil lehine olacak şekilde konumlandırmıştı ve Erdoğan’a çok sadık görünüyorlardı. Fakat biz Fetullah’ın networkünün Rusya’nın ulusal güvenliğine karşı olduğunu fark ettik. Bundan sonra FETÖ’nün kurumlarını kapatmaya başladık. Fakat o dönem Türk hükümeti buna tepki göstermişti. Biz onların Washington’dan emir aldıklarını biliyorduk ve FETÖ’ye karşı darbeden çok daha önce savaşmaya başladık.
-Biliyorsunuz Türkiye Başkanlık sistemine geçti. Yeni sistem Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri etkiler mi?
Rusya Türkiye’nin egemenliğini destekliyor. Bu tamamen Türkiye’nin kendi seçimi. Bu sistem veya başka bir sistem, Türk vatandaşları için hangisi doğruysa. Fakat Rusya için güçlü bir Türkiye, zayıf bir Türkiye’den daha iyidir.
–300 yıllık Batı egemenliği sona eriyor mu? Eğer öyleyse boşluğu hangi güçler dolduracak?
Tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçtiğimizi düşünüyorum. Rusya yükselecek ülkelerden biri. Biri Çin, Türkiye ve İran global anlamda yeni oyuncular olmalı. Hindistan, Latin Amerika ve belki ileride Afrika. Büyüyen İslam ülkeleri de olabilir…
–Trump’ın uyguladığı politikalar konusunda ne diyorsunuz? Avrupa ülkeleri ile ABD’nin arasını bozuyor gibi duruyor?
Öncelikle Trump gerçekçi. Küreselci değil. Ülkeler arasında küresel ilişkiler değil, karşılıklı ilişkiler tercih ediyor. Bu hepimiz için şans. Çünkü Putin de Erdoğan da realist. Hepsi kendi ülkelerinin çıkarlarını koruyorlar. Bunlar bir noktada anlaşabilirler.
Sizce bir müttefik olabilir mi?
Hayır bu imkansız. Fakat diğerlerinden daha iyi bir düşman.