Hindistan da Müslümanları kamplara dolduruyor

Neticede 2 milyon kişiyi kamplara kapatmak nihai bir çözüm mü, yoksa gerçek bir çözüm için bir geçiş aralığı mı? İşte meselenin düğüm noktası da bu? Tıpkı Çin gibi, Hindistan da bu konuda suskun. Çünkü çözüm diye sunulan şey, aslında çözümsüzlüğün ta kendisi. Doğu Türkistan ahalisini ‘meslek edindirme’ bahanesiyle kamplara kapatan Çin, nasıl kimsenin oradan ‘mezun(!)’ olmasını bir türlü istemiyor ve süreci süresizliğe mahkum ediyorsa; Hindistan da aynı taktiğe başvurma eğiliminde. Bunda yaşananlara tepkisiz kalan dünya devletlerinin ve bilhassa Birleşmiş Milletler gibi organizasyonların büyük ihmali var.

Şi Cing Pin’in iktidara gelmesiyle birlikte işgal devleti Çin, Doğu Türkistan’da bir uygulama başlattı. İnsanlık tarihi boyunca benzeri görülmemiş bir uygulamaydı bu. Anavatanda, kendi topraklarında yaşayan bir halk, işgalciler tarafından ‘meslek edindirme’ maskesi altında toplama kamplarına dolduruldu. Dış dünya ile irtibatı kesilen Müslüman Doğu Türkistan halkı, millî ve dinî kimliklerinden arındırılma işlemine mâruz bırakıldı. Şu anda kamplarda tam olarak kaç kişinin bulunduğu bilinmiyor. Tahmin edilen rakamlar ise milyonlarca kişiden bahsediyor.

İSRAİL’İN İKİZ KARDEŞİ

Başkalarına ait toprakları işgal etmek suretiyle yerli halka zulmeden Çin devleti yalnız değil. İsrail bu konuda Çin’in ikizi gibi âdeta. Filistin topraklarında gayrimeşru İsrail devletini kuranlar Batı Şeria ve Gazze’nin yanı sıra Hayfa’da, Kudüs’te ve daha birçok yerde Filistin halkıyla yanyana yaşıyor olmaktan fena halde muzdarip. Seçimlerde beklemediği bir sürprizle karşılaşan Netanyahu’nun Batı Şeria İlhak Planı ‘adım adım işgal’ politikasının en yeni aşaması olarak düşünüldü. 1948 yılından bu yana Deir Yasin gibi pekçok katliama imza atan ve milyonlarca Filistinli’yi evlerinden ederek yurtdışında yaşamaya mahkum eden İsrail işgal devleti Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıklarını büyük bir dikkatle izliyor.

‘ÇİN GİBİ YAPALIM’

2018’in son günlerinde Netanyahu’nun adamlarından biri, Likud milletvekili Oren Hazar attığı bir tivitle ortalığı epey karıştırdı. Çin’in Müslüman Uygur halkına reva gördüğü toplama kamplarını öven İsrailli vekil, ‘teröristlerle mücadele etme yolunda en doğru ve yasal yolun bulunmuş olduğunu’ ifade ederek İsrail’in Çin’i örnek alması gerektiğini dile getirdi.

İsrail hükümetinin Filistin halkına karşı uyguladığı zorba yöntemleri beğenmeyen ve bunları yetersiz bulan Oren Hazar aynen şu ifadeleri kullandı: “Evlerini yıkma noktasında Yüksek Mahkeme’nin engeliyle karşılaşıyoruz. Aileleri sınır dışı etmeye gelince, bunu da zaten yapıyoruz. Fakat Çin terörle mücadele konusunda doğru yasal çerçeveyi buldu. Cenevre Sözleşmesi Çin’in modern eğitim modeline itiraz eden hiçbir maddeye sahip değil.”

Hazar’ın teklifi işte bu. “Çin nasıl yapıyorsa biz de aynısını yapalım. Filistinlileri toplama kamplarına dolduralım. Dış dünyayla bağlantılarını kesip istediğimiz gibi onları asimile edelim ve köklerini kurutalım” derdinde.

Ultra Siyonist Hazar daha önce de İsrail televizyonlarında çalışan Arap spiker Lucy Aharish’i Yahudi aktör Tzachi Halevy ile evlenmek suretiyle Yahudilerin çoğalmasını engellemekle suçlamış, “Artık asimilisyon olmasın” diyerek ortalığı birbirine katmıştı.

YAKIN İŞBİRLİĞİ VAR

Çin-İsrail ilişkilerine bakıldığında bilhassa son yıllarda geniş çaplı bir işbirliğine gidildiği göze çarpıyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın 2019 yılı başlarında madde madde sıraladığı bu ilişkilerin arasında askeri alanda işbirliği ve ortak projeler de mevcut. Elbette bu konuda detaylı bilgiler verilmiş değil.

Nitekim iki ülke arasındaki yakın ilişkilerin göstergesi olarak 2017 yılında Netanyahu tarafından yapılan Çin ziyaretini ve 2018 yılında Çin Devlet BaşkanıYardımcısı Vang Cişan’ın iade-i ziyaretini hatırlamak mümkün. Vang Cişan’ın gelişinde Netanyahu’nun söyledikleri de önemli.
“Bu, Çinli bir liderin 18 yıl aradan sonra İsrail’e düzenlediği en önemli ziyarettir. Bu ziyaret gelişen dostluğumuzun delilidir. Çin Devlet Başkanı Yardımcısı’nın davetimizi kabul ederek İnovasyon Konferansı’na katılması İsrail’e çok büyük bir iltifattır. Bu ziyaret aynı zamanda iki ülke arasında artan ilişkilerin de yansımasıdır.”

HİNDİSTAN DA ÇİN’İN İZİNDE

Çin işgal yönetimi, ülkelerinde Müslüman nüfus bulunduran ve bir şekilde bu nüfusu ortadan kaldırmayı planlayan devletlere ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Siyonist İsrail rejimi meseleyi enine boyuna tartışadursun, toplama kampları Hindu milliyetçisi Narendra Modi’nin aklına yattı bile.

Yeni Delhi yönetimi, Bangladeş’in hemen dibinde yer alan Assam eyaletinde vatandaşlık listesinin dışında kaldıkları iddiasıyla çoğunluğu Müslüman nüfustan oluşan yaklaşık 2 milyon kişi için hapisane koşullarını pek de aratmayan kamplar inşa etmeye başladı. Assam Eyalet yönetimi tarafından hazırlanan vatandaşlık listesi, internet üzerinden erişilebilen bir testten ibaret. Milli Vatandaşlık Sicili adı verilen test hakkında bakın, kendisi de Hindu asıllı bir gazeteci The Guardian’a yazdığı makalede ne diyor?

KASITLI HAZIRLANMIŞ BİR TEST

“Test öyle kasıtlı hazırlanmış ki, muhtemelen siz bile geçemezsiniz. Bir kere anne babanızın Hindistan doğumlu olması gibi bir ayrıcalık dahi işe yaramıyor. Testte en sık rastlanan seçenek ‘hiçbiri’ seçeneği. Belli ki birileri işi en başından yokuşa sürmek istiyor.”
Ailesi henüz ortada Hindistan diye bir devlet yokken, 1938 yılında bölgeye yerleşen Şahib isimli öğretmen de fena halde endişeli. Çünkü taslak olarak hazırlanan vatandaşlık listesinde sadece kendi adını bulabilmiş. Babası ve kardeşleri liste dışı bırakılmış ve çok büyük ihtimalle kampa kapatılacak 2 milyon kişinin arasında yer alacak.

“Size kendi topraklarınızda yabancı muamelesi yapıyorlar. Sadece ben değilim, bütün insanlar endişeli. Ailemdeki herkes diken üzerinde. Bu, küçük bir hadise değil. Gerekirse çok para harcayıp durumu Yabancılar Mahkemesi’ne taşıyacağım. İnsanlar uzun zamandır korku içinde yaşayıp duruyor.”

‘TERMİTLER!’

Narendra Modi’nin İçişleri Bakanı Amit Şah’ın konuya ilişkin yaptığı açıklama Hindistan gibi koskoca bir devleti nasıl bir çetenin yönettiğine dair ipuçları veriyor. Yapılan çalışmaları yerinde izlemek için Assam eyaletini ziyaret eden Hindu bakan aynen şunları diyor: “Hindistan hükümeti bir tek yasadışı mülteciye müsamaha göstermeyecek. Tedbirler tam da istediğimiz minvalde alınmış, gerekenler yapılmış. Ülkemizin kaynaklarını termitler gibi tüketen davetsiz misafirlere layık oldukları karşılık verilecek.”

Assam eyaletinde yaşayan 33 milyon kişi, Bangladeş devletinin kurulduğu 1971 Martından önce orada yaşadığını, komşu Bangladeş’ten gelmediğini Hindistan devletine ispatlamakla yükümlü tutuluyor. Bunun için hazırlanan test tuzak sorularla dolu ve işi tamamen yokuşa sürme niyeti taşıyor. Ayrıca Şahib öğretmen örneğinde olduğu gibi ortada inanılmaz bir keyfilik söz konusu.

2 MİLYON KİŞİYE NE OLACAK?

Hindistan hükümeti, vatandaşlıktan çıkarılıp kamplara kapatılacak kişilerin akıbeti hakkında fazlasıyla ketum bir tavır sergiliyor. Hükümet yetkilileri 2 milyon kişinin Yabancılar Mahkemesi’ne giderek bir nevi temyiz hakkına sahip olduğunu ifade etse de, baştan kasıtlı bir uygulamanın bu şekilde bir çözüm önermeyeceği gayet açık. Peki, neticede bu 2 milyon kişiyi kamplara kapatmak nihai bir çözüm mü, yoksa gerçek bir çözüm için bir geçiş aralığı mı? İşte meselenin düğüm noktası da bu?

Tıpkı Çin gibi, Hindistan da bu konuda suskun. Çünkü çözüm diye sunulan şey, aslında çözümsüzlüğün bizatihi kendisi. Doğu Türkistan ahalisini ‘meslek edindirme’ bahanesiyle kamplara kapatan Çin, nasıl kimsenin oradan ‘mezun(!)’ olmasını bir türlü istemiyor ve süreci süresizliğe mahkum ediyorsa; Hindistan da aynı taktiğe başvurma eğiliminde. Bunda yaşananlara tepkisiz kalan dünya devletlerinin ve bilhassa Birleşmiş Milletler gibi organizasyonların büyük ihmali var.

BUNLAR ZATEN HİNDİSTANLI DEĞİL Mİ?

İngilizler Hint yarımadasına ayak bastıkları 1600’lerin başından itibaren adım adım ilerleyerek ülkeyi ele geçirdiler. 1947 yılında ülkeden çıkmaya karar verdiklerinde her zaman yaptıkları gibi ortada büyük bir kaos bırakıp çözüm anahtarının hep ellerinde olmasını amaçladılar. İngilizlerin ‘Böl ve Yönet’ felsefesinin kurbanı olan Hindistan tek devlet olarak kalmayı başaramadı. İngilizlerin ustaca yönettiği ve milyonlarca hayata mal olan Hindu-Müslüman rekabetinden Pakistan devleti ortaya çıktı. Pakistan da tek parça kalamadı. Oradan da Doğu Pakistan yani bugünkü Bangladeş 1971 yılında ayrıldı. İngiliz hinliğinin ürünü Keşmir sorunuysa hâlâ kanayan yara.

Bütün bu İngiliz ürünü sun’i devletleri, bölünmeleri bir kenara bıraktığımızda; batıda İran platosuna, kuzeyde Himalayalara, doğuda Çin ile akraba Myanmar’a ve güneyde Hint okyanusuna dek uzanan devasa topraklar her zaman Hindistan olarak anılmadı mı? Yüzlerce dili ve etnisiteyi barındırıyor olsa da Hindistan olarak bilinmedi mi? Dolayısıyla ırkçı, faşist Modi yönetimi tarafından vatandaşlıktan çıkarılan 2 milyon Assamlı Müslüman da zaten Hint yarımadasının insanı değil mi?

Evet, kamp işi Çin’den mülhem, orası doğru. Fakat Hindistan’ı yöneten kafa, görülen o ki hâlâ İngiliz kafası.

Benzer konular