13 Haziran 2012 günü Kanada’nın çok satan gazetelerinden The Globe and Mail’i açıp okuyanlar Simon Thibault’nun şöyle yazdığına tanık oldular: “Paris için ‘Jambon-beurre’, Saygon için ‘banh mi’ ne ifade ediyorsa Halifax için “donair” de aynı şeyi ifade ediyor.” Donair ne mi? Çağrışımından anlaşılacağı gibi bizim “döner”in Kanada topraklarında yerelleşmiş hali. Simon Thibault, “en nefis ikramı burada tadın” deyip kentin “donair” ile özdeşliğine vurgu yaparken abartmıyordu. Nitekim 8 Aralık 2015 günü Halifax Belediye Meclisi oylama yapacak ve döner, kentin “resmi yiyeceği” olarak tescil edilecekti.
Bir Türk icadı
İlk döneri kimin sardığı konusunda rivayetler muhtelif. Erzurum’un cağ kebabı örneğinde görülen yatay formatın tarihi, yayla kültürüne dayanıyor. Dikey formata ilişkin bilinen en eski belge, 1855 yılında James Robertson tarafından çekilen bir fotoğraf. Dönerin Türk icadı olduğu o kadar belli ki, Araplar tarafından uyarlanmış haline bile “şavarma” deniyor. Şavarma, çevirmeden mülhem. Yunanlılar gyros diyorlar, Türkçe dönerin birebir tercümesi. Ermenicesi yine çevirmeden tsaurma. Diyaspora ise tarna diyormuş. Bu da yine çevirme fiiliyle bağlantılı.
Sanılanın aksine Avrupa’da döneri menüye ilk yazanlar Türkler değil. Almanya’nın, tabii ki o zamanlar Doğu Almanya’nın, Potsdam kentindeki Klosterkeller lokantası, döneri bir spesiyal olarak zamanın haşmetli Sovyet hariciye heyetine takdim etmiş. Yıl 1954. Henüz Türkler Almanya’nın yolunu tutmuş değil. Lokantanın sahibi Türkiye seyahatlerinde tattığı döneri çok beğenmiş, yapılışı hakkında gerekli malumatı edindikten sonra spesiyal olarak müşterilerine sunmaya karar vermiş.
Hamburgeri tahtından etti
60’lı yıllarla birlikte Türklerin işçi olarak akın akın Avrupa’nın yolunu tutması, zamanla kendi içinde bazı sosyal sorunları da beraberinde getirmiş. Avrupalının ne huyu, ne suyu, ne de yiyip içtiği bizimkilere pek uymamış. Alman şehirlerinde Türk gettoları oluşmaya başlarken Türk mutfak kültürü de kendini dayatmaya başlamış. Buna modern çağın koşturmacası eklenince Türk usulü atıştırma tarzı olarak dönerin önlenemez yükselişi çıkmış ortaya.
Önceleri pek de elverişli olmayan koşullarda yapılmaya başlanan döner kebap işi özellikle Berlin duvarının yıkılmasıyla birlikte “kapitalizmin hazlarına aç” Doğu Almanya olgusunu keşfeden yatırımcıların işi fabrikalaşma sürecine taşımasıyla Almanya sathında giderek belirgin hale gelmiş, dünyaca ünlü fast-food zincirlerine kafa tutmaya başlamış.
Bugün sadece Almanya’yı ele alırsak 470 döner fabrikasında üretilen günlük 10 bin ton dönerden ve 25 bin satış noktasında servis edilen günlük 20 milyon porsiyondan bahsetmiş oluruz. 100 bin kişiye istihdam sağlayan ve 3,5 milyar dolarlık ciroya ulaşan koca bir sektör. Amerikan emperyalizminin küresel fast-food’u hamburgeri tahtından eden bir şampiyon.
Mamma li Turchi mi depreşti?
İtalyanların Türk korkusu malum. Bu korkuyu en iyi anlatan ifade, dillerine yansıyan “Mamma li Turchi!” deyimi. “Anneciğim, Türkler!” der İtalyan korkusunu ifade etmek için. Risotto ve polentasıyla pek övünen İtalyanlar, Türk dönerinin bileğini bükmeyi başaramayınca her zamanki gibi “Mamma li Turchi”ye bağlamış durumdalar. Önce 2016 Şubat’ında Verona, şimdi de Venedik… Kanada’nın Halifax belediyesi bizim döneri baş tacı edip “resmi yiyecek” olarak takdim ederken Verona ve Venedik belediye meclisleri döneri yasaklamak için karar çıkartıyorlar. Gerekçe “kültür ve gelenekleri korumak.” Ne var ki şu gerekçeye kendi insanları bile inanmakta güçlük çekiyor. Dahası, Verona Belediye Meclisi Üyesi Elisa La Paglia bakın ne diyor: “Bugüne kadar Belediye Meclisi’nden geçen en ırkçı karar.”
Almanya’dan sinsi hamleler
80’li yıllarda Türklere dönerci dükkanı açtırmamak için kırk dereden bin su getiren ve bununla başedemeyince çıkardığı “döner yasası” ile işletmecilere akılalmaz cezalar kesip canından bezdiren Almanya, Merkel’e bile döner kestiren gücü bir türlü hazmedemiyor. Bavyera eyaletinin Kempten Belediyesi Türk kökenli Kesin ailesi tarafından işletilen dönerci dükkanına türlü bahaneler uydurmak suretiyle yasalarla çelişen tuhaf cezalar vermeye çalışıyor. Kent merkezindeki dönercinin hemen yanıbaşındaki Alman ve İtalyanlara ait diskolar, barlar her türlü gürültüyü yapmasına rağmen tolere edilirken bir döner dükkanına “çok ses yapıyor, çevreyi rahatsız ediyorsunuz” denilmesi neyle izah edilir? Ya içki satmadığı halde ticaretinin belli saatlere sınırlandırılmak istenmesi?
Avrupa dönerle baş edemez
Sam Amca’nın anlı şanlı hamburgerini, hem de deplasmanda, eze eze nakavt etmiş, üstelik hamburgerin anavatındaki bir kentin “resmi yiyeceği” olarak kabul görmüş dönere Avrupa’nın ırkçılığı vız gelir, tırıs gider. Kültür arenasında yenilmez savaşçımızdır o bizim. Lakin şunu da itiraf etmemiz lazım. Dönerin şampiyonluğuna çok da katkı verdiğimiz söylenemez. Tek başına verilen bir mücadele bu. Bu yüzden daha anlamlı. Daha onurlu. Dönerin başarısından çıkaracak çok ders var. Her alanda… Her anlamda…